Zehirli | Konular | Kitaplar

SÜNNET İNKARCILARININ BAHANELERİ -I-

Sünneti inkar edenler veya sünnet ve hadiste "ayıklama" yapmak isteyenler, maksatlarına ulaşmak için iki yol takip ediyorlar. Bunlar:

a) Hadislerin Resûlullah’a (sav) âit olup olmadığı hususunda kalplerde kuşku uyandırmak.

b) Buna rağmen ilmî usullerle yapılan araştırmalar sonucunda, bir sözün Resûlullah’a âit olduğu kesinleştiğinde de "Bizim ona uymamız ve onu uygulamamız şart değil" gibi hezeyanlar ortaya atarak -hâşâ- Peygamberimizi sıradan bir beşer konumuna indirgemek.(1)

Bunun için de değişik gerekçelerle sünneti reddetme yoluna gidiyorlar.

Sünneti İnkar Edenlerin Gerekçeleri

Bu gerekçeleri şöyle maddeleştirebiliriz:

I- Her Şeyin Kur'ân'da Açıklandığının Bildirilmesi:

Sünneti inkar edenler, hiç alakası olmayan âyetleri görüşlerine delil olarak ileri sürmektedirler. Bu âyetler şunlardır: "Biz Kitap'ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık."(2) "Biz Kur'ân'ı her şeyin bir açıklaması olarak indirdik." (3)

İşte bu âyetleri delil göstererek, Kur'ân'ın dinle ilgili her şeyi açıkladığını, sünnetin veya başka bir şeyin dinî hükümlere kaynaklık etmesine, Kur'ân'ı açıklamasına gerek kalmadığını iddia ediyorlar ve aksini savunmanın Kitab'ın din konusunda yetersiz kaldığını söylemek demek olacağı hezeyanında bulunuyorlar.

Böyle kimseler, kendilerinden önce sünneti inkar eden, Haricîlerin "Hüküm ancak Allah'ındır" hak sözü ile, Hz. Ali'ye (ra) karşı bâtıl bir dava ileri sürdükleri gibi, bu âyetlerle bâtıl bir mânâ kast etmekte, bâtıl bir dâvanın peşinde gitmektedirler. Bu âyetler hiç bir şekilde sünnetin inkârına gerekçe gösterilemez.

Şöyle ki: İleride yer vereceğimiz gibi, Müslümanlara Peygambere uymayı, onu örnek almayı, hükmüne razı olmayı, sözlerine tâbi olmayı emreden, onun Kur'ân'ı açıklama görevi olduğunu bildiren pek çok âyet vardır. O âyetleri hiç nazara almadan, bu âyetleri sünnetin reddine gerekçe göstermek, son derece yanlıştır.

Kaldı ki, "Biz Kitap'ta hiçbir şeyi bırakmadık, açıkladık" âyetinde geçen "Kitap"tan maksat, Kur'ân değildir. Çünkü her şeyin sadece Kur'ân'da açıklanması imkansızdır. Dine ve dünyaya âit bütün hükümlerin ayrıntılarına kadar Kur'ân'da açıklanmış olduğu doğru değildir. Ve bunu hiç bir akl-ı selim kabul etmez.

Bu durumda da âyete "her şeyin bütün ayrıntılarıyla, Kur'ân'da açıklandığı" mânâsı verildiğinde, bu, -hâşâ- Allah'ı yalancı çıkarmak demek olur. Kur'ân'da her şeyin açıklanmış olması, insanlığı hidâyete ulaştıracak ilkelerle ilgilidir. Bu konuda Kur'ân'da gerekli olan her şey açıklanmıştır.

Buradaki "Kitap," Levh-i Mahfuz’dur. Levh-i Mahfuz'da, büyüğüyle-küçüğüyle, geçmişiyle-geleceğiyle bütün varlıklar ve olaylar en ince ayrıntılarına kadar kaydedilmiştir. Nitekim bütün tefsirlerde bu âyette geçen "Kitab"a, ‘levh-i mahfuz’ açıklaması getirilmiştir. Zaten âyetin öncesiyle beraber düşünüldüğünde "Kitab"a Kur'ân mânâsı vermek mümkün olmamaktadır. Ayetin öncesi şöyledir:

"Yerde hareket eden hiçbir hayvan, havada kanat çırpan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi bir ümmet (topluluk) olmasın. Biz Kitap'ta hiçbir şeyi bırakmadık, açıkladık."

