Zehirli | Konular | Kitaplar

Materyalistler daha mı akıllı?

Bir deli bir kuyuya bir taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış. (atasözü)

Bir sitede materyalistlerin daha "akıllı" oldukları konusunda bir makale yayınlandı ve Einstein örnek olarak gösterildi. Halbuki Einstein'in materyalist olduğu konusunda çok ciddi şüpheler vardır. Büyük ihtimalle dini bütün bir kişidir. Gerçi bu bizleri ilgilendirmez. Söylemek istediğimiz akıl gibi insansı meziyetlerin en üstünü olan bir olgunun belirli bir ideolojik kesime mal edilmeye çalışılmasının hem anlamlı hemde gülünç olmasıdır.
Adı geçen sitede verdiğimiz cevaplar nedense editörü tarafından silinmekte cevap hakkımız gasp edilmektedir. Bizde buradan cevap veriyoruz. Bir örnekte bizden.. Anlayana saz, anlamayana davul zurna az.

Doğrusöz

LOUİS PASTEUR ve MİKROORGANİZMALAR

Bilimin azı Allah’tan uzaklaştırır ama çoğu, O’na götürür.
Louis Pasteur

Darwin’in aynı dönemlerde yaşadıkları halde dikkate almadığı fakat buluşlarıyla insanlık ve bilim tarihinde çığırlar açan ve mümtaz bir yeri olan diğer bir bilim insanı da Louis Pasteur’dür.
On dokuzuncu yüz yılın ortalarına gelindiğinde pek çok insan bakteriler, mikroplar gibi tek hücreli canlıların cansız maddelerden türeyebileceğine inanıyordu.
Ünlü Fransız biyolog Louis Pasteur 1860 yılında evrim teori-sinin yayımlanmasından beş yıl sonra asırlardır süre giden cansız maddelerden canlıların meydana geldiğini öne süren abiyogenez iddiasını deneyleri ile çürüttü. Fakat materyalizm dolaysıyla evrim taraftarı olanlar onun bu bilimsel buluşlarını pek dikkate almadılar.
Pasteur yaptığı uzun çalışma ve deneyler sonucunda vardığı sonucu şöyle özetlemişti:
-Cansız maddelerin hayat oluşturabileceği iddiası artık kesin olarak tarihe gömülmüştür.
Pasteur’un buluşları uzun zaman özellikle evrim teorisi savunucuları tarafından şiddetle ret edilmiştir. Fakat bilimsel bir teorinin reddi karşıt bilimsel kanıtlar ortaya konulmadıkça geçersizdir ve bir değeri de yoktur.

