Zehirli | Konular | Kitaplar

EVLİYADAN YARDIM İSTEMEK ŞİRK DEĞİLDİR

Sual: Ruhun var olduğuna, insan ölünce ruhun ölmediğine vehhabiler inanmıyor mu?
CEVAP
Ruhun var olduğuna herkes inanıyor. Ruhun ölmediğine biz müslümanların inandığı gibi vehhabiler de inanıyor. Çünkü buna inanmamak insanı, tekrar dirilmeyi inkâra yol açar. Beden ölse bile ruhun ölmediğine inanıp da, bu ruhun bedende iken bulunan özelliklerine yani görmesine, duymasına, işitmesine, hareket etmesine inanmamak açık bir çelişkidir.

Ruhun ölmediğine inandıkları gibi, bu ruhun duyduğuna, işittiğine, gördüğüne de inanmalılar. Bu inanmaları hâşâ böyle mantık yoluyla da olmamalı. Çünkü dinimiz bunu açıkça bildirmektedir.

Böyle olunca, ruhdan şefaat dilemek, ondan yardım istemek gibi, Allahü teâlânın yaratmasına vasıta olmasını beklemeye, karşı olmamak icap eder. Çünkü, bütün dinler, insan ölünce, ruhun diri kaldığını bildirmektedir. Diri insanlar, Allahü teâlânın yaratmasına vasıta, sebep oldukları gibi, diri ruhların da, Allahü teâlânın yaratmasına sebep olacağı red edilmez.

Kabirde, hem ruha, hem de bedene nimet ve azap vardır. Buna, böylece inanmak lazımdır.

İmam-ı Muhammed bin Hasen Şeybani, Akaid-i Şeybaniyye manzumesinde, (Kabir azabı vardır. Kabir azabı, hem ruha, hem de bedene olacaktır) buyurdu. Yani, kabirde nimetler ve azaplar, ruha ve cesede birlikte olacaktır. Diriler bunu görmezse de, inanmak lazımdır. Gaybe iman etmek lazımdır. Buna inanmamak, kıyamet günü mezardan kalkmaya inanmamaya yol açar. Çünkü, ikisi de, Allahü teâlânın kudreti ile olmaktadır. Birine inananın, ötekine de inanması akla uygundur.

Seyyid Davud bin Süleyman’ın Minhat-ül-vehbiyye fi redd-il-vehhabiyye kitabında diyor ki:
(Vehhabiler, Peygamberleri ve salih kullardan Evliyayı vasıta yaparak, onları şefaatçi kılarak, Allahü teâlâdan dilekte bulunmaya ve Allahü teâlânın keramet olarak onlara verdiği kuvvet ile sıkıntıdan kurtarmalarını istemeye ve Allahü teâlânın bir dileğe kavuşturması veya bu sıkıntıdan kurtarması için, kabirlerine gidip, onlardan şefaat istemeye inanmıyorlar. İnsan ölüp, toprak olunca, işitmez, görmez, kabir hayatı diye bir şey yoktur diyorlar. Dünyada bir şeye kavuşmak için, diriler sebep yapıldığı halde, ölülerin de, bir şeye kavuşmak için sebep yapılmasına bir türlü inanmıyorlar.

Eğer, [diğer maddelerde delilleriyle yazdığımız gibi] ölülerin kabir hayatı denilen bir hayat ile diri olduklarına ve bu hayatlarından dolayı, bildiklerine, işittiklerine, gördüklerine ve kendilerini ziyaret edenleri tanıdıklarına, selam verenlere karşılık selam verdiklerine ve birbirlerini ziyaret ettiklerine, kabirde nimet veya azap içinde olduklarına ve nimetin ve azabın, ruh ile bedene birlikte olduğuna ve tanıdıkları dirilerin yaptıkları işlerin kendilerine bildirildiğine ve iyi işleri öğrenince, Allahü teâlâya hamd edip birbirlerine müjde verdiklerine ve işi yapana dua ettiklerine, kötü işleri öğrenince, bunları yapanlara dua ederek (Ya Rabbi! Bunlara iyi işler yapmak nasip et! Bize yaptığın gibi, onlara da hidayet nasip eyle) dediklerine inansalardı, böyle inkâr etmezlerdi.

