Zehirli | Konular | Kitaplar

Allah'ın iradesi

KADER VE KAZAYA İMAN

Kader, Allahu Teala'nın ezeli ilmiyle kainatta olacak her şeyi önceden bilmesi, onların planını yapması, zaman, yer, şekil, vazife, vaziyet ve akıbetini belirleyip Levh-i Mahfuz'da tesbit etmesidir.

Kaza ise, Allahu Teala'nın ezelde takdir ve tayin ettiği şeyleri ezeldeki plana göre icra etmesi, yaratması ve ortaya koymasıdır. Mâturidîler, kader ve kaza konusunda bu taksim ve tarifi benimsemişlerdir.

İslam alimlerinden bazıları -Eşâriler de bu gruptandır-yukarıdaki taksimde kader yerine kaza, kaza yerine kaderi koymaktadırlar. Buna göre kaza ezeldeki ilahi takdir, kader de bu takdirin meydana gelmesi şeklinde tarif edilmiştir. Bu sadace lafızlardaki bir farklılıktır. Kader ve kazaya imanın farz olduğu konusunda bir ihtilaf yoktur.

Kader ve kaza, ilahi bir ilimdir, Rabbani iradedir, sonsuz kudretin tecellisidir. Hiç şüphesiz Yüce Rabbimiz, varlık aleminde olacak her şeyi önceden bilir; yaratacağı her şeyi ezelî iradesiyle irade eder; zamanı gelince de halkeder.

Herkes istediği trene binebilir

Eğer kimin Cehenneme gideceğini Allah biliyorsa, niye emirler ve yasaklar bildirdi? Hayrı ve şerri Allah yaratıyorsa, şer işlerimizden niçin sorumlu oluyoruz?

CEVAP

Hayır şer, Allahü teâlânın yaratması iledir. Sevap ve günah insanın irade-i cüz’iyyesine bağlı kılınmıştır ki, buna kesb denir. Kesb kuldan, yaratmak Allah’tandır. İki âyet-i kerime meali:

(Allah insana iyilik ve kötülükleri [hayrı ve şerri] öğretmek ve bu ikisinden birini tutmak için, ihtiyar [irade-i cüz’iyye] vermiştir.) [Şems 7- Beydavi]

(Zerre kadar iyilik ve kötülük yapan, karşılığını görecektir.) [Zilzal 7,8]

Allahü teâlâ, insanlara zorla günah işletmez. Diyelim ki, önümüzde iki tren var. Garda şunlar yazılıdır:

Her şey Levh-i mahfuzda yazılıdır

Bugün de, “Herkesin Cennetlik veya Cehennemlik olduğunu Allah bir yere yazmamıştır, alın yazısı, kader diye bir şey yoktur” iddiasına cevap veriyoruz. İnsanların başına gelecek olaylar, doğacakları, ölecekleri ve ne iş yapacakları gibi bütün bilgiler, levh-i mahfuz denilen bir kitaptadır. Bu kitaptaki bilgilere kader deniyor. Kader hakkında birçok âyet-i kerime vardır. Bazılarının meali şöyledir:

(Allah, dilediğini siler, dilediğini değiştirmez. Ümm-ül-kitab [levh-i mahfuz] Ondadır.) [Rad 39]

Kötülükleri yaratan başkası mı?

“Şer Allah’tan değildir, herkes kaderini kendisi yaratır” diyenlere bugün de cevap veriyoruz.

Mektubat-ı Rabbanide buyuruluyor ki:

İmam-ı a'zam hazretleri, imam-ı Cafer-i Sadık hazretlerine sordu:

- Allah, insanların istekli işlerini, onların arzusuna bırakmış mıdır?

- Hayır, rübubiyetini, [yaratmak ve her istediğini yapmak büyüklüğünü] aciz kullarına bırakmaz.

- O zaman kullarına, işleri zorla mı yaptırıyor?

- O âdildir. Kuluna zorla günah işletip, sonra da Cehenneme sokmaz.

- O halde, insanların, istekli hareketini kim yapıyor?