========================

Louis Pasteur 27 Aralık 1822 Fransanın Dole şehrinde doğ-du. 28 Eylül 1895 tarihinde Fransa’nın Saint-Cloud şehrinde vefat etti.
Kendisi, hangi inançta, hangi ırkta olursa olsun bütün insanların minnet ve şükranla andıkları büyük bir bilim insanı, mikrobiyolog ve kimyagerdir.
Louis Pasteur Fransız devrimiyle özgürlüğüne kavuşan bir kölenin torunuydu. Babası, Napolyon ordusunda üstün atılım gücüyle Legion de Honour nişanı alan bir astsubaydı.
Baba Pasteur'ün, Napolyon'un düşmesiyle ordudan ayrılma-sına karşın İmparator'un anısına beslediği derin bağlılık duygusu, ilerde oğlu Louis'in olağan üstü direnç ve yeteneklerini de yönlendiren katıksız yurtseverliğe dönüşmüştür denilebilir.
Geçimini dericilikle sağlayan Pasteur ailesi yoksuldu, ama çocuklarının eğitimi için her türlü sıkıntıyı göze almıştı.
Louis daha küçük yaşlarında güçlükleri göğüslemede sergilediği direnç ve istenç gücüyle dikkatleri çekiyor, coşkuyla başladığı okul öğreniminde kendisiyle birlikte kardeşlerinin de başarılı olması için uğraş veriyordu.
Gerçi okulda pek parlak bir öğrenci sayılmazdı. Dahası, ilk gençlik yıllarında ilerde büyük bilim adamı olacağını gösteren bir belirti de yoktu.
Tam tersine, Louis'in belirgin merakı portre çizmekti. Üstün bir yeteneği yansıtan tabloları bugün de Pasteur Enstitüsünde asılı durmaktadır.
Louis’in 19 yaşına geldiğinde sanatı bırakıp bilime yöneldiği görülür.
Başlangıçta öğretmenlerinin yönlendirmesiyle öğretmen ol-maya karar verir. Bu nedenle ünlü eğitim enstitüsü Ecole Norma-le Superieure'e başvurur. Giriş sınavını kazanmasına karşın, matematik, fizik ve kimya derslerine daha hazırlıklı olmak için öğre-nimine bir yıl sonra başlar.
Başlangıçtaki amacı iyi bir öğretmen olarak yetişmekti. Ne var ki, öğrenimini tamamladığında tüm ilgi ve coşkusunun bilimsel araştırmaya yönelik olduğunu fark etmiş, hayat çizgisini buna göre çizmiştir.
Louis Pasteur Ecole Normale Superieur'ün fen bölümünü bitirmiştir. 1847'de fizik ve kimya dalında doktora derecesini alan Pasteur, bu yıllarda izomerlik, kristal yapı ve optik etkinliği konu-larındaki çalışmalarıyla adını duyurmayı başardı.
Kristaller üzerindeki ilk çalışmaları onu bir tür büyülemişti.
Öğrencisinin özgün düşünme ve kavrayış gücünü sezen kim-ya profesörü onu, basit araçlarla yeni kurduğu laboratuarına araştırma asistanı olarak alır. Bu genç bilim adamının hayal bile edemediği bir fırsattı.
Pasteur hemen çalışmaya koyulur, ilk aşamada tartarik asit kristalleri üzerindeki optik deneylerini yoğunlaştırır. Çok geçmeden bilim çevrelerinin dikkatini çeken buluşları, kimi tanınmış bi-lim adamlarının teşvikiyle Fransız Bilimler Akademisine sunulur.
1848 yılına gelindiğinde Strasbourg Fen Fakültesi'nde yardımcı kimya profesörlüğüne yükseltildi.
1854'te Lille Fen Fakültesi'nde kimya profesörlüğüne ve Ecole Normale'de kurulmasını istediği araştırma laboratuarının yöneticiliğine getirildi.
Bu laboratuarda, 1871'de şarbon, tavuk kolerası ve kuduz gibi virütik hastalıklar, bağışıklık mekanizması ve aşı hazırlama teknikleri üzerinde çalışmaya başlayan Pasteur, kuduz köpekler üzerindeki incelemelerini daha güvenli bir ortamda yapabilmek için 1885'te eski bir imparatorluk şatosunu amaca uygun olarak düzenleyerek, Pasteur Enstitüsü'nün çekirdeğini oluşturdu.
Pasteur’ün, Strasberg'li Marie Laurent ile evlenmesi onun için büyük bir şanstır. Çünkü Marie Laurent çok anlayışlı, fedakâr bir kadın ve çok iyi bir eşti. Eşini, araştırmalarını her şeyin üstünde tutması için özendirmesi sayesinde Pasteur, laboratuar çalışmaları üzerinde yoğunlaşabiliyor, bir bakıma eşinin sayesinde işine gereken zamanı ve önemi verebiliyordu.
