Zehirli | Konular | Kitaplar

örnek ahlak

BİR HAYAT TARZI OLARAK PEYGAMBERİMİZİN SÜNNETİ


İnsan İyiliğin Esiridir

Hz. Peygamber’i sevmek, her mümin için en gerekli taatlardan biridir. Zira sevgili Peygamberimiz (sav), Buharî ve Müslim’in Enes b. Malik (ra)’den rivayet ettikleri bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:

“Sizden birinize ben, annesinden, babasından, çocuklarından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadığım müddetçe tam iman etmiş olamaz.”(1)

Şüphesiz ki insan, iyiliğin esiridir. Kalpler kendisine iyilik yapana karşı sevgi duymak üzere yaratılmıştır. Eğer bir insan, kendisine iyilik yapan bir insanı severse, ya ona bir hediye verir veya dar zamanında ona yardım eder. Bir kişi başka bir kişiyi sevince bunları yaparsa, o halde, bütün âlemlere hidayetle gelen, bütün insanlık için rahmetle gönderilen, insanlara kitabı ve hikmeti öğreten, dünya ve ahiret saadetine kavuşma yolunu açıklayan bu Yüce Peygamber’e karşı tutumumuzun nasıl olması gerekir?

Burada hemen şunu ifade etmemiz gerekir ki; Allah sevgisinden sonra sevgiye en layık olan Hz. Muhammed (sav)’dir. Zira Yüce Allah, bir ayet-i kerimede Hz. Peygamber (sav)’e hitaben şöyle buyurmaktadır: “(Ey Habibim!) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Al-i İmran 3/31)

Allah, iki vasıtayla bilinip tanınabilir: Onlardan biri akıl, diğeri ise peygamberdir. Allah’ı birinci vasıtayla tam manasıyla bilip anlamak yeterli değildir.

Emsâlsiz Örnek Şahsiyetten Yüce Ahlâk Ölçüleri -1-

Bir mü’minin, rûhânî vasıflarını tekâmül ettirerek kâmil bir hâle gelebilmesi, ancak Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in kalbî hayâtından ve yüce ahlâkından nasiplenebilmesiyle mümkündür. Bu hâl, Fahr-i Kâinât Efendimiz’e duyulan muhabbet ve O’nun rûhâniyetine bürünebilme nisbetinde gerçekleşir.

Zîrâ bütün insanlık âlemi, gönüllere şifâ ve ferahlık bahşeden ilâhî terennümleri, Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in mübârek lisânından işitmiştir. Beşeriyet, Rahmân’ın uçsuz-bucaksız af ve kerem ummânına, O “Varlık Nûru”nun muhabbeti hürmetine mazhar olmuştur. Yine bütün günahlarına rağmen insanlık, Rabbimizin; “Ey benim kullarım!” şeklindeki müşfikâne hitâbına da, yine O Âlemlerin Efendisi’nin yüzü suyu hürmetine nâil olmuştur.

Bütün bu ihsan, ikram ve iltifatlar karşısında biz Ümmet-i Muhammed’e düşen vazîfe, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in emir, nehiy ve tavsiyelerine cân u gönülden tâbî olarak hayâtımızı O’nun Sünnet-i Seniyye’sinin rûhâniyeti içinde yaşayabilmektir.

Rabbimiz, en yüce makâm olan “Makâm-ı Mahmûd”u, Efendimiz’e lutfetmiş, O’na lâyık olduğu makâmın yüceliğini ifâde eden tavsiyelerde bulunmuştur.

ÇAĞIMIZ VE HZ. MUHAMMED sallallahu aleyhi ve sellem

Bilindiği gibi Yüce Allah, her dönemde insanlara rehber, kurtarıcı ve yol gösterici olarak kendi içlerinden peygamberler göndermiştir. Peygamberlerin ilki Hz. Âdem aleyhisselam, sonuncusu ise Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemdir.

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin kendinden önceki peygamberlerden farklı bir özelliği vardır. Önceki peygamberler belirli bir kavme ve millete gönderilmişlerdir. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ise, bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir.(1) Dolayısıyla O’nun peygamberliği evrenseldir.(2) Kıyamete kadar gelip geçecek bütün insanlara ve cinlere yöneliktir.

Peygamber Efendimiz öyle bir zamanda dünyaya gelmiştir ki, tarihçiler o zamanı “cahiliyye devri” olarak adlandırmaktadırlar. O zamanda insanlık âleminin üzerine küfür, dalâlet ve ahlâksızlık kâbus gibi çökmüştü. İşte insanlık böyle bir zamanda bir kurtarıcıya, bir öndere, bir rehbere ihtiyaç duymaktaydı.

Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ve O’nun insanlığa getirmiş olduğu esasların yüceliğini daha iyi anlayabilmemiz için Hz. Peygamber’in yaşadığı çağdaki dünyanın dinî, siyasî ve içtimâî yaşayış bakımından durumunu bilmek gerekir. Dolayısıyla biz burada bu hususları ana hatlarıyla kısaca açıklamak istiyoruz.

Değişmeyen rehber Hz. Muhammed (s.a.v)’i örnek edinmek


Birçok değerlerin ve kıymet hükümlerinin alt üst olduğu, kalbî ve ruhî hayatın iflas ettiği, Muhammedî bir havanın bizden uzaklaştığı günümüzde, Hz.Peygamber (s.a.v.)'e ittiba etmek çoğu meselelerimizi çözümleyecektir. Zîra sevgili Peygamberimiz Veda Hutbesinde; “Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler, Allah'ın kitabı Kur’an-ı Kerim ve Peygamberinin sünnetidir”(1) buyurmaktadır.

Biz müslümanlar ne bulduysak O'na ittibâ etmekte bulduk, yine ne bulacaksak O'na yaklaşmada, O'nu anlamada ve O'na ittibâ etmekte bulacağız.

Bizler Hz. Peygamber (s.a.v.)'i kaybetmekle her şeyimizi kaybettik, bu uzun yolda kaybettiğimiz herşeye yeniden sahip olmamız, Hz.Muhammed (s.a.v.)'i yeniden bulmaya ve gönüllerimizde O'na karşı coşkun sevginin uyanmasına bağlıdır.

Büyük meselelerin çözüm beklediği çok çetin günlerdeyiz. Hangi asırda yaşarsak yaşayalım, hangi devirde bulunursak bulunalım, önümüzde cereyan eden hadiseler hangi cinsten olursa olsun bizler, Hz. Peygamber (s.a.v.)'i hayatımızda örnek edinirsek kurtuluşa ereceğiz. Aksi takdirde kurtuluşumuz mümkün değildir.

HZ. PEYGAMBER VE O’NA İTTİBA-2


1. Peygamberlere İtaat Gereklidir.

Peygamberlerin gönderiliş gayelerinden biri de Onların ümmetlerine güzel birer örnek olmalarıdır. Hz. Peygamber (s.a.v)'i örnek edinmek, her şeyden önce Allah'ın emridir. Zira, Kur'an-ı Kerim'de pek çok ayette Hz. Peygamber'e itaat etmek, Allah'a itaat etmekle denk tutulmuştur. Yüce Allah, Nisa suresinde şöyle buyuruyor: "Rasule itaat eden Allah 'a itaat etmiş olur."(8)

Bu ayette, Allah'ın elçisine itaat edenin Allah'a itaat etmiş olacağı belirtilmektedir. Diğer bir ayette de Allah'ın sevgisine ve mağfiretine nail olabilmek için, Hz. Peygamber (s.a.v)'e tabi olmak emredilmektedir:

"De ki: Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.”(9)

Bu ayetten de anlaşıldığı gibi Allah'ın rızası ve sevgisi Hz. Peygamber (s.a.v)'in sünnetine uymakla elde edilebilir. Bir mü'minin en büyük ideali, kendisini Allah'a sevdirmektir. Yani O'nun rızasını kazanmak, gazabından korunmaktır.

PEYGAMBERİMİZİN İHYÂ EDEN ÖRNEKLİĞİ SÜNNET-İ SENİYYESİ


Allah (c.c.) insanı mükemmel bir varlık olarak yaratmış, dünyada imtihan gayesiyle ona belirli ömür tayin etmiştir. Bu müddet içerinde sadece kendisine kulluk etmesini istemiş ve bu kulluğun mahiyetini beyan etmek amacıyla kitaplar indirmiştir. İnsanoğlu yaratılışındaki mükemmelliğe rağmen, ilâhî hitaba doğrudan muhatap olacak yapıya sahip değildir. Bu sebeple Allah Teâlâ, kendisiyle kulları arasındaki irtibatı kurmak amacıyla onlar arasından seçtiği peygamberleri görevlendirmiştir.
Bütün peygamberler, Allah’ın âyetlerini insanlara ulaştırmak ve onlara doğru yolu göstermek olan elçilik vazifelerinin yanı sıra, bu âyetlerin işaret ettiği Hakk’ın rızasına muvafık yaşayış tarzını da bizzat hayatlarında yaşayarak beyan etmişlerdir. Kısacası tebliğ ve beyan diyebileceğimiz bu kutsi vazifeyi her peygamber gibi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) de yaşayış tarzıyla, güzel ahlâkıyla yani Sünnet-i Seniyye’siyle en güzel bir şekilde yerine getirmiştir.