Çünkü ölmek, bir evden, başka bir eve göç etmektir. Bu bildirdiklerimizin hepsinin doğru olduklarını, Kur’an-ı kerim ve hadis-i şerifler ve icma’ı ümmet bildirmektedir. Bunlara inanmayan, iman edilmesi vacip olan bir şeye inanmamış olup, bid’at fırkalarından olur. Resulullahın sünnetinden ayrılmış olur. Çünkü, Mahşer yerinde toplanmak için dirilip, mezardan çıkmaya inanmak, imanın altı şartından biridir. Buna inanmayan kâfir olur. Ölüler için kabir hayatı olup, nimeti ve azabı duyduklarına inanmamak, küçük kıyamete inanmamaktır. Küçük kıyamet, büyük kıyametin örneğidir.)

Allahü teâlânın sevdiği kullarının mezarlarından şefaat ve Allahü teâlânın yaratması için vasıta, vesile olmalarını istemek caiz olduğunu gösteren delilleri diğer maddelerde de bildirdik. Bunları okuyup anlayanlar, ölülerin kendilerinin bir şey yapmadıklarını, mezhepsizlerin iftira ettikleri gibi, onlardan bir şey yapmalarının istenilmediğini göreceklerdir. Bunlar, dirilerin hareket ettiklerini, iş yaptıklarını görerek, bunlardan yardım, şefaat isteyenlerin bunların kendilerinden istediklerini sanıyorlar. Halbuki, dirilerden istemek de, bunların, Allahü teâlânın yaratmasına sebep olmalarını istemektir. Her şeyi yaratan, yapan, yalnız Allahü teâlâdır. Diri de, ölü de, canlı da, cansız da, Onun yaratmasına sebep olmaktadır. Onun yaratmasına, mahlukların sebep olmalarını, yine O dilemiştir. Âlemin nizamlı, düzenli olması için, birçok şeyi, sebep ile yaratmak istemiştir. Dilediği birçok şeyi de, sebepsiz yaratmaktadır.

İbni Kemalpaşa’nın Hadis-i erbain’deki (Bir işinizde, sıkışıp bunalınca, kabirdekilerden yardım isteyin) ve Deylemi’nin bildirdiği (Kabirdekiler olmasa, yeryüzündekiler yanardı) hadis-i şerifleri de, Allahü teâlânın izni ile, ölülerin dirilere yardım ettiğini göstermektedir. (M. Nasihat)

Abdülgani Nablüsi hazretleri buyuruyor ki:
(Evliyayı inkâr etmek, dinin bir hükmünü inkâr etmek gibi küfürdür. Evliya ve enbiya da kuldur. Harika, keramet hasıl olmasında, kulların hiç tesiri yoktur. Her şeyi yalnız Allahü teâlâ yaratmaktadır. Ancak Allahü teâlâ, enbiyasını ve evliyasını başkalarından üstün tutmuş, başkalarına vermediği keramet ve mucize gibi harikaları, bu zatlara ihsan etmiştir.) (Hadika)

Vehhabilerin kendi kitaplarında diyor ki:
(Gökler Allah’tan korkar, Allah göklerde his yaratır. Anlarlar, Kur’anda, yerlerin ve göklerin tesbih ettikleri bildirildi. Resulullahın avucuna aldığı taş parçalarının tesbih ettiklerini ve mescitteki Hannane denilen direğin inlediğini ve yemeğin tesbih ettiğini Eshab işittiler.) (s. 200)
(Buhari’de, İbni Mesud diyor ki, yediğimiz yemeğin tesbih sesini işitirdik. Ebu Zer diyor ki, Resulullah, avucuna taş parçaları aldı. Bunların tesbih sesleri işitildi. Resulullahın hutbe okurken dayandığı odunun inlemesi haberi sahihtir.) (Feth-ül mecid s. 201)