Pasteur, kimyager ve daha sonra bakteriyolog olarak görev yaptığı süre boyunca, tıbbın ilerlemesine büyük katkılarda bulunmuştur.
Tıp doktoru olmadığı için 1800'lü yıllarda mikroorganizmalar-la ilgili teorileri tıp doktorları tarafından şiddetle karşı çıkılmış olmasına rağmen Pasteur çalışmalarını inanç ve şevkle sürdürmüştür.
Pasteur'ün bakterilerin ya da mikropların gerçekten var olduklarına ve bunların hastalıklara yol açabileceğine olan inancı tamdı.
Kendi bildiği yöntemlerle yaptığı işe ve kendine inancını sürdürerek araştırmalarına devam etti.
Artık Pasteur bilim dünyasınca hızla tanınma yolundadır. Onun tek amacı gerçekliğini inandığı konularda bilimsel araştırmalar yapmaktır ama Eğitim Bakanlığı onu bir ortaokula öğretmen olarak atamakta ısrarlıdır. Sonunda Pasteur bir okula öğretmen olarak atanır.
Akademinin ve kimi bilim adamlarının giderek artan baskısı-na daha fazla karşı koyamayan Bakanlık bir yıl sonra Pasteur'ün Strasburg Üniversitesi'ne yardımcı profesör olarak dönmesine izin verir.
Pasteur'ün bir özelliği de kararlı olması, duraksamalarla vakit kaybetmemesidir.
Üniversiteye gelişinin daha ilk haftasında Rektöre kızıyla evlenmek istediğini bildirir. Bu konudaki başvuru mektubu da hayli ilginçtir. Pasteur rektöre şöyle yazmaktadır.
-Saklamama gerek yok, tümüyle yoksul bir kimseyim. Tek varlığım sağlığım, yürekliliğim ve üniversitedeki ismimdir. Geleceğim, şimdiki eğilimim değişmezse, kimyasal araştırmalara adanmış olacaktır. Çalışmalarımdan beklediğim sonucu alırsam, ilerde Paris'e yerleşmeyi düşünüyorum.
İsteğimi olumlu bulursanız, resmi evlenme önerisi için babam hemen Strasburg'a gelecektir.
İstek olumlu karşılandı. Pasteur yaşamı boyunca tüm bilimsel çalışmalarında kendisine destek veren, tutku ve sorunlarını paylaşan Marie Laurent'le 1849'da yaşamını birleştirdi.
Bayan Pasteur gerçekten özveri ve sevgi bağlılığıyla olağanüstü bir eşti. Mutlu evlilik ne yazık ki, yıllar sonra trajik bir dönemden geçecektir.
Pasteurler dört çocuklarından üçünü küçük yaşlarında tifo ve benzer hastalıklar nedeniyle yitirdiler. Geriye kalan tek oğulları yirmi yaşında iken 1871 savaşında Almanlara esir düştü.
Pasteur bilimsel çalışmalarını bir yana iterek eşiyle birlikte oğlunun dönüşünü bekledi. Fransa'nın yenilgisiyle birlikte cepheden kaçan binlerce genç arasında oğlunu aramaya koyuldu. Sonunda bulunduğunda oğlu bitkin ve ağır yaralıydı.
Bu nedenle Pasteur Almanları hiç bir zaman bağışlamadı. Öyle ki, yıllar sonra bilimsel başarıları için Alman hükümetinin önerdiği madalyayı kabul etmemiştir.
Pasteur'ün yaşamımızı bugün de etkileyen buluşlarından biri fermantasyon (mayalanma) olgusuyla ilişkindir.
Fermantasyon terimi bilindiği gibi kimi maddelerde oluşan bir değişiklik sürecini dile getirmektedir. Örneğin şarap üzümden bu işlemle elde edilir; istenirse gene bu işlemle sirkeye dönüştürüle-bilir.
Aynı şekilde, sütün şekeri laktik aside dönüştüğünde süt ekşir. Yumurta ve et türünden maddeler de fermantasyonla bozularak yenmez hale gelebilir.
Üretimi fermantasyona dayanan şarap Fransa'da çok önemli bir konuydu. Ne var ki, bu işlemin güvenilir teknolojisi henüz yeterince bilinmiyordu. Göreneklere bağlı yöntemler her zaman istenen sonucu vermiyor, kimi zaman şarap yerine sirke ya da kullanıma elvermeyen bozuk bir sıvı elde ediliyordu.
Bu önemli sorunu ilk kez Pasteur bilimsel olarak incelemeye koyuldu. Çalışmalarının sonunda ulaştığı açıklamalardan fermantasyonun mikrop teorisi ortaya çıktı. Bu teori geçerliğini bugün de korumaktadır. Buna göre, doğada organik maddelerdeki hemen tüm değişiklikler gözle görülemeyen birtakım küçük canlı-lar tarafından oluşturulmaktadır.