Allahü teâlâ elbette her şeyi bilir

Dün, hayır ve şerrin Allah’tan olduğunu âyet ve hadislerle kısaca ispat etmiştik. Bugün ise, “Eğer herkesin Cennete veya Cehenneme gideceğini Allah biliyorsa, o zaman bizi niçin sorumlu tutuyor? Nereye gideceğimizi biliyorsa, peki niye bize koskoca Kur’anı gönderdi? Niye emirler ve yasaklar bildirdi? Alın yazısı diye, kader diye bir şey yoktur, herkes kendi kaderini kendisi çizer” savına cevap veriyoruz.

CEVAP

Hayır da, şer de Allah’tandır

Kur’an âyetlerini istediği gibi eğip bükerek yanlış anlamlar verip dini içten yıkmaya çalışan birisi, “Hayır Allah’tan ama şer Allah’tan değil. Şerri insan kendisi yaratır. Bunlar, şerrin Allah’tan olduğu inancını bir de Amentü’ye dahil etmişler. Âyet ve hadiste böyle bir şey yok. Eğer herkesin Cennete veya Cehenneme gideceğini Allah biliyorsa, o zaman bizi niçin sorumlu tutuyor? Nereye gideceğimizi biliyorsa, peki niye bize koskoca Kur’anı gönderdi? Niye emirler ve yasaklar bildirdi? Bu dine iftiradır. Alın yazısı diye, kader diye bir şey yoktur, herkes kendi kaderini kendisi çizer” diyor. Lütfen bu konuyu âyet ve hadislerle açıklayın.

CEVAP

Kader, kazâ ve irâde

Kader, kazâ ve irâde, Ehl-i Sünnet’in inanç esasları içerisinde üç temel kavramdır.

Mâlumdur ki, Allah Teâlâ’dan başka bir yaratıcı yoktur. Kâinatte meydana gelen ve gelecek olan her şey, mutlaka O’nun ilmi (bilmesi), irâdesi (dilemesi) ve yaratmasıyla vücûda gelir.

Herhangi bir şeyin muayyen bir şekilde vücûda gelmesini Allah Teâlâ’nın ezelde dilemiş olmasına “kader” adı verilir ve kader’e inanmak da imanın şartlarından altıncısıdır.

Allah Teâlâ’nın dilemiş olduğu herhangi bir şeyi, zamanı gelince meydana getirmesine de “kazâ” denilir.

İRADE

Kaza ve kadere iman, insanın durumunu tespit ve tayinde büyük önem kazanır. Her şeyden önce insanın iradesinin olup olmadığı söz konusu edilir.

İrade; istek, arzu, eğilim, kast, sevgi ve benzeri anlamlara gelir. Bir sıfat olarak kabul edilir. Bu sıfatla canlı fiillerini yapar. Her hangi bir işin meydana gelmesinde irade sıfatı ilk ve en önemli rolü oynar. İrade, istek olmayınca iş meydana gelmez.

İradeyi anlamanın iki yolu vardır:

Allah'ın ve insanın iradesi,

İnsanın iradesi.

a) Allah'ın ve insanın iradesi

Hayır ve Şer

Sözlükte "iyilik, iyi, faydalı iş ve fayda" anlamlarına gelen hayır, Allah'ın emrettiği, sevdiği ve hoşnut olduğu davranışlar demektir. Sözlükte "kötülük, fenalık ve kötü iş" demek olan şer de Allah'ın hoşnut olmadığı, sevmediği, meşru olmayan, işlenmesi durumunda kişinin ceza ve yergiye müstehak olacağı davranışlar demektir.

Allah'ın ve İnsanın İradesi

Sözlükte "seçmek, istemek, yönelmek, tercih etmek ve karar vermek" anlamlarına gelen irade terim olarak, "Allah'ın veya insanın ilgili seçeneklerden birini seçip belirlemesi, tayin ve tahsis etmesi" diye tanımlanır.

Allah'ın iradesi ezelîdir, sonsuzdur sınırsızdır, herhangi bir şeyle bağlantılı değildir ve mutlaktır, insanın iradesi ise sonlu, sınırlı, zaman, mekan vb. şeylerle bağlantılıdır. Evrende meydana gelen her olay ve varlık, Allah'ın tekvînî (oluşumla ilgili) iradesi ile meydana gelir. Kul da Allah'ın kendisine tanıdığı sınırlar içinde fiilini seçer. Kulun fiilinde hür olması demek, hürriyetine inanması, fiili yaparken herhangi bir baskı altında olmadığını kabullenmesi demektir.