Zehirli | Konular | Kitaplar

alimlere dil uzatmak

İMAM EL-GAZÂLÎ VE İHYÂ

Modern zamanlarda Ümmet'in yaşadığı arızalardan birisi de ilim ve alim konusundaki hassasiyet kaybıdır. Yaşadığımız durumun bir "arıza" olduğunu fark edemiyorsak, bu alanda oluşan boşluğu –kaçınılmaz olarak– farklı unsurların doldurmuş bulunmasındandır. Tasavvurumuzdaki kırılmanın da, rahmet ve bereketin hayatımızı büyük ölçüde terk etmesinin de izahı burada yatmaktadır.

Son zamanlarda dikkatimi çeken bir hususa getirmek istiyorum sözü: Bu köşeyi takip edenler, zaman zaman "iç muhasebe" kabilinden, bazı alimler hakkında bir kısım tesbitlere yer verdiğimi biliyor. İmam el-Gazzâlî ve onun İhyâ'sı hakkındaki değerlendirmeler de bu cümleden olarak burada zaman zaman dile getirildi.

Bazı kardeşlerimin İmam el-Gazzâlî'nin adı geçen eserindeki bir kısım rivayetlerin durumu hakkında muteber ulemanın tesbitlerini nakleden ifadelerimden hareketle, Hüccetu'l-İslam'ı ve onun muhalled eseri İhyâ'yı gözden düşürme anlamına gelen tavırlar içine girdiklerine dair duyumlar alıyorum.

İbni Teymiyye Hakkında Günümüz Kaynaklarından İktibaslar

Molla Sadreddin Yüksel diyor ki:

Türkiye'de bilhassa İstanbul'da kupkuru, tam manasıyla cahil yeni bir gurup türemiştir. Bu gurup kendine selefi ismini vererek, Allahü tealaya -haşa- cisim ve mekan isnad edecek kadar ileriye giden İbni Teymiyye ve haleflerini örnek aldığını iftiharla söylemektedir. Mezhepleri ve müctehidleri reddediyorlar. (Makaleler, Madve Yayınları: 11, Ekim 1985; s.7)

Ubeydullah Küçük diyor ki:

Şeytani ihtilaf yangınını İslam dünyasında ilk çıkartan hain, yahudi dönmesi İbn Sebe'dir. Farmason ve anarşist Afgani, onun çömezi mason Abduh, onun tilmizi İngiliz maşası Reşid Rıza ve günümüzdeki takipçileri de yakıcı ve yıkıcı ihtilaflar çıkartmışlardır. Haşa, "Allah semadadır" diyen İbn Teymiyye, Müslümanları müşrik ilan eden M. bin Abdülvehhab da bu uğursuz kafiledendir. Her müslüman rahmani çeşitlilik ile şeytani ihtilaflar arasındaki farkı bilmelidir....İbni Teymiyye birçok noktalarda aşırı gitmiş, "gulüvv"a sapmış, İslam'ı daraltmış, tecsim (antropomorfizm) girdabına batmış, ezici çoğunluk tarafından reddedilmiş, şaibeli bir kimsedir, kılavuz olamaz. (Bedir Yayınevi'nin Kitabül-Kebair kitabına yapılan 8. Ek, s.287-288)

Sünnete Fransız Kalanlar İçin


Bu başlığı takriben on sene kadar önce Malatya’da eski apartman komşumuzun dükkânında sünnet konusunu konuştuktan sonra yazacağım ilk kitap başlığı olarak ajandama notlamıştım… O tarihe kadar kitap yazmak gibi bir düşüncem yoktu… Ama arkadaşımın sünnet konusundaki fikrini öğrenmiş olmam pek de önemsemediğim bir konuyu araştırmama vesile oldu…

Arkadaşım; Kur’anın korunduğunu ama sünnetin korunmadığını ve bizleri bağlamadığını iddia ediyordu… Sünnet, vahiy olamaz ve peygamberimiz kuran dışında emir ve yasak koyamaz demişti… O saate kadar sünnetin önemi ve dindeki yerini hiç düşünmemiştim… Kaynağı belli olmayan hadisler dışındaki tüm sahih hadisler başımla gözüm üstüneydi ki hala öyle…