Pasteur bu mikroorganizmaların ısıyla kontrol altına alınabi-leceğini göstererek şarap üretiminin sağlam bir yöntemle güvenilir kılmakla kalmaz, pastörizasyon dediğimiz işlemle modern süt endüstrisine de yol açmıştır.
Pasteur'ün önemli bir başka çalışması da ipekçiliği büyük bir sıkıntıdan kurtarmasıdır.
Hastalıklı ipek böcekleri, üreticileri sık sık büyük kayıplara uğratıyordu. Soruna çözüm bulması mikrop teorisiyle ünlenen Pasteur'den istenir. Bilim adamı her zamanki yoğun ve dikkatli yaklaşımıyla sorunu değişik boyutlarıyla inceler; sağlıklı ipek bö-ceği yumurtalarını seçmede pratik diyebileceğimiz bir yöntem oluşturarak ipekçiliği güvenilir bir üretim teknolojisine kavuşturur.
Pasteur'ün başarıları bir tür zincirleme tepki içinde bir birine yol açmaktaydı. Kristaller üzerindeki çalışmaları onu canlı yaşamın gizemi sorununa götürmüştür.
Canlılar üzerindeki incelemeleri ise onu fermantasyonu açıklayan mikrop teorisine ulaştırmıştır.
Doğruluğundan artık kimsenin kuşku duymadığı bu teori baş-langıçta şüphe ve tepkiyle karşılanmıştı. Pek çok kimse için öyle bir düşünce uydurma bir açıklama olmaktan ileri geçemezdi.
Canlılığın oluşumuyla ilgili spontane jenerasyon diye bilinen yerleşik görüşe göre kurtçuk, tırtıl, tenya, sinek, fare vb. yaratıklar elverişli koşullarda kendiliğinden oluşmaktaydı. Oysa Pasteur kendiliğinden oluşumu mikroskobik organizmalar için bile ola-naksız görüyordu.
Mikrop teorisinin özellikle bulaşıcı hastalıkların denetim altına alınması yolunda yeni araştırmalara yol açması kaçınılmazdı.
Pasteur çok geçmeden şarbonun yanı sıra kangren, kan ze-hirlemesi, loğusa humması vb. hastalıklar üzerinde de araştırmaların yoğunlaştırmıştır.
Büyük bilim adamı ölümünden önce yaşam felsefesini şöyle özetlemişti:
-Hiç kuşkum yok ki, Bilim ve Barış cehalet ve savaşı yok edecektir. Ulusların yıkmak, yok etmek için değil, yaşamı yüceltmek için birleşeceğine, geleceğimizi bu yolda, uğraş verenlere borçlu olacağımıza inanıyorum.
Pasteur'ün hayat öyküsünde, anlamlı bir yaşam arayışındaki her genç için, çarpıcı ve güzel bir örnek vardır.
Pasteur kendine inanan, başkalarının söyledikleriyle değil, kendi doğrularıyla yaşayan ve sezgilerine güvenen bir bilim insanıydı.
1895 yılında hayata gözlerini yumduğu güne kadar son derece alçak gönüllü, gösterişsiz ve sade bir yaşam sürdürdü.
Yaşlılık yıllarında insanların ona gösterdikleri büyük saygı karşısında şaşkınlığa düşer ve bunu pek komik bulurdu.
Londra'da uluslar arası bir tıp kongresinde kongre salonuna girdikten kısa bir süre sonra Pasteur alkışlarla kürsüye davet edildi. Pasteur'ün yüzünde hayal kırıklığına uğramış gibi bir ifade belirdi.
Pasteur aşırı saydığı bu ilgi karşısında:
-Oluşan şu telaşa bakılırsa İngiltere veliaht Prens'i buraya geliyor olsa gerek. Keşke dışarıda dursaydık da gelişini de izleyebilseydik dedi.
Onun bu içten ve alçakgönüllü sözleri herkesi duygulandırdı.
Bunun üzerine kongre başkanı Pasteur'e:
-Hayır Bay Pasteur! Gelen veliaht prensimiz değil sizsiniz. Herkesin takdir ettiği ayakta alkışladığı insan sizsiniz demiştir.
Bilim tarihinde pek az bilim adamı Louis Pasteur ölçüsünde insan yaşamını doğrudan etkileyen buluşlar ortaya koymuştur. Günlük dilimize bile geçen pastörizasyon terimi onun buluşlarından sadece birini dile getirmektedir.
Fransızların gözünde Pasteur ulusal bir kahramansa, bunun nedeni onun yalnızca büyük bir bilim insanı olması değil, aynı zamanda, yaşamı boyunca ortaya koyduğu özveri ve insanlığa hizmet tutkusuydu.
Şüphesiz ki Pasteur'ün hayat öyküsünde, anlamlı bir yaşam arayışındaki her genç için, çarpıcı ve güzel bir örnek vardır.
Her zaman hayırlı anılan bu büyük insanın insanlığa yaptığı hizmetlerin bir kısmını aşağıdaki bölümde sunuyoruz.