Dağlarda, taşlarda, direkte his ve idrak olduğunu söyleyip de, Peygamberlerde ve Evliyada his olmaz demeleri, şaşılacak şeydir. Dirilere tevessül olunur, ölülere tevessül olunmaz demekle kendileri müşrik oluyorlar. Çünkü bu söz, diriler duyar ve tesir eder, ölüler duymaz ve tesir etmez demektir. Allah’tan başkasının tesir ettiğine inanmak olur. Böyle inananlara kendileri müşrik diyor. Halbuki, ölü de, diri de birer sebeptir. Tesir eden, yaratan yalnız Allahü teâlâdır.

Demek ki, Resulullahtan başka müminler de, herkesin işitemeyeceği sesleri işitirmiş. Bu taşlar Hazret-i Ebu Bekir’in elinde iken de tesbihlerinin işitildiği, aynı haberin sonunda bildirilmektedir. Hazret-i Ömer, Medine’de hutbe okurken, İran’daki ordu kumandanı Sariye’yi görerek, (Sariye, dağdaki düşmandan korun) demiş ve Sariye işiterek, dağı ele geçirmiştir. (Şevahid-ün-nübüvve)

Puta tapanlar için gelmiş olan âyet-i kerimelerle, bu sözlerini ispata kalkışıyorlar. Halbuki, Ehl-i sünnet, Peygamberlere ve Evliyaya ibadet etmez. Allahü teâlânın sevgili kulları olduğuna ve Allahü teâlânın, bunların hatırı ve hürmeti ile, kullarına merhamet edeceğine inanır. Zararı, faydayı yaratan, ancak Odur. Ondan başka ibadete kimsenin hakkı yoktur, der. Kabir ziyaretinde, kabirdeki zat vasıtası ile Allahü teâlâya dua eder.

Peygamberler ve Evliya mezarlarında, kabir hayatı denilen, bilmediğimiz bir hayat ile diridirler. Kendiliklerinden bir şey yapamazlar. Allahü teâlâ, onlara sebep olacak kadar kuvvet ve kıymet vermiştir. Onları sevdiği için, onlara, âdeti dışında olarak ikram, ihsan yapmaktadır. Onların hürmeti için, istenileni yaratır. İstenilenin yaratılmasına sebep olmaları onlardan istenir. Vehhabilerin, Ehl-i sünnet, mezarlara tapınıyorlar, müşrik oluyorlar demeleri Müslümanlara iftiradır.

Mezarları ziyaret ile tevessül eden kâfir olsaydı, Peygamberimiz ile de tevessül edilmezdi. Halbuki, O, dünyaya gelmeden önce ve dünyada diri iken ve vefatından sonra, hep tevessül edilmiştir.

Şevahid-ül-hak 153. sayfada yazılı, ibni Mace hadisinde, Peygamberimiz (Allahümme inni eselüke bihakkıssailine aleyke), yani (Ya Rabbi! Senden isteyip de, verdiğin kimselerin hatırı için, senden istiyorum!) derdi ve böyle dua ediniz buyururdu. Hazret-i Ali’nin annesi Fatıma’yı kendi mübarek elleri ile mezara koyunca (İgfir li ümmi fatımate binti Esed ve vessialeyha medhaleha bi-hakkı Nebiyyike vel Enbiya-illezine min kabli inneke erhamürrahimin) buyurduğunu, Taberani ve İbni Hibban ve Hakim ve Süyuti bildirmektedir.

Eshab-ı kiramın büyüklerinden Osman bin Huneyf bildiriyor ki, iyi olması için dua isteyen bir a’maya, abdest alıp, iki rekat namaz kılmasını, sonra (Allahümme inni eselüke ve eteveccehü ileyke bi-Nebiyyike Muhammedin Nebiyyirrahme, ya Muhammed inni eteveccehü bike ila Rabbifi haceti-hazihi, li taktıye-li, Allahümme şeffihü fiyye) okumasını emr etmiştir. Bu dua, (Merakıl-felah) ve bunun Tahtavi haşiyesi ve türkçe tercümesi olan (Nimet-i islam) kitaplarında, (Hacet namazı) sonunda ve (Şifa üs-sikam) ve (Nur-ül-islam)da ve (Dürerüsseniyye)de de yazılıdır. Eshab-ı kiram, bu duayı hep okurdu.

Hakim’in bildirdiği sahih hadiste buyuruldu ki:
Âdem aleyhisselam Cennetten çıkarılınca, çok dua etti. Tevbesi kabul olmadı. Nihayet (Ya Rabbi! Oğlum Muhammed hürmeti için, bu babaya merhamet et) deyince, duası kabul oldu ve (Ya Adem! Muhammed aleyhisselamın ismi ile, her ne isteseydin kabul ederdim, Muhammed olmasaydı, seni yaratmazdım) buyuruldu. Bu hadis-i kudsi, (Mevahib) ve (Envar)ın başında da yazılıdır. Böyle olduğunu, Alusi’nin (Galiyye) kitabı da, 109. sayfasında uzun bildirmektedir. Bu dualarda bulunan (hak) kelimesi, hürmet, kıymet demektir. Sevdiklerine verdiği kıymetli dereceler hatırı için istemektir. Çünkü, hiçbir mahlukun, hiçbir bakımdan, Allahü teâlâda hakkı yoktur.

Âdem aleyhisselam, Cennette iken, Cennetin her yerinde ve Arş üzerinde (La ilahe illallah Muhammedün Resulullah) yazılı gördü. Onun, Allahü teâlânın en sevgili kulu olduğunu bilip onun hürmeti için dua etti.

Bu dualar gösteriyor ki, Allahü teâlânın sevdikleri ile tevessül etmek, yani onları araya koyarak, onların hatırı ve hürmeti ile Ondan istemek caizdir.

İbni Abidin hazretleri, 5. cild, 524. sayfada buyuruyor ki:
(Resulullahı vesile kılarak Allahü teâlâya dua etmek güzel olur. Ehl-i sünnet âlimleri hiç biri buna karşı bir şey demedi. Yalnız ibni Teymiye bunu kabul etmeyerek ortaya bir bid’at çıkarmış oldu. İmam-ı Sübki bunu güzel açıklamaktadır.)

Ahmed bin Seyyid Zeyni Dahlan, Mekke’nin müftüsü ve reis-ül-uleması ve Şafii şeyh-ul-hutebası idi. Birçok eserleri olup, (Hülasat-ül-kelam fi beyan-i umera-il beled-il-haram), (Firredd-i alel-vehhabiyyeti-etba-ı mezheb-i İbni Teymiyye) ve (Ed-Dürer-üs-seniyye) kitaplarında bunların içyüzlerini açıklamakta, yanlış yolda, sapık olduklarını âyet ve hadislerle göstermektedir.

Hülasat-ül-kelamda, şöyle demektedir:
Resulullahı hayatta iken de, vefatından sonra da, vesile ederek dua etmek sahihtir. Bunun gibi, Evliyayı ve Salihleri vesile ederek dua etmek caiz olduğunu hadis-i şerifler göstermektedir. Hazret-i Ömer’in yağmur duasına çıkarken Hazret-i Abbas’ı götürmesi, Resulullahtan başkası ile de tevessül olunabileceğini göstermek için idi.

Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyorlar ki:
Tesiri veren, yaratan, fayda ve zarar veren, yok eden ancak Allahü teâlâdır. Onun şeriki yoktur. Peygamberler ve bütün diriler ve ölüler, tesir, fayda ve zarar yaratamazlar. Hiçbir şeye tesir yapamazlar. Yalnız, Allahü teâlânın sevgili kulları oldukları için, onlarla bereketleniriz. Onlar da, dirilerin tesir ettiğine, ölülerin tesir etmediğine inanıyorlar.

Şah Ahmed Said-i Dehlevi hazretleri, Tahkik-ul-hakkıl-mübin kitabında, Hindistan’daki vehhabilerin kırