Zehirli | Konular | Kitaplar

alim

Hatada ısrar helak olmaya sebeptir

Âlim, hakkı bâtıldan ayırt eden, İslam âlimlerinden nakil yapan kişidir. Âlim, ışığı, karanlığı gören kimsedir. A’ma, ışığı göremez. Zira a’maya, her şey hep karanlıktır.

Hakiki âlim, nakledendir, vasıta olandır. Kendinden söyleyen ve kendine bağlayan değildir. Bunun için dini konularda, kendinden bir şey söylememelidir. Zira dinimiz nakil dinidir. İman ibadet bilgileri kıyamete kadar hep aynıdır, değişmez. Dinde yorum, görüş olmaz. Benim görüşüme, senin görüşüne göre din olmaz. Din, ne ise odur. Allahü teâlâ ve Onun Peygamberi Muhammed aleyhisselam nasıl bildirmiş ise, o öyledir. Buna ilave yapılamadığı gibi, eksiltme de olmaz. Bu sebeple nakleden aziz olur, nakle dayanmadan kendi düşüncesini din diye anlatan rezil olur. Ehli sünnet itikadını, ehli sünnet âlimlerinin kitaplarından nakletmeli ve böyle kıymetli eserleri yaymalıdır. Zira doğru iman, doğru ibadet bilgilerini duymak, öğrenmek, insanların en tâbii hakkıdır. Bunu yapmak, kıymetli ve şerefli bir hizmettir.

Bir insanın, iki şeyden birine tâbi olma mecburiyeti vardır. Ya kendi düşüncesine, görüşüne, anlayışına tâbi olur veya hakiki bir âlime tâbi olur. Kendine tâbi olan kendi gibi olur. Ama hakiki bir âlime tâbi olan, o âlimin bildirdiklerine mesela İmam-ı Rabbani hazretlerinin sözüne göre hareket eden insan, yavaş yavaş olgunlaşır, zamanla fazilet sahibi bir insan olur.

Âlim,hakkı bâtıldan ayırandır

Âlim, bilen, bilgin anlamındadır. Her bilene âlim veya İslam âlimi denir mi veya kime âlim denir? İslam âlimi olabilmek için, din bilgilerinin nakli ve akli kısmında mütehassıs olmak, kalbin de bütün kirlerden temizlenmiş olması gerekmektedir. Âlim, ışığı ve karanlığı gören ve hakkı bâtıldan ayırt eden kimsedir. Âlim, İslam âlimlerinin kitaplarından nakil yapan kişidir. Âlimlerin ziyneti, süsü, özelliği; bilmediklerine, bilmiyorum demeleridir. Cahil ise, her konuda, kendi nefsine, aklına göre konuşan kimsedir. Âlim, söyleyeceği ve yazacağı her kelimeden korkar, vesika bulmadan söyleyemez ve yazamaz. Zira sorulan her suale, delilini bilmediği halde cevap vermeye kalkışmak, ahmaklık alametidir.

Dinde söz sahibi olabilmek için, ictihad derecesine yükselmek lazımdır. Zamanımızda böyle bir âlim yok gibidir. Şimdi, âlim olmayanlar, çeşitli maksatlarla, din kitapları yazıyor, âyet-i kerime ve hadis-i şeriflere, çala kalem, manalar verip, Allahü teâlâ böyle söylüyor, Peygamber böyle emrediyor, diyorlar. İslamiyet’i oyun haline sokuyorlar. Böyle yazılmış din kitaplarını almamalı, okumamalıdır.

İbn-i Teymiyye'nin İlim Adamı Kimliğinin Güvenirliği

Alim, alamet ve alem kelimeleri ile aynı kökten türemiştir. Alamet insanlara çöllerde yönlerini gösteren işaret, iki araziyi birbirinden ayıran gösterge; alem ise dağ ve bayrak gibi anlamlara gelir.[1] Alim, alamet/gösterge gibi insanlara yönlerini gösterir, helal ve haram sisteminin sınırlarını çizer, bayrak gibi de durulması gereken yeri işaret eder. Dağ anlamına gelen alem kelimesi teşbih yoluyla alimler için de kullanılır. Nasıl alem/dağ yeryüzünün hareket ve temayülüne engel oluyorsa ümmetin arasında ki alimler de onların sapma ve inatlarına mani olurlar.[2]

İnsanların hedeflerine ulaşabilmeleri için alemlerin ne anlam ifade ettiklerini bilmeleri gerekir. Aksi bir durum yönlerini kaybetmelerine, yakınlaştıklarını zannettikleri anda uzaklaşmalarına yol açabilir. Onlara rehberlik eden alimlerin bilinirlikleri de en az alemler kadar önemlidir. Zira Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve selem) kötü niyetli alimlerin insanları saptıracaklarını ifade etmektedir. Bu yüzden usul-ü fetva kitaplarında bir alimin fetvası ile amel etmenin şartları sayılırken kimlik bilgilerinin bilinmesi de zikredilmektedir. Nitekim adı meşhur olmasına rağmen biyografisi meçhul kalan ?Molla Miskin?in fetvalarıyla amel edilmemiştir.