BÜTÜN İNSANLIK HZ.MUHAMMED'E (S.A.V) MİNNET BORÇLUDUR

Alemlerin Rabbi (c.c), onu kendisine ve bize şöyle tanıtmıştır: "Rasülüm! Biz seni ancak alemlere bir rahmet olarak gönderdik."( Enbiya, 107.)

Allahu Teala, Hz. Adem'i yasak ağaçtan yediğinden dolayı Cennet'ten dünyaya indirdiği zaman, Hz. Adem (a.s) kusurunu anladı, affı için ağladı ve şöyle yalvardı:

"Ya Rabbi! Beni Habibin Muhammed hatırına affeyle." Yüce Rabbimiz:

"Ey Adem, sen benim habibim Muhammed'i nereden tanıyorsun?" diye sordu. Hz. Adem:

"Ya Rabbi! Sen beni Cennet'e yerleştirdiğin zaman Cennet'in her yerinde, Arş'ın üzerinde "La ilahe illallah Muhammedur-rasulullah" yazısını gördüm. İsmi senin isminle birlikte zikredilen ve her yere nakşedilen bu zatın senin katında çok kıymetli ve sevgili birisi olduğunu anladım. O sevgili kulunun hatırına beni affetmeni istiyorum." dedi.

İŞTE O,PEYGAMBER EFENDİMİZ (S.A.V)'Dİ...

*Daima düşünceli idi.

*Susması konuşmasından uzun sürerdi; lüzumsuz yere konuşmaz konuştuğunda ne fazla, ne de eksik söz kullanırdı.

*Dünya işleri için kızmazdı. Kendi şahsı için asla öfkelenmez ve öç almazdı.

*Kötü söz söylemezdi.

*Affediciliği tabii idi. İntikam almazdı. Düsmanlarını sadece affetmekle kalmaz, onlara şeref ve değer de verirdi.

*Kendisini üç şeyden alıkoymuştu; Kimseyle çekişmezdi, çok konuşmazdı, faydasız boş şeylerle uğrasmazdı.

*Umanı, umutsuzluğa düşürmezdi; hoşlanmadığı bir şey hakkında susardı.

*Hiç kimseyi ne yüzüne karşı, ne de arkasından kınamaz, ayıplamazdı, kimsenin kusurunu araştırmazdı. Kimseye hakkında hayırlı olmayan sözü söylemezdi.

PEYGAMBERİMİZİN GENÇLİĞİ

Peygamberimizin çocukluğu ve gençliği temiz ve iffetli bir şekilde geçmişti. Peygamberlikten sonra nasıl bir ahlâka sahipse, kırk yaşından önceki hayâtı da öyle temiz ve nezihti. Halbuki gençlik yıllarını geçirdiği Mekke şehri, o zamanlar o kadar karışıktı ki, Mekkeliler arasında yaşayıp da cahiliye çirkinliklerine bulaşmamak âdeta mümkün değildi.

İslâm öncesi Cahiliye döneminde dolandırıcılık, hile, aldatma, hak yeme, verdiği sözde durmama, hıyanet eksik olmuyor, çok basit bir iş gibi görülüyordu.

Peygamberimiz bu dikenli ve tehlikeli yollardan hiç yara almadan alnı ak, yüzü pak olarak kurtuldu. Başkalarına bulaşan kötü hallerden bütünüyle uzak kaldı. Çünkü Cenab-ı Hak onu Cahiliye devrinin her türlü mundarlıklarından, çirkinliklerinden nefret duyacak bir kabiliyette yaratmıştı.

Peygamberimizin gençliği, amcası Ebû Talib'in yanında ve onun himayesi altında geçti. Ebû Talib yeğeni için o zaman pek revaçta olan ticareti, meslek olarak seçmişti. Zaten kendisi de meşhur bir tüccardı.

Peygamberimiz amcası ile birlikte ticarî seyahatler yaparak tecrübesini arttırdı. Doğruluğu, alış verişindeki adaleti ve hakkaniyeti kısa zamanda çevresinde duyuldu ve meşhur oldu. O zamanlar Arabistan'da doğru ve güvenilir kimselere sermaye verilir, ticaret yapılarak kârı paylaştırılırdı. Peygamberimize de buna benzer işler verilmiş, o da en doğru bir şekilde işini başarmıştı.

