Zehirli | Konular | Kitaplar

reformcu ilahiyatçılar

Buna tefsir diyecek miyiz?..

Diyanet İşleri Başkanlığı, 2001'de yeni ve daha anlaşılır bir Kur'an meal ve tefsiri hazırlatmaya karar verdi. Hazırlama işi 4 ilahiyat profesörüne havale edildi. Hayrettin Karaman, Mustafa Çağrıcı, İbrahim Kâfi Dönmez, Sadrettin Gümüş.

Tefsir, Allah kelâmı olan Kur'an âyetlerinin açıklamasıdır. Tefsirler, Rabbimizin, biz kullarına neleri emredip neleri yasakladığının izahını yapar. Onun için tefsir çok mühim, mühim olduğu kadar da mes'ûliyetlidir. Dolayısıyla böyle hassas bir iş ancak müfessirlerle/tefsirden anlayan kimselere havale edilmeli, böyle bir işi yüklenenler de ancak tefsir yapabilecek ilme sahip olmalıdırlar.

Bu çerçeve içinde Diyanet İşleri Başkanlığı'nın ismi geçen kişilere hazırlattığı 5 ciltlik KUR'AN YOLU Türkçe Meal ve Tefsir isimli eserine baktığımızda şunu görüyoruz:

Eseri kaleme alan dört zattan hiçbiri tefsir profesörü değil. Yani ihtisası tefsir olmayanlara tefsir hazırlama vazifesi verilmiş, onlar da bu eseri 300.000 dolara hazırlamak üzere kabul etmişler.

Bu tıpkı, nasıl olsa o da doktordur diye bir cildiye doktoruna göz ameliyatı vazifesi vermek gibi.

Ehl-i Kitab’ın akıbeti ve bir tartışma

Prof. Dr. Hayreddin Karaman hoca, Polemik Değil Diyalog isimli derleme kitapta yer verdiği görüşlerin tartışma konusu yapılması üzerine kendini savunuyor ve şunları söylüyor: “Polemik Değil Diyalog” isimli kitapta (Ufuk Kitap, 2006) yer alan bir konuşmamda yukarıda özetlediğim bilgileri verdim. Görüş sahiplerinin delillerini açıkladım, çağdaş görüş daha yeni olduğu için onun delillerini daha geniş olarak açıkladım. Tabii konuşma, yazmadan farklı olduğu, ifadeler arasında dağınıklık bulunduğu için bazı kimseler yanlış anladılar, bazıları da fırsat bulmuşken bunu kötüye kullandılar.” (1)

Hoca’nın “yukarıda özetlediğim” dediği görüşler, kendisine tebliğin ulaşmadığı insanların uhrevî akıbeti konusunda Akaid imamlarının görüşleridir ve özetle şöyledir: İmam el-Mâturîdî ve genel olarak Maturidîler’e göre Allah Teala insana, kendisinin var ve bir olduğunu keşfetmeye yetecek aklı verdiği için, herhangi bir hak peygamberin tebliği kendisine ulaşmamış olan insanlar da bu kadarını (Allah Teala’nın var ve bir olduğunu) bilmekle mükelleftir.

Eski Diyanet İşleri Başkanı Süleyman Ateş Hoca Vatan’da yazıyor

Eski Diyanet İşleri Başkanı Süleyman Ateş Hoca Vatan’da yazıyor. Dünkü yazısının başlığı “Faiz neden haram olsun?”, “Faiz neden bir suç olsun?” diye okuyucusunun sorusunu cevaplıyor. “Bunu insanları faizden uzaklaştırmak için birtakım kişiler uydurup Peygamberimizin ağzına koydular.

Peygamberimizin amcası Abbas, Mekke’de en büyük faizciydi.” Şimdi Hoca’ya Peygamberimizin Veda Hutbesi’ndeki “Faizin her türlüsü ayaklarımın altındadır. İlk kaldırdığım faiz de amcam Abbas’ın faizidir” beyanını ayıp da olsa Hoca’ya hatırlatalım. Yazının devamındaki eleştirilere katılmamak mümkün değil.

Hayrettin Karaman Bey'den gelen cevaba cevabımdır

Aşağıdaki yazıyı Hayrettin Karaman Bey gibi düşünenelere ithaf ediyorum. Bir önceki yazımda kendisine mail yazdığımı belirtmiştim. Doğrusu cevap beklemiyordum ama sağolsun lutfetmiş ve kısa cevabında şöyle demiş:''Sizin tasvip etmeme hakkınız var. Ayrıca ilminiz varsa beni tenkit de edebilirsiniz.Ben ictihad ve tercih selahiyetini bilgimden alıyorum. Bunlar bir makamdan veya şahıstan alınmaz.''

İlmi, gerçekleri görmesine öyle perde olmuş ve kibre sürüklemiş ki, ''benim'' diyor. Yani, pilotlukla ilgili kitapları okumakla hayatım geçti, gider pilot kabinine oturur; yolcu uçağını havalandırır ve hedefteki hava limanına sorunsuz indiririm ! Elbette kendisinin insan olarak şahsına hiçbir garezimiz olamaz. Kariyerli meslektaşlarından olsam bu akla gelebilirdi.

Ezan Türkçe Okunamaz!

Namaz Kur’an Tercümesiyle Kılınamaz!

(1) Bütün İslâm Dünyası Arapça konuşmuyor ama bütün İslâm ülkelerinde Ezan Arapça okunuyor, namazda Arapça Kur’an tilavet ediliyor.

(2) Ezan-ı Muhammedi yani gerçek Ezan Arapça’dır. Kesinlikle değiştirilemez ve herhangi bir başka dille okunamaz.

(3) İlahî kitap Kur’an-ı Kerim Arapça’dır. Tercümeleri ve mealleri onun yerini tutamaz. Namaz, mutlaka ilahî nazm ile yani Arapça Kur’anla kılınacaktır. Herhangi bir tercüme ile kılınan namaz namaz olmaz.

(4) Dinsiz, sosyolojik bir Müslüman veya dindar bir Müslüman Ezan’ın ve namazda Kur’anın başka bir dil ile okunmasını isterse, bu isteği dine aykırı ve geçersiz olur.

(5) Bütün gerçek Müslümanlar Ezanın ve Kur’an’ın Arapça okunmasından memnun ve razıdırlar. Bunun dışında herhangi bir istekleri yoktur.

HADİSLER VE MODERN DEĞERLENDİRMELER

Soru

Sayın kardeşim; sizin gazetede yayınlanan kütüb-i sitte'deki üç hadis ile ilgili, prof. dr. Süleyman Ateş'e soru sordum. Gelen yanıt aşağıdaki gibidir. Aklınızı başınıza toplamanız dileği ile saygılarımı sunarım.

"… Ayrıca bu gibi şeyler dinin değil, dünyanın sınırı içindedir. Peygamberimiz din konusunda insanlara kurallar belirlemiş, dünya işini insanların deneyimine bırakmıştır. "Siz dünya işlerinizi benden iyi bilirsiniz!" buyurmuştur. Hadis diye ortaya atılan, akıl ve mantık dışı birçok söz Peygamberimize iftiradır. Kütüb-i Sitte denilen Hadis mecmualarında bulunan sözler içinde pek çok zayıf, uydurma sözler vardır. Koskoca İmamı A'zam, İbn Haldun'un Mukaddimesinde belirttiğine göre ancak 17 Hadise güvenebilmiştir, haydi biz, daha iyimser olarak elli hadisi güvenilir ve kanıt bulduğunu kabul edelim. Gerisi kuşkuludur.

Suriyeli Âlim Muhammed Vehbe Zuhayli Hoca İle Söyleşi

Suriyeli âlim Muhammed Vehbe ez-Zuhaylî, Dimeşk Üniversitesi Şeriat Fakültesi, el-Fikhü´l-Mukâren (Karşılaştırmalı Fıkıh) bölümünün başkanıdır. Cidde Fıkıh Konseyi gibi bir çok Uluslararası komisyonun üyesi ya da danışmanıdır. Türkiye´de daha çok, Zaman Gazetesi´nin de promosyon olarak verdiği İslam Fıkhı Ansiklopesi adlı çalışmasıyla tanınmaktadır. Görüştüğümüz tüm ilim ve fikir adamlarına yönelttiğimiz modernizm, diyalog, sünnetin teşriî değeri vb. konularla ilgili sorularımızı ez-Zuhaylî hocaya da yönelttik. Bu görüşmenin bir bölümüne Emin Saraç hocaefendi, Hamdi Aslan hoca ve H. İbrahim Kutlay hoca da katkıta bulundular.

Ömer Faruk Tokat: Türkiye´de akademik ortamda genel olarak bir tür modernist temayülün egemenliğinden bahsetmek mümkün. Pakistanlı Dr. Fazlurrahman ve sayın Hasan Hanefî vb. isimlerin etkisi altında olduğunu gözlemlediğimiz birçok akademisyen var?

Prof. Dr. Muhammed Vehbe Zuhaylî Hoca: Öncelikle Hasan Hanefî´den "sayın" diye sözetmeyin. O bir isyankârdır (mütemerriddir). Modernistler İslâm dairesinin dışında değerlendirilmelidir.

Prof. Dr. Lütfullah Cebeci İle Mülakat Kur'an Ve Sünnet İlişkisi

"Peygamber Postacı Değildir"

Kur’an’da Şer Problemi, Kur’an’a Göre Takva, Kur’an-ı Kerim’e Göre Cin, Melek ve Şeytan gibi eserlerin sahibi olan Prof. Dr. Lütfullah Cebeci, 1954 yılında Kayseri’nin Develi ilçesinde doğdu. Mekke’deki Ummu’l Kura Üniversitesi’nde araştırma ve incelemelerde yaptı. “An Essay on Sociology of the Holy Qur’an” (Kur’an-ı Kerim’in Sosyolojisi Üzerine Bir Deneme) adlı tebliği ile Sudan’da yapılan “Bilginin İslâmîleştirilmesi” konulu bir kongreye katıldı ve 1992 yılında “Dinler Arası Diyalog” çerçevesinde Newyork’ta bulundu. Evli ve dört çocuk babası olan Lütfullah Cebeci, halen Erzurum Atatürk Üniversitesi, İlahiyat Fakültesinde tefsir profesörü.

Aydınlarının büyük bir ekseriyeti tarafından içinde yaşadığımız bu çağın adeta kutsandığı bu ülkede, dinî ilimlerde çalışma yapan akademisyenlerin de bu istikamette tavır aldığını görmekteyiz. Onların dini çağdaşlaştırma yolunda ileri sürdükleri fikirler, İslâm hakkında yeterli bilgiye sahip olmayanlara, sanki İslâm çağlara yön verecek bir değerler ve uygulamalar bütünü değil de, zamane insanının gidişatını onaylamaya mecbur bir “vicdanî müessese” izlenimi vermekte... Bu tarz düşünenlerin ifadelerinde, şekil veren, ıslah eden, ebediyete doğru ufuklar açan bir din yerine, batılı değerler ve sözde erdemler kalıbında şekillenen, yani reforme edilebilen, ıslaha muhtaç bir din buluyoruz.

İşte böyle bir akademi dünyasında, çağdaşlık ve modernlik modası karşısında İslâm’ı çağlara hakim bir din olarak algılamış kıymetli bir ilim adamıyla siz okuyucularımızı tanıştırmak istedik.

AYDIN İLAHİYATÇI'NIN KUR'AN ANLAYIŞI

Modern zamanlarda Batı’dan dünyaya yayılan ve “evrensel” olduğu söylenen hakim değer yargıları, İslâm dünyasında bir kısım ilahiyatçıları ve yarım aydınları ilgi çekici biçimde bir “din sorgulaması”na itti. Mevcut durumun mutlaklaştırılması sonucunda girilen bu yol, yolcularını, kaçınılmaz olarak “Din’e karşı din” noktasına getirdi.

İsrailoğulları’nın yaşadığı garip ve garip olduğu kadar da ibretamiz serüven, “Karış karış, arşın arşın sizden öncekilerin yoluna gireceksiniz” (Buhârî, Müslim, Ahmed b. Hanbel) hadisini doğrularcasına modern zamanların “aydın ilahiyatçıları” tarafından tekrarlanıyor. Nasıl İsrailoğulları, kendilerine ait kıldıkları dinlerini, Hz. Musa a.s.’a dayandırdıkları Yahudiliği müdafaa adına nice peygambere karşı çıktılar; din adına nice peygamber katlettiler; modern zamanların “aydın ilahiyatçıları” da benzer bir tavır içinde kendi din anlayışlarını Hz. Peygamber s.a.v.’e rağmen azm-u cezm-u kasd-u musammem ile müdafaa ediyorlar.

Bu “yeni din” tasavvurunda iki temel unsur tesbit ediyoruz:

1. Kur’an
2. Akıl

Modern Kur’an anlayışı

Bu unsurlardan ilki, yapılan işe “İslâmî” bir rengin verildiğini ifade etmesi bakımından önemli. Ama sadece bu kadar. Zira bulunduğumuz noktada Kur’an “belirleyen” değil, “belirlenen” konumundadır. Onun ne söylediği değil, “aydın ilahiyatçımız”ın onun ne söylemesini istediğidir önemli olan. Elbette o, söylediği şeyleri Kur’an’a dayandırıyor; görüşlerini desteklemek için ayetler zikrediyor. Ama aslında onun bütün yaptığı, önceden verilmiş kararları, tesbit edilmiş hükümleri Kur’an’a tasdik ettirme gayretinden ibarettir.

"Modernist İslamcılık" ve fıkıh

Emekli bir hoca, Müslümanları, modernist İslamcı ve fıkhi geleneğe bağlı Müslüman, kısaca selefci-mezhepçi olmak üzere ikiye ayırıyor. Kendisi modernist İslamcı imiş. Modernist İslamcılar, Kitap ve Sünneti esas alırlarmış, ötekiler ise, fıkhi mezhepleri esas alırmış.

Bu ne cahillik?!. Dört fıkhi mezhepten hangisi Kitap ve Sünneti esas almaz ve hangisi Kitaba ve Sünnete aykırıdır? Bu İslamcılar, dört mezhepten farklı olarak ne yapmışlar da kendilerine modernist diyorlar? Namazın, orucun veya diğer ibadetlerin yeni, modern bir şekli mi olur, çağa göre ibadet değişir mi? Değişmezse, kendilerine modernist yaftasını niye takarlar ki?

Doğruyu bulup kurtulmanın çaresi

Birçok kültür dalında bilgisi olan aydın kimseye entelektüel denir. Bir yabancı yazar ise, entelektüeli, ihtisas alanına girmeyen her konuda konuşan ve sözlerinde hiç mesuliyet hissi duymayan sorumsuz kişi olarak tarif ediyor. Böyle kimselere, entelektüel bozuntusu veya ukala da diyorlar. Kimi de yarım aydın, çeyrek aydın diyor. Herkes, bildiği işte, ihtisas alanına giren konuda fikir yürütür. Bu normaldir. Ama dini konu olunca, bilsin bilmesin herkes, ulu orta konuşur, müctehid kesilir. Dini bir şahsın fikri gibi tenkide tabi tutuyorlar.

Din Konusunda Çatlak Sesler

TÜRKİYE’de dinî ve fıkhî bakımdan iki sünnî mezheb hâkimdir. Hanefîlik ve Şafiîlik. Camilerimizde namazlar çoğunlukla Hanefî mezhebine göre kılınır. Şafiî vatandaşlarımızın çoğunlukta olduğu yerlerde Şafiî mezhebine göre. Şiî-Caferî vatandaşlarımızın ayrı camileri vardır. Onlar Sünnîlerin imamlarının ardında namaz kılmazlar, Sünnîler de onların imamları ardında kılmaz.

Son yıllarda Diyanet’e bağlı camilerde bazen Hanefî ve Şafiî fıkhına aykırı lâflar edilmektedir.

Aklı başında vaiz efendileri tenzih ederim. Sayıları az da olsa birtakım reformcuların, mezhepsizlerin cami kürsülerini kullanarak fıkha aykırı konuşmalar yapmaları, hükümler vermeleri son derece yersizdir.