Burada Yüce Allah, insanlar gibi hayvanların da birer ümmet olduğu, dolayısıyla onların da ölüm, rızık, ömür, saadet ve benzeri gibi hayat kanunlarına bağlı bulunduğu ve bütün bunların levh-i mahfuz'da yazılı olduğunu ifâde buyurmaktadır.

"Biz Kur'ân'ı her şeyin bir açıklaması olarak indirdik" âyetine gelince:

Buradaki "açıklama" genel olarak iki şekildedir. Bunlar:

a. Yüce Allah, bir kısım hükümleri Kur'ân'da bizzat kendisi açıklamıştır. Meselâ inanç esaslarının neler olduğu; namaz, zekât, oruç ve haccın farz; zina, içki, domuz eti, kumar ve faizin haram olduğunun açıklanması gibi. Bu tür açıklamada Kur'ân'dan başka bir şeye ihtiyaç duyulmaz.

b. Kitabında kulları için bağlayıcı birer delil ve hüccet kabul ettiği diğer delillere havale etmek suretiyle yapılan açıklama. Meselâ yüce Allah ileride de genişçe yer vereceğimiz gibi, Kur'ân'da Peygamberimize itaati ve hükmüne müracaat edip razı olmayı farz kılmıştır. Dolayısıyla onun Allah'ın Kur'ân'da yer almayan vahyine istinaden koyduğu hükümler, getirdiği açıklamalar, tefsirler de yine Allah'ın Kur'ân'da açıklaması demektir.

Bunlar da:

1. Farziyeti kitapla hükme bağlanmakla birlikte nasıl yapılacağının izahı Peygamberimize bırakılan açıklamalar. Namazın rekatı, sayısı, nasıl kılınacağı, zekâtın neyden verileceği, nasıl ve kimlerin vereceği, haccın nasıl yapılacağı, orucun nasıl tutulacağı gibi.

2. Hakkında her hangi bir hüküm bildirilmeyen konularda Resulullah’ın sünnetiyle hükme bağlanan hususlar. Kadının teyzesinin ve halasının, süt kardeşin, süt annenin, teyzenin nikahının haram olması, bâzı hayvanların etlerinin haram kılınması, evli biri zina ettiğinde verilecek ceza gibi hususlardır.

Bunun içindir ki, gerek Sahabîler, gerekse sonraki devir âlimleri, Peygamberimizin sünnetiyle verdikleri cevabı da "Kur'ân'dan" diye ifâde etmişlerdir.

Diğer bir husus, Kur'ân, genel hatlarıyla dinle ilgili hiçbir şeyi eksik bırakmamış, teferruata inmeden şeriatın temel prensiplerini açıklamıştır. Öz olarak açıklanan konuların tafsil edilmesini ise Peygamberimizin söz ve fiillerine, yani sünnete bırakmıştır Bunun böyle olduğu, son derece açık bir husustur.

Müfessir Âlusî (1270/1353) bâzı âlimlerin bu konuyla ilgili olarak şöyle dediklerini nakleder: "İşler, dinî ve dünyevî olmak üzere iki kısımdır. Dünyevî olanları ile Peygamberin bir ilgisi yoktur. Çünkü o, aslen onlar için gönderilmemiştir. Dinî olanlar ise ya asla taalluk eder veya fer'idir; asla bakmaz. Aslî olanların yanında fer'i meselelerin pek önemi yoktur. (...) Kur'ân-ı Azimüşşan, dinin aslî meselelerini en güzel ve en kâmil mânâda açıklamayı üzerine almıştır. Âyette geçen 'her şeyden' maksat da bu olsa gerektir." (4)

II- Sünneti Korumanın Allah Tarafından Üstlenilmemiş Olduğu İddiası:

Sünneti toptan inkar edenler şöyle bir akıl yürütüyorlar: "Yüce Allah, 'Kur'ân'ı Biz indirdik, onu koruyacak olan da Biziz' (5) buyuruyor. Buradan Allah'ın, sünnetin değil, sadece Kur'ân'ın korunmasını üstlendiği anlaşılıyor. Eğer sünnet de Kur'ân gibi delil olsaydı, Allah Teâlâ onun korunmasını da üzerine alırdı."

Her şeyden önce bâzı müfessirler, "Kur'ân" diye mânâlandırılan "ez-Zikr" kelimesini Kur'ân ve sünnet olarak yorumlamışlardır. Buna göre böyle bir iddia kendiliğinden düşmüş olur.

Bu âyetteki garantinin Resûlullah’ın ağzından çıkan şeyler için de garanti olduğunu söyleyen İbni Hazm, (6) başka bir yerde de zikir kelimesiyle sadece Kur'ân'ın kast edildiğini söyleyenlerin hiçbir delilinin olmadığını, bu kelimeden vahyin kast edildiğini, vahyin ise hem Kur'ân'ı, hem de sünneti içine aldığını söyler. Ona göre, sünnet Kur'ân'ı açıklar. Meselâ Kur'ân, sadece namazın farz olduğunu bildirir. Namazın nasıl kılınacağı ve rükünleri sünnette bildirilmiştir. Sünnetin korunmamış olduğunu düşünürsek namazla ilgili ne kalır? (7)

Dinin tamamının vahiy olduğunu söyleyen İbni Kayyım da "zikr" kelimesinin sünneti de içine aldığı görüşünü benimser. (8)

"ez-Zikr" Kur'ân olarak yorumlandığında da, iddia geçersizdir. Çünkü âyette, "Biz sadece Kur'ân'ı koruyacağız" denilmemiştir ki, Kur'ân dışındakilerin, meselâ sünnetin Allah'ın koruması altında olmadığı neticesi çıksın.


Diğer taraftan, sahih sünnet de Kur'ân'nın içindedir. Yüce Allah, Kur'ân'da Resulüne itaati, onun hükümlerine boyun eğmeyi emrettiğine, onu her bakımdan örnek olarak gösterdiğine göre ve o Yüce Resulün söz ve fiilleri yukarıda da ifâde ettiğimiz gibi, Kur'ân'ın açıklaması olduğuna göre, Allah, sünneti korumayı da üzerine almış demektir.

Nitekim bu va'dini de gerçekleştirmiştir. Peygamberimizin söz, fiil ve görüp de ses çıkarmadığı şeyler, tarihte hiçbir beşere nasip olmayacak bir şekilde ve büyük bir titizlikle bize kadar ulaşmıştır.

Bu bir koruma değilse nedir? Evet, Yüce Rabbimiz Kur'ân'ı insanlar aracılığıyla koruduğu gibi, sünneti de başta Sahabîler olmak üzere, Tabiîn, Tebe-i Tabiînin ve asırlarca yetişen sayısız âlimler vasıtasıyla, diğer bir ifâdeyle; Kur'ân'ı koruma vazifesi yüklediği insanlar kanalıyla, büyük bir hassasiyetle korumuştur.

Diğer bir husus, âyetin önü ve sonu incelendiğinde; burada konunun "sünnet"e yer vermeye müsait olmadığı görülür. Çünkü ayet, Kur'ân'ın gerçekliliği tartışmasıyla ilgili olarak inmiştir. Öyle ise sünneti bu iddia ile reddeden ‘demegog’ların dayandıkları bu asıl da çürüktür.

III- Dinin Tamamlanmış Olması:

Sünneti toptan inkar edenlerin inkarlarına gerekçe gösterdikleri bir başka âyet, "Bugün sizin için dininizi tamamladım"(Maide Suresi, 3) âyetidir. Âyette dinin tamamlandığı bildirildiği için, dinde bir eksiklik söz konusu olamayacağı şeklinde bir akıl yürütme ile sünnete gerek ve ihtiyaç olmayacağı sonucu çıkarılmaktadır.

Oysa bu âyette dinin tamamlanmasının sadece Kur'ân'la yapıldığını gösteren en küçük bir işaret bulunmamaktadır. Dinin tamamlanması, Kur'ân ve Kur'ân'ın yaşayan yorumu olan Peygamberimizin (sav) sünnetiyle yapılmıştır.

Diğer taraftan, dinin tamamlanması, müfessir tarafından farklı olarak yorumlanmıştır. Bu âyetle dinin esaslarının ve hükümlerinin tamamlandığını söyleyen müfessirlerin yanı sıra, (9) bu âyetten sonra da birçok hüküm âyetinin nazil olduğunu söyleyerek âyetten maksadın dinî hükümlerin tamamlanması olamayacağını savunan, dinin tamamlanmasından maksadın müşriklerin Mekke'deki hâkimiyetlerinin sona ermesi, Kabe'nin onlardan temizlenmesi, Kabe'yi ancak Müslümanların tavaf edebilmesi olduğunu söyleyen müfessirler de vardır. (10)

Âyeti, başka bir bilgiye gerek kalmaksızın tafsilat ve teferruat da dahil her konunun Kur'ân'da açıklandığı, dinin anlaşılması için başka bir şeye ihtiyaç kalmadığı şeklinde anlamanın mümkün olduğunu savunmak, gerçeklerden çok çok uzaktır. Kur'ân'da ancak temel ilkeler açıklanmıştır, detaylandırma ise sünnete bırakılmıştır.


Dipnotlar:

2- En’am, 38.

3- Nahl, 89.

4- Alusi, Ruhul-Me’ani, 14:216.

5- Hicr, 9.

6- İbn-i Hazm, en-Nebel el-Kafiye fi Usulü Ahkam’id-Din; s.46.

7- İbn-i Hazm, el-İhkam, 1:116-119.

8- İbn-i Kayyım, es-Sevaik, 534.

9- Tefsiru’t-Tebari, 9:518,519.

10- Kurtubi, 6:63-64.


1 yorum

SÜNNİLERE CEVAP

Bizleri Sünnet inkarcıları, sünnet/hadis düşmanları olarak tanımlayıp eleştiren kimselerin eleştirileriyle. Kuran’ı din edinenler olarak bizim inancımızla onların iddialarının bir ilgisi yoktur. Dediklerimizi dikkate almadıkları gibi sadece hakkımızda hayallerinde yaşattıkları bizim inancımızla ilgisi olmayan iddialar sıralayıp yine kendileri cevap veriyorlar. Bizi hadisleri toptan ret etmekle suçluyorlar. Sormak gerek örneğin ben nerede öyle bir şey söyledim veya yazdım. Kuran’a iman eden bir kimsenin Peygamberimiz Muhammedin (Allah’ın selamı rahmet ve bereketi onun üzerine olsun) emrettiği herhangi bir sözünü ret etmesi veya beğenmemesi düşünülemez. Biz diyoruz ki Peygamberimiz Muhammedin (Allah’ın selamı rahmet ve bereketi onun üzerine olsun) İslam dini öğretisi olarak bütün sözleri Kuran’a uygun olup, Kuran’a aykırı olması mümkün değildir. Fakat görüyoruz ki Peygamberimiz Muhammed (Allah’ın selamı rahmet ve bereketi onun üzerine olsun) adına ileri sürülen Hadislerin tamamına yakını Kuran’a uymadığı gibi çelişkilerle doludur. Din öğretisi bir tarafa İslami değerlere saygısızlık veya hakaretler içermektedirler. İçeriklerinde öyle şeyler var ki bir Müslümanın bunları kabul etmesi mümkün değildir. Örneğin: Haşa Allah’tan, Allah’ın ayağını cehenneme soktuğunu söyleyip Allah’ı dolaylı olarak cehenneme koyan hadis iddiasını mı ararsın. Yoksa haşa ondan Aişe validemize gusül abdesti pratiği yaptırıldığı iddiasında bulunanı mı ararsın. Yoksa Bayanları Siyah köpek ve Eşek konumuna koyanı mı arasın. Veya Allah vur derken Peygamber öldürüyor diyeni mi arasın. Veya Erkekleri kadınlara emzirtme hadisi iddiasında bulunanımı ararsın. Bunları gibi bir çok örneği www.kuran-tekrehber.com sitemde uzun uzadıya anlattım. Bizim hadis olsun veya olmazsın Kuran’a uyan hiçbir sözü ret etme inancımız yoktur zira Kuran’a uyan bir sözü ret etmek Kuran’da ki dayanağını ret etmek demektir ki bu küfürden başka bir şey değildir ve biz kafir değiliz. Hem siz hadislere inandığınızı söyleyenler tek değilsiniz ki. Şia ve Sünni olarak karşılıklı bir birlerinizin hadislerini ret ediyorsunuz, biz ize Şia olsun Sünni olsun Kuran’a uyan hadisleri kabul ediyoruz bu duruma göre hadis inkarcıları kimler oluyor. Yalnız biz şunu da söylüyoruz Müslümanlar olarak din konusunda Kuran bize yeterlidir. Biz bunu bir iman konusu olarak görüyoruz ve Kuran yetmez diyenleri de Kuran’a noksanlık getirdiklerinden İman açısından inancımızdan ayrı sayıyoruz. Hadisleri din olarak kabul edenlerin kendilerince bize karşı en büyük savları gelin bize gösterin Kuran’ın hangi ayetinde falan namaz bu kadar rekattır diye yazıyor demeleridir. Bu boş bir iddiadır. Örneğin ben sabah namazını iki rekat olarak değil de genelde yedi rekat kılıyorum günde teheccüt namazı dahil kıldığım altı vakit namaz da rekat sayısı kırk iki rekatı buluyor. Şimdi sen günde on yedi rekat kılacaksın cennete gitmeyi umacaksın ben senin kabulünden fazla rekat kılmakla sırf dediğini yapmıyorum diye cehenneme mi gideceğim. İslam dininde Allah’a çok ibadet etmenin size göre karşılığı cehenneme gitmek mi dir? Bu nasıl akıldır. Yoksa siz iddialarınızla Allah’a ibadete mani olmaya çalışan kimseler olmayasınız. Hem ben size bir şey daha söyleyeyim mi, Abdest alırken Kuran’a göre ayakları mesh etmek farzdır. Bunu uygulamayıp. Rivayetleri esas alarak ayakları yıkayanların hiç birisinin abdesti yoktur. Abdestsiz namaz kılanında namazı kabul olmaz. Allah Kuran’da ne emretmişse odur. Kuran’dan mealen:
- De ki: «Siz dîninizi Allaha mı öğretiyorsunuz? Halbuki Allah, göklerde ne var, yerde ne varsa bilir. Allah her şey'i hakkıyle bilendir. 49/16

Yaklaşık bir buçuk milyar insan Müslümanın diyor, gelin hep birlikte Yalnız Kuran’a sarılalım. Kuran’ı İslam dini için yeterli görelim. Aramızdaki ayrılıklar kalksın dinde kardeşler olalım.
Hüküm konusunda ki inancımızda sizin sandığınız gibi değil. Örneğin ben şu şekilde inanıyorum:
o İSLAMDA HÜKÜM KONUSU

Bilindiği gibi Kuran
öğretisine göre hüküm koyma yetkisi yalnız Allah’a aittir. İslam Dininde Allah’ın koyduğu bir hükmü değiştirmek, beğenmemek eleştirmek, yok saymak veya Allah’ın Kuran’da belirttiği hükümlere aykırı hüküm koymak ve uygulamak mümkün değildir. Kuran’dan mealen:

Ve Allah, O'dur. O'ndan başka ilâh yoktur. Hamd önce de ve
ahirette de O'nun içindir. Ve hüküm
O'na mahsustur ve O'na döndürüleceksinizdir
(28 - Kasas suresi 70)

Allâh ile beraber başka bir ilâha yalvarma. O'ndan başka ilâh yoktur. O'nun yüzü (zatı)ndan başka her şey helâk olacaktır. Hüküm O'nundur ve
O'na döndürüleceksiniz (28 -
Kasas suresi 88)

"Siz Allah'ı bırakıp; sadece sizin ve atalarınızın taktığı
birtakım isimlere (düzmece ilâhlara) tapıyorsunuz. Allah, onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Hüküm ancak Allah'a aittir. O, kendisinden başka hiçbir şeye tapmamanızı emretmiştir. İşte en doğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler." (12 - Yusuf suresi 40)

Bizim yeryüzünün etrafından gitgide eksilttiğimizi görmüyorlar
mı? Hüküm veren Allah'tır. O'nun hükmünün ardına düşüp ( yargılayıp eleştirecek ) onu iptal edecek yoktur. O, hesabı çabuk görendir. ( 13 - Rad suresi 41)

Kuran’da
hükmün Allah’a ait olduğuyla ilgili olarak başka ayetle bulmak mümkündür. Allah’ın hüküm koyduğu konular Kuran’da çok çeşitlidir. Örneğin:

1- DİN KOYMA: İslam’da Din koyma tamamen Allah’a ait bir
haktır. Kuran’dan mealen:

İyi bil ki, halis din ancak Allah’ındır. Ondan başka, kendilerine
bir takım dostlar (mabutlar) edinenler de şöyle diyorlar: “- Biz onlara (putlara) ibadet etmiyoruz, ancak bizi Allah’a daha fazla yaklaştırsınlar diye yapıyoruz.” Elbette Allah, onlarla müminler arasında, ihtilâf edib durdukları şeyde (din hususunda) hükmünü verecektir. Muhakkak ki Allah, yalancı olan, kâfir olan kimseyi doğru yola çıkarmaz.
( 39 – Zumer suresi 3 )

2-
SUÇ VE CEZALAR: Allah’ın Ahretten önce bu dünya
yaşamıyla ilgili olarak Suç ve Cezalarla ilgili çeşitli Hükümleri vardır. Örneğin: Kısas, Had, Ta’zir ve Diyet gibi. Bu konuların açılımını burada vermeyeceğim. İsteyen Kuran’dan bakabilir.

3-
ALLAH’IN HÜKÜM KOYMADA MÜSLÜMAN KULLARA YETKİ TANIMASI: İşte insanların hüküm konusunda takıldıkları konu budur, sanırım birçok kimse Hüküm Allah’ındır diyerek, Hüküm konusunda Allah’ın yetkilendirmesini Allah’ın bir Hükmü olarak görememektedir. Halbuki Allah hangi konuda olursa olsun kullara bir yetki tanışsa bu yetki de Allah’ın hükmünden başka bir şey değildir. Örneğin. Kuran’dan mealen:

Ey iman
edenler! Siz, ihramda iken avı öldürmeyin. İçinizden kim onu bilerek öldürürse, ona, öldürdüğü hayvanın benzeri bir hayvan kurban etmek cezası vardır; buna, Kâbe'ye ulaşmış bir kurbanlık olmak üzere, içinizden adâlet sahibi iki kişi hükmeder. Yahut bir keffâret vardır ki, (bu da) nisbette yoksulu
doyurmak veya her fakire karşılık bir gün oruç tutmaktır. Böylece yaptığının cezasını tatsın. Allah geçmişte yapılanları bağışladı. Fakat kim (bundan sonra) bir daha yaparsa Allah ondan intikamını alacaktır. Allah mutlak galibdir, intikam sahibidir. (5-Maide suresi 95. )

4-
ALLAH’IN MÜSLÜMAN HAKEMLERE KONU BAZINDA HÜKÜM
VERME YETKİSİ TANIMASI : Toplumsal
olaylar çok çeşitlidir bazıları yalnız belirli bir konuyu ilgilendirir, Örneğin, bir karı kocanın tartışma nedeni çok çetli olabilir, veya iki ortak anlaşmazlığa girmiş olabilir veya bir kimsenin koyunları başka bir kimsenin tarlasına zarar vermiş olabilir. Kuran’da belirtilen Had, Ta’zir ve Diyet Had, Ta’zir ve Diyet konuları dışında kalan geniş bir sahada Adaletli olmaları şartıyla Allah, Müslüman hakemlere konu bazında hüküm koyma yetkisi tanımıştır. Örneğin: Kuran’dan mealen:

Eğer karı-kocanın arasının
açılmasından endişe ederseniz, erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin. İki taraf (arayı) düzeltmek isterlerse, Allah da onları uzlaştırır. Şüphesiz Allah, hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdardır. (4-Nisa suresi 35.)
-
Davud ile Süleyman'ı da...
Hani bir defasında onlar bir ekin konusunda hüküm veriyorlardı. Şöyle ki: Geceleyin bir grup insanın koyun sürüsü ekin tarlasına yayılmış, zarar vermişti. Biz de onların bu hükümlerine tanık oluyorduk. (21-Enbiya
suresi 78.)

5- ALLAH’IN MÜSLÜMAN KULLARA HARAM –YASAK KOYMA YETKİSİ TANIMASI: Bu konu Emri Bilmaruf Nehiy Anilmünker
(İyiliği Emretmek Kötülüğü Yasaklamak) kapsamında çok geniş bir sahayı ilgilendirmektedir. Bu konu kapsamında Hem tarihi süreçte hem de çeşitli ortamlarda Müslümanların hem kişisel hem de toplumsal menfaatlerini ilgilendiren bir çok olay vardır. Bunlar öylesine konulardır ki, Allah’ın koymuş olduğu : Kısas, Had, Ta’zir Diyet
Farz ve Haram Helal gibi konuların dışında veya Farz olmakla beraber günün şartlarına göre ayarlanması gereken olaylardır. Yetki Konusunda : Kuran’dan mealen:
-
- Sizden hayra çağıran,
iyilikle emreden, kötülükten men'eden bir cemaat olsun ! İşte kurtuluşa erişenler onlardır. (3-Ali_İmran suresi 104 )

Onlar öyle kimselerdir ki, şâyet kendilerine yeryüzünde imkân ve
iktidar versek, namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, iyiliği emreder ve kötülüğü yasaklarlar. Bütün işlerin âkıbeti Allah'a aittir (22-Hac suresi 41)
-
«Yavrucuğum! Namazı kıl,
iyiliği emret, kötülükten sakındır. Başına gelenlere sabret, çünkü bunlar, azmi gerektiren işlerdendir.» (31-Lukman suresi 17)

Ve onlar ki rabları için
da'vete icâbet etmekte ve namazı kılmaktadırlar, buyurukları da aralarında şurâdır (danışma iledir), kendilerine kısmet ettiğimiz rızıklardan onlar masraf da verirler (42 - Şura suresi 38 )

- Sana bağlılıklarını bildirenler, Allah'a bağlılıklarını
göstermiş olurlar. Allah'ın eli onların elleri üzerindedir. O halde, kim ahdini bozarsa yalnızca kendi aleyhine bozmuş olur ve kim Allah'a karşı taahhüdüne uyarsa (Allah) ona büyük bir ödül ihsan edecektir. (48 - Fetih
suresi 10.)

Yukarıda ki ayet meallerine
baktığımızda İslam Devleti İdare sisteminde Devlet Başkanı veya İmam, Devlet Meclisi ve Devlet Memurlarının varlığı açıkça görülür. Bunların devlet idaresinde yüklendikleri görevlerden bir tanesi İyiliği Emretmek ve Kötülüğe mani olmaktır. Bu görevlerine örnek olarak:

Allah Kuran’da zekâtı farz kılmıştır
fakat hangi maldan veya paradan ne kadar
alınması gerektiğini belirtmemiştir, Zekat Farzının detayları günün şartlarına göre İslam Devleti İmamının başkanlığında İslam Şurasının kararlaştırmasıyla uygulanır.

Aynı şekilde günümüz şartlarında kimlerin
ne süre askerlik yapacağı. Devlet
bürokrasisinin esasları. Örneğin hangi işlemde hangi belgelerin esas alınacağı. Eskiden olmayan fakat günümüzde yaygın olan trafik kurallarının düzenlenmesi. Topluma ve İslam devletine zarar veren alkollü içkiler, kumar, fuhuş, tefecilik, karaborsacılık gibi olayların önlenmesi yaptırımları veya Teknolojinin gelişmesiyle tabiata zarar veren avlanma şekillerinin yasaklanması veya eskiden olmayan fakat günümüzde var olan sigara ve çeşitli uyuşturucuların önlenmesi ve haram sayılması gibi olayları sayabiliriz. Özetlersek:

İslam Devleti Hukuk Sisteminde başlıca üç
husus vardır, şöyle ki:

1- Allah’ın koyduğu değiştirilemez, yok sayılamaz,
ve eleştirilemez hükümler, farz ve haramlar.
Kısas gibi, Müminlerin Namaz kılmanın farz olması gibi.

2- Allah Farz kıldığı veya haram
kıldığı ve detayları İslam devletinin
yönetimince adaletli şekilde belirlenen Zekat oranı, veya içki kumar tefeciliğin engellenmesi yöntemi, Enfal yani tabii servetlerin yönetilmesi gibi konular.

3- Kuran’da ismen geçmeyen fakat günümüzde
yaygın olan birçok hususun düzenlenmesi iyi işlerin emredilmesi kötü işlerin yasaklanması başka bir ifadeyle haram sayılması ve bütün bu konuların işlevselliğinin sağlanması gibi olaylardır.

Yetkili Müminlerin koymuş olduğu teşvik ve
yasaklar, Allah’ın hüküm ve emirlerinden farklı olarak değiştirilemez değillerdir. Ayrıca her çağ ve ortamda Kuran’a uygun olması şarttır. Bundan dolayı her zaman Kuran ile denetlenebilirler. Kuran’a uygunlukları açısından bir sorun yoksa hikmetli yaptırımlar olduklarından Müslümanların
bunlara uyması İslam dini açısından bir zorunluluktur.

Kuran’dan mealen:

Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Resulüne ve sizden olan
ülülemre de itaat edin. Eğer Allah'a ve âhirete iman ediyorsanız, hakkında ihtilâfa düştüğünüz meseleyi Allah'a ve Resulüne arzediniz. Böyle yapmanız hem daha hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir. (4 - Nisa suresi 59 )
- Onlar ki yanlarındaki
Tevrât ve İncil'de yazılı buldukları o Elçi'ye, o ümmi Peygamber'e uyarlar. O (Peygamber) ki, kendilerine iyiliği emreder, kendilerini kötülükten meneder; onlara güzel şeyleri helâl, çirkin şeyleri harâm kılar, üzerlerindeki ağırlıkları, sırtlarındaki zincirleri kaldırıp atar. O'na inanan, destekleyerek O'na saygı gösteren, O'na yardım eden ve O'nunla beraber indirilen nura uyanlar, işte felâha erenler onlardır.
(7-Araf suresi 157 )

- Tevrat indirilmeden önce, İsrail'in (Yakub'un)
kendisine haram kıldığı dışında, yiyeceklerin hepsi İsrailoğullarına helâl idi. De ki: "Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Tevrat'ı getirip okuyun." Tevrat
indirilmeden önce, İsrail'in (Yakub'un) kendisine haram kıldığı dışında, yiyeceklerin hepsi İsrailoğullarına helâl idi. De ki: "Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Tevrat'ı getirip okuyun." (3 - Ali_İmran suresi 93.)

Demokrasilerde kulların koyduğu değiştirilebilir bir anayasa ve bu anayasaya uygun olarak meclislerde üretilen kul kanunları yasaklar ve teşvik hukuku işlevi vardır. Yapı olarak İslami Hukuku yapı içeriği hariç bunun benzeridir. Demokrasilerden farklı olarak Anayasa yerine hiçbir şekilde kullar tarafından değiştirilemeyen yürürlükten kaldırılamayan bütün olarak aynı
zamanda aktif olan Kuran ve Kuran’a uygun olarak Şura Meclisinde üretilen Hukuk Maddeleri yasaklar ve teşvik hukuku gibi
günün şartlarına ve ihtiyaca göre yine Kuran’a uygun olarak değiştirilebilir çeşitli uygulama işlevleri vardır. Ayrıca Müminler bireysel olarak ta iyiliği emretme kötülükten menetme olayına ellerinden geldiğince katılabilirler. İnsanların Şeriat devleti istememelerinin nedeni Kuran’a inanmamaları ve Kuran’da yer alan Kısas Yasalarını, Miras Hukukunu, Tefeciliğin Haram olması gibi Allah’ın Koyduğu Hukuka karşı olmalarındandır. Aksi takdirde İslam Hukuk Sistemi dünyada bütün hukuki ihtiyaçlara cevap veren kolay anlaşılır bir sistemdir.

Fereç Hüdür

31.05.2012 - misafir

Konular