AHLÂK SAHASINDA BÜYÜK İNKILAP

Ahlâk alanında en büyük inkılâp ve değişikliği, Peygamber Efendimiz yapmıştır. Cahiliye Arapları inanç ve âdetlerine öylesine bağlı, körü körüne öylesine tutulmuşlardı ki, yüzyıllardır yapageldikleri alışkanlıklardan onları hiçbir kuvvetin ayırması mümkün değildi.

Vahşet, dehşet ve zulümde o kadar ileri gitmişlerdi ki, vahşi hayvanlara dahi yapılması hoş görülmeyen işkence ve eziyetleri göz kırpmadan savunmasız ve mazlum insanlara yapıyorlardı. Merhamet, şefkat ve acıma hisleri tamamen körelmiş, öz kızlarını canlı canlı toprağa gömecek derecede canavar kesilmişlerdi.

Fuhşun, işkencenin, her türlü rezilliklerin hiç çekinmeden yapıldığı bir karanlık devir yaşanıyordu. Güçlü ve varlıklı kimseler zayıfları eziyor, kadınlar bir mal gibi alınıp satılıyor, faiz ve tefecilik bütün çeşitleriyle kol geziyor, içki su gibi içiliyordu. Adalet, insaf, vefa, iffet gibi duygular unutulmuştu. Kendi uydurdukları manasız şeylere ve hurafelere öyle bağlanmışlardı ki, onları alışkanlıklarından vazgeçirecek, insanlığın tadını tattıracak İlahî bir güçten, bir Peygamber inkılâbından başkası düzeltemezdi.

İşte Peygamberimiz birkaç sene gibi kısa bir zamanda o geniş yarımadada vahşi, âdetlerine bağlı ve inatçı kavimleri, kötü ahlâk ve vahşi alışkanlıklarından kurtarıp, onları kökünden kazıyıp temizledi, yerlerine güzel ahlâk esaslarını yerleştirdi.

PEYGAMBERİMİZİN AHLÂKİ ÖZELLİKLERİ

Peygamberimizin ahlâkının en önemli özelliği, Allah vergisi oluşudur. O bütün güzel vasıfları, çalışıp, emek verip, bir çaba sonucu kazanmış değildir. Onun ahlâkı Allah tarafından ihsan edilmiş, ikram edilmiştir. Yüce Allah onu insanların örnek alacağı kusursuz, eksiksiz ve seçkin bir şekilde yaratmıştır.

O dünyaya gözünü açıp kapayıncaya kadar hep aynı huy ve ahlâk üzerinde yaşamıştır. Ondaki güzel vasıflar yaratılışında mevcuttu. Onu eğiten, edep ve ahlâkın en üstün özellikleriyle süsleyen Yüce Rabbidir.

İşte bundan dolayı, onu kendisine örnek kabul eden insan, onu ne kadar taklit edebilirse, o kadar istifadesi fazla olur, o nurdan aldığı feyiz, o nisbette çoğalır.

Peygamberimizin ahlâkının en belirgin özelliklerinden birisi de, insan yaratılışında var olan birbirine zıt ve ters huyları en mükemmel şekilde bağdaştırıp, bütün duyguların ideal noktasını bulmasıdır. Hiçbir şekilde aşırılığa kaçmadan, orta yola, doğruya ulaşmasıdır.

Peygamberimiz, herkesin arzu edip de bir türlü ulaşamadığı en üstün değerleri ve olgunluğu mükemmel bir şekilde hayâtı boyunca ümmetine göstermiş, bütün insanlığın gözleri önüne sermiştir.

AHLÂKTA MÜKEMMEL ÖRNEK

Bazı güzel hasletler vardır ki, her insan onlara sahip olmak, onları kendi hayâtında yaşamak ister: Sabır, kanaat, cömertlik, tevazu, fedakârlık, cesaret gibi...

Çünkü bunlar ve benzeri güzel vasıflar, insana gerçekten "insan" olma özelliği kazandırır.