Pastörizasyon yöntemi: Bilim tarihinde pek az bilim adamı Louis Pasteur ölçüsünde insan yaşamım doğrudan etkileyen buluşlar ortaya koymuştur. Günlük dilimize bile geçen pastörizasyon terimi onun buluşlarından yalnızca birini dile getirmektedir.
Pasteur'ün, özellikle mayalanma olayında ve bulaşıcı hastalıklarda mikroorganizmaların sorumlu olduğunu kanıtlaması, kendiliğinden türeme teorisini çürütmesi, şarap, bira, süt, meyve suyu gibi mayalanabilir sıvıların uzun süre bozulmadan saklana-bilmelerini sağlayan pastörizasyon adlı konserve yönteminin gelişmesini sağladı.
Bu yöntemde, sütü 63°C'de otuz dakika süreyle ısıtmak ve sonra hızlı bir biçimde soğuttuktan sonra sütü kapalı ve arınık edilmiş şişelere koymak gerekiyordu.
Buna benzer bir yöntem (UHT) sütü mikroplardan arındırmak için günümüzde de kullanılmaktadır.

Kuduz aşısı: Pasteur’un çarpıcı bir başarısı da kuduza karşı oluşturduğu aşıdır. Kuduz özellikle köpeklerin taşıdığı ölümcül bir hastalıktır.
Pasteur'e gelinceye dek kuduza karşı bilinen tek çare ısırılan yerin kızgın bir demirle derinlemesine dağlanmasıydı. Kaldı ki, gecikme halinde bu yöntemin, hastanın canını yakma dışında bir etkisi olmadığı da biliniyordu.
Pasteur kuduz aşısı için ilk deneyimini 16 yaşında kuduza yakalanan kendisinden ümit kesilen bir çocuk üzerinde denemiştir.
Joseph Meister adlı bir çocuk kuduz bir köpek tarafından on dört yerinden ısırıldığında, anne ve babası çocuğu Louis Pasteur'e getirdiler. Bu bilim insanı daha önce insan üzerinde hiç denenmemiş olan kuduz aşısını çocuğa uygulamakta tereddüt etti. Pasteur bunu ancak, kendisine gelen iki doktorun, çocuğun kuduz hastalığından her durumda öleceğini ve başarılı olursa yöntemin kuduz hastalığına bir çare olabileceğini söylemesinden sonra denemeye karar verdi. Bu deneme başarılı olmuş, ölmesi kesin görülen çocuk kurtulmuştur.
Aşının başarılı olması bu öldürücü hastalığın önlenmesi ve aşıların geliştirilmesi için büyük bir adım olmuştur.
Temmuz ayı 1885 yılında Louis Pasteur tarafından kuduz aşısının keşfedilip uygulanması insanlığın tarihinde ikinci aşı olarak görülmektedir.
1887 Yılı Ocak ayında Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye-i Şâhâne’de ilk kuduz aşısı üretildi ve aynı yıl içinde Kuduz Tedavi Müessesesi kuruldu.

Şarbon (antraks) aşısı: Kristaller üzerindeki kuramsal çalışmalarının yanı sıra kimi hastalıklara bağışıklık sağlama yolundaki çalışmaları, bu arada özellikle şarbon (ya da antraks) denilen koyun ve sığırlarda görülen bulaşıcı hastalıkla kuduza karşı geliştirdiği aşı yöntemi ona dünya çapında ün kazandırmıştır.


Konular