Arkadaşımı ikna edecek bilgi birikimim yoktu ama yanıldığından adım gibi emindim… Konuşurken ses tonu ve mimik hareketleri sanki ‘ iyi ki de sünnet dinde delil değil! İyi ki tüm emir ve yasaklar kuranla sınırlı! Yoksa rahat bir hayat yaşamazdık!’ der gibiydi…

AKLI KARIŞIKLAR İÇİN TASAVVUF MÜDÂFÂSI -IV-

Tasavvuf müessesesi, özellikle son dönemde ülkemizde inanılmaz bir tenkit ve tabiri caiz ise bir tekfir yağmuruna tutuldu. Medyaya da malzeme olan ve köklü tasavvufi kurumların dışladığı kötü malzemeye bakarak, mutasavvıfların tamamını kötü kabul etmek, zandan kaçınmayı emreden Kur’an ile taban tabana terstir. Buna rağmen bu yazımızda, özel bir takım iftira ve iddiaları dile getirmek istiyorum.

Mutasavvıfların Akidesi Ehl-i Sünnet ile Uyuşmaz İddiası

Mutasavvıfların maruz kaldığı iftiralardan en büyüğü olan bu akıl almaz ve mantık kabul etmez iddianın sahipleri, Şah-ı Hazne ve Seyyid Abdulhakîm Hüseyni’nin (kaddesallâhu esrârahum) de yetiştiği Halidî yolunun temel eserlerinden Âdâb-ı Fethullah’a bakmış olsalar, aslında hadiseyi kafalarında çözmüş olacaklardı.

Âdâb isimli eserinde Şeyh Fethullah-ı Verkânisî (ks) Nakşî-Halidî yolundan istifade etmek isteyen kimse için gerekli olan en mühim şartın, itikadını Ehl-i Sünnete göre tanzim etmesi olduğunu bildirmiştir. Yine Mustafa İsmet Efendi’de (ks) Risâle-i Kudsiyye’sinde “Bir Ehl-i Sünnet olmak isterse mensûb” beytiyle, Ehl-i Sünnet ve’l Cemaât itikadında olmayanlara, tarikat dersi verilmeyeceğini beyan etmiştir.

"Önceki âlimler cahillikle suçlanır!"

Bugün geçmişi inkar; İslam alimlerini, fıkıh kitapları hafife alma, alay etme, hatta hadis-i şerifleri çeşitli bahanelerle (uydurma, akla, mantığı uygun değil gibi) dolaylı inkar günümüz bazı din adamlarının alameti farikası haline geldi. Geriye kalan tek kaynak Kur’an-ı kerime de istedikleri gibi mana vererek, halkın geçmiş ile irtibatını kesmek ve dinde karkaşa çıkarmak istiyorlar. Bu durumu Resulullah efendimiz ondört asır önce “Öyle bir zaman gelir ki, âlimler fitne unsuru olur, camiler ve hafızlar çoğalır, ama, hemen hemen (hakiki) âlim hiç bulunmaz.”, “Daha önce yaşamış âlimler cahillikle suçlanır.” buyurarak haber vermiş, bunun kıyamet alametlerinden olduğunu bildirmiştir.

Kendi foyalarını meydana çıkarttığı için bazı kesimler kıyamet alametleri ile ilgili hadis-i şerifleri de inkar etmektedirler. Halbuki, on büyük alamet çıkmadıkça Kıyamet kopmıyacağını Peygamber efendimiz bildirmiştir.

Mezhepsizlik şu'rası

Sual: Bir yabancı yazar, “Teknolojinin ilerlediği günümüzde yeni fen vasıtaları çıktı, devir değişti. Yeni olaylarla karşılaşıyoruz. Yeni ictihad gerekir. Ancak müctehid olmadığı için, İslam ülkelerinden davet edilecek kalabalık bir kuruldan, bir ictihad şu’rası kurulmalıdır. Kurul üyesi fazla olursa, hata daha az olur. Alınacak kararlarla, yeni tefsirler, yeni ictihadlar yapılmalı, farzlar azaltılmalı, kolaylıklar getirilmeli, mezhepleri taklit devri kapanmalı, İslam âlimlerinin bin yıl önce verdiği fetvalar bizi bağlamamalıdır” diyor. Dinde reform caiz mi?

CEVAP
Mecelle’nin Dürer-ül-hükkam şerhinde, (Zamanın değişmesi ile, örf ve âdete dayanan hükümler değişebilir. Nassa dayanan hükümler zamanla değişmez) deniyor.

İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
(Bazıları, yapacakları değişikliklerle, dini düzelteceklerini, olgunlaştıracaklarını zannediyorlar. Ortaya bid’atler çıkarıyorlar. Bid’atlerin zulmetleri ile sünnetin nurunu örtmeye çalışıyorlar. Bunlar, dinin noksanlıklarını tamamladıklarını iddia ediyorlar. Bilmiyorlar ki din noksan değildir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Bugün sizin için dininizi ikmâl eyledim, üzerinize olan nimetimi tamamladım, size din olarak İslamiyet’i vermekle razı oldum) [Maide 3]

İslamî Siteler ve İtikadî Tehlike

İslamî Siteler ve İtikadî Tehlike

İslâm dünyasında, kardeşler arasına nifak sokma gayreti, yeni gelişen bir şey olmayıp bilakis evvelden beri bilfiil devam ede gelen bir mefhumdur. Oldukça ciddi ve sinsi planlar çerçevesinde mü’minlerin arasında olması gereken ülfet-ünsiyet ve muhabbetler, kimi zaman “tecavüzkâr” kimi zamanda “tecdîd” veya “reform” kisvesi ve bu kisvenin gereklerinin bir sonucu olarak yok edilmeye çalışılmıştır.

MUSTAFA İSLAMOĞLU

MUSTAFA İSLAMOĞLU : O’da Efgani mezhebsizini savunanlardan.[1] Türkiye’deki mezhepsiz reformcuları kaynak alarak kitaplar yazanların içinde kalemi güçlü bir isim. Hiç değilse İmamlar ve Sultanlar kitabında, imam-ı Azam (rh.a) efendimizi Ebu Hanife’den hariç “Azam” lakabı ile anabilmiş, Allah rahmet eylesin, şehid imamdır diyebilmiştir.Tabi burada maksadı tağuta karşı kendine malzeme olarak İmam-ı Azam efendimizi seçmek değilse !

Bu cümlelerinin onu Muhammed Abduh, İbn Hazm, İbn Teymiyye, M.Abdulvehhab, Mevdudi..vs. gibi isimlerin ve rafizi vehhabi etkilerinden kurtarmaya bir sebep olmasını dilerim. Zira kitaplarında kaynak olarak ele aldığı isimlerden bazılara bunlar ! Bu isimlerin ne korkunç itikad hırsızları olduğunu benim gibi ilimsiz biri tesbit edebildiğine göre, kendisinin bunları bilmemesi düşünülemez !Geriye bir tek ihtimal kalıyor : Bu isimlerin çağırdığı itikadı-Allah korusun- benimsiyor olmak !

Bahsi geçen kitabında (sh: 178) İmam-ı Yusuf (rh.a.) gibi bir müctehidi yargılaması haddini bilmezlik olsa gerek.Bu mübarek imamı yargılamaktan geri durmayan birinin, mezhepsiz olduğu bilinen Mevdudi’yi de aynı sayfada İmam Yusuf’a nispet edercesine övmesi enteresandır.

Bir başka kitabında çok talihsiz cümleleri var. Sevgili Peygamberimizin gözlerinin, mübarek ağız biçiminin, inci dişlerinin güzelliğini, sesinin gür çıktığını, yani peygamberi mucizeden olmak üzere, seslerinin çok uzaklardakilerin dahi duyabildiğini, boylarının herkesten yüksek göründüğünü, tenlerinin misk-i amber gibi koktuğunu, bir çocuğu sevse o çocuğun başında mübarek ellerinden yayılan kokunun günlerce ayrılmadığını çeşitli muteber ehl-i sünnet kitaplarında okumuşsunuzdur.

M.İslamoğlu'nun Abdest Konusundaki Fitnesi

Aşağıdaki makale Mustafa İslamoğlu isimli gazete yazarına aittir. Bunun cevabı altta verilmiştir.

Bilmez ki sorsun, sormaz ki bilsin!

Bugünkü yazımızı, cevabı herkesi ilgilendiren bir “soruya” ayırdık. Hayır hayır, bu bir “soru değil, bu bir “sorun!” Hem de çok ciddi ve adı: “Dini anlama sorunu.” Bu sorun, kimi zaman ortaya birden fazla “din” çıkarıyor ve insanlar “hangi dine” inanacağını şaşırıyor. (Siz ‘yanılmaz’ atalarını pazarlayanların dinine değil, kaynağı Kur’an olan Allah’ın dinine inanın.) Kimi zaman, Allah’ın kitabında yazmayan, Peygamber’in sünnetinde yer almayan “farzlar, haramlar” çıkarıyor.Düşünebiliyor musunuz; bu nevzuhur farzlardan Hz. Peygamber’in haberi yok! Bizim akıldanelerimizin bildiği bir “farz” düşünün ki, sahabe bilmiyor? Bir “farz” düşünün ki, müctehid imamların bu -sözümona- “farzdan” haberi yok! Güldünüz değil mi? Hayır, kimse gülmesin; çünkü kendisi gülünç durumda olanların başkalarına gülme hakkı yoktur ve şu an kendini çok dindar sananların dinleriyle ilgisi hurafe düzeyinde, bilgisi ise efsane niteliğindedir. İnsanlar ibadetleri âdetleştirince âdetleri de ibadetleştirdiler.

Bu satırları sert bulmayın lütfen; imamların birçoğuna göre “mukallid”in tarifi şudur: “Amellerini delilleriyle birlikte bilip, o delilleri değerlendirmede mezhep imamının ictihadını benimseyen kimse.”

En çok düşmanı olan kimdir?

En çok düşmanı olan Allahü teâlâdır! Bir gün Musa aleyhisselam, insanların konuşmalarından bıkmış, (Yâ Rabbi, n’olur bu insanlar benim hakkımda konuşmasın) diye dua etmiş. Allahü teâlâ buyurmuş ki: (Yâ Musa, senin istediğin o şeyi ben, kendim için bile yapmadım. Görmüyor musun, duymuyor musun, benim hakkımda neler konuşuyorlar.)

Hadis uydurmanın cezası büyüktür

Resulullah efendimiz, hadis uyduran ve uydurma hadisi nakleden için ağır tehditlerde bulunmuştur. Mesela (Hadis uyduran cehennemdeki yerine hazırlansın) hadis-i şerifi din kitaplarında var. Böyle bir hadis-i şerif olmasa bile, hangi İslâm âlimi kitabına uydurma hadis alır?

Dinde elbette zorlama yoktur

(Yalnız Kur’an) diyerek Resulullahı dışlamaya çalışan zındıklarla, Mısırlı Reşat Halife’nin kurduğu “ondokuzculuk” dininde olanlar, Buhari’de, (Dininden dönüp mürted [kâfir] olanı öldürün) mealindeki sahih hadis-i şerif için, “Bu hadis Kur’ana aykırıdır. Çünkü Kur’anda dinde zorlama yoktur âyeti ile çelişmekte” diyerek Resulullahı suçlamaya kalkıyorlar. Önce şunu söyleyelim ki, bunlar, kesinlikle Kur’ana inanmıyorlar. İnansalar, Kur’an-ı kerimde Allahın, (Onu âlemlere rahmet olarak gönderdim, Beni seven ona tabi olur. Ona itaat bana itaattir. Onun getirdiklerini alın, yasak ettiklerinden sakının. O kendiliğinden konuşmaz) diye övdüğü peygamberinde hiç suç ararlar mı?