"Güzel ahlâk" adı altında toplanan bu güzel vasıfları "örnek insan" olarak en mükemmel şekilde yaşayan insan, Peygamber Efendimizdir (a.s.m). Onun ahlâkı o kadar yücedir ki, Cenab-ı Hak, ona hitap ederek şöyle buyurur:

"Hiç şüphesiz senin için bitmez tükenmez bir mükâfat vardır. Ve hiç şüphesiz sen pek büyük bir ahlâk üzerindesin." (Kalem Sûresi, 3-4)

Yine Kur'ân'da Peygamberimiz için "Allah'ın Resulünde sizin için güzel bir örnek vardır" (Ahzâb Sûresi, 21) buyurularak, mü'minlerin, hayâtlarının bütün safhalarında onu örnek almaları tavsiye ve emredilir. Çünkü onun ahlâkı bizler için en güzel örnek, onun yaşayışı, halleri, sözleri ve hareketleri en mükemmel modeldir.

Peygamberimiz de, "Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim" buyurur ve bu özelliğini, dünyadaki göreviyle bağlantılı olarak dikkat çekip bizlere anlatmaktadır.

Hz.Peygamber'in İdeal Modelliği

Hz. Peygamber, bizim için ve bütün insanlık için her bakımdan ideal bir örnek, ideal bir insan modelidir. Bu nedenle, Hz. Peygamber'e karşı Batı'da tarih boyunca büyük karalama girişimleri ve kampanyaları olmuştur. Bu kampanyaların sonuncusu karikatürel boyutlar kazanmıştır. Oysa, âlemlere rahmet olarak gönderilmiş bir peygamberdir O ve O'nun hayatı, uygulamaları, O'nun bu özelliğini çok net bir şekilde gözler önüne serer. Peygamberimiz'in diğer dinlere mensup insanlara nasıl davrandığını, savaşları nasıl yürüttüğünü, Mekke'nin fethi gibi tarihin akışını değiştiren büyük bir "devrim"i nasıl kansız gerçekleştirdiğini hatırlatmak bile O'na isnad edilenlerin bütünüyle yalan ve gerçek dışı olduğunu göstermeye yeter.

GÖNÜLLERİ FETHETTİĞİ İÇİN...

İslâm'la birlikte kabileler ve fertler arasında bazıları uzun yıllardan beri süregelen kavgalar büyük çapta önlenmiştir. Ancak zaman zaman çeşitli sebepler yüzünden Müslümanlar arasında huzur bozucu ihtilaf ve çekişmeler çıktığı da olmuştur. Hz. Peygamber bu tür olayları câhiliye zihniyeti olarak değerlendirmiş ve anında önlemeye çalışmıştır.

GENÇLERE (KİMLİK OLUŞUMUNDA )EFENDİMİZ'İN ÖRNEK OLMASI

Peygamberimizin hayatı gençlere, kimliklerini oluşturmada en güzel modeldir.

Bunun için onun hayatıyla ilgili kitapları okumalıdırlar. Özellikle onun ahlakını şekillendiren Kur'an'ı iyi öğrenmelidirler.

Gençler, Hz. Peygamber'in haya ve edebini örnek almalıdırlar.

O her türlü kötülükten sıkılır ve rahatsızlık duyardı. İnsanların Ka'be'yi bile çıplak tavaf ettiği, birbirlerinin gözü önünde çıplak olarak yıkandığı o çirkef cahiliye ortamında bile avret yerlerini açmamış, hayasızlıktan uzak durmuştur. O insanları rahatsız edecek bir şekilde yüksek sesle konuşmaktan sıkılır, kimsenin kusurunu yüzüne vurmaz, kahkaha ile gülmezdi.

Hoşlanmadığı bir şeyi söylemek zorunda kalırsa onu üstü kapalı bir şekilde söylerdi. O, tam bir haya ve edep timsali idi ve genç bir kızdan daha utangaçtı.

Gençler, Hz. Peygamber'in çalışkanlığını örnek almalıdırlar.

BÖYLE BİR DOSTUNUZ OLDUMU?

Daima düşünceliydi

Susması konuşmasından uzun sürerdi.

Lüzumsuz yere konuşmazdı.

Konuştuğunda ne fazla, ne de eksik söz kullanırdı.

Dünya işleri için kızmazdı.

Kendi şahsı için asla öfkelenmez ve öç almazdı.

Kötü söz söylemezdi.

Affediciliği tabii idi, intikam almazdı.

Düşmanlarını affetmekle kalmaz, onlara şeref ve değer de verirdi.

Kimseyle çekişmezdi.

Çok konuşmazdı.

Boş şeylerle uğraşmazdı.

Umanı umutsuzluğa düşürmezdi.

Hoşlanmadığı bir şey hakkında susardı.

Hiç kimseyi ne yüzüne karşı, ne de arkasından kınamaz ve ayıplamazdı.

Kimsenin kusurunu araştırmazdı.

Kimseye hakkında hayırlı olmayan sözü söylemezdi.