Zehirli | Konular | Kitaplar

Dinimiz nakil dinidir

Bahâeddin Buhâri hazretlerine bu dereceye nasıl kavuştun diye sordular, (Resulullah efendimize tâbi olmakla...) buyurdu. Alaaddini Attar hazretleri de buyurdu ki:
(Hocam Bahâeddîn-i Buhârînin bana tek nasihatı vardı: “Alaaddin beni taklit et” buyurmuştu. Bunu yaptım. Onu taklit ettiğim her hususta onun aslına kavuştum.)
Ebü’l-Abbâs-ı Mürsî hazretleri sohbetlerinde hep; “Hocam Ebül-Hasan-ı Şâzilî buyurdu ki, Hocam şöyle anlattı” şeklinde söze başlar, hep hocasından nakiller yapardı. Bir gün biri; “Hep hocanızdan nakil yapıyorsunuz. Hiç kendinizden bir şey söylemiyorsunuz” demesi üzerine buyurdu ki:

(Ben evden bir şey getirmedim. Ne kazanmışsam dergahta kazandım. Hocamdan öğrendiklerimi “Allahü teâlâ buyurdu ki, Resulü buyurdu ki” veya “Ben diyorum ki” diyerek pek çok şey anlatabilirim. Ama bütün bunları öğrenmeme, bu dereceye yükselmeme vesile, olan hocama karşı edebe riâyet ederek, hep hocamdan naklederek konuşuyorum. Uygun olan da budur. Hocasından bahsetmeyen, hep ben diye konuşan kimsede hayır yoktur. En iyi âlim, kendinden söyleyen ve kendine bağlayan değil, nakleden, vasıta olandır. Dinimiz nakil dinidir. İman ibadet bilgileri kıyamete kadar aynıdır, değişmez. Nakleden aziz, nakilsiz konuşan rezil olur.)
Süfyan-ı Sevri hazretleri haramlardan ve şüpheli şeylerden kaçanların başında gelirdi. Edep ve tevâzuda benzeri azdı. Dostlarından biri kendisini rüyâda görüp, Cennette nûrdan kanatlarla uçtuğunu gördü. “Bu dereceye nasıl kavuştun?” dedi. “Dîne uymakta çok hassas davranmakla” buyurdu.

Seyyid Abdülkâdir Geylâni hazretleri, “Bu işe başladığınızda, temeli ne üzerine attınız? Hangi ameli esas aldınız da böyle yüksek dereceye ulaştınız?” diye soranlara buyurdu ki: (Temeli doğruluk üzerine attım. Hiç yalan söylemedim. İçim ile dışım bir oldu. Bunun için işlerim hep rast gitti.)

Habib-i Râi hazretleri, ağaç çanağını bir taşın altına tutar, biri bal, biri süt olmak üzere iki çeşme akmaya başlardı. Oradakiler bu kerâmeti görünce, “Bu dereceye ne ile kavuştun?” dediler.

“Muhammed aleyhisselama uymakla” buyurdu ve devam etti: “Hz. Musa’nın kavmi kendisine karşı oldukları halde hâre taşı onlara su verdi. Derecesi Hz. Musa’dan yüksek olan Resulullaha uyduktan sonra taş niye süt ve bal vermesin ki?”
Bişr-i Hâfî hazretleri anlatır: (Rüyâmda Resulullahı gördüm, bana (Allahü teâlânın seni neden üstün kıldığını biliyor musun?) buyurdu. Ben hayır deyince, (Sünnetime tâbi olman, sâlihlere hizmet etmen, din kardeşlerine nasihat etmen, Ehl-i beytimi ve Eshâbımı sevmen sebebiyle bu dereceye kavuştun) buyurdu.

Râbia-i Adviyye hazretlerinin tevekkülü o dereceye ulaşmıştı ki; gök tunç olsa, yer demir kesilse, gökten bir damla yağmur düşmese, yerden bir bitki bitmese ve dünyâdaki bütün insanlar benim çocuğum olsa, Allahü teâlâya yemin ederim ki onlara nasıl bakacağım düşüncesi kalbime gelmez. Çünkü, Allahü teâlâ hepsinin rızkını vereceğini bildirmiş ve üzerine almıştır, derdi. “Bu yüksek derecelere ne ile kavuştun?” dediklerinde; “Beni ilgilendirmeyen her şeyi terk ve ebedî olanın yani Allahü teâlânın dostluğunu istemekle” buyurdu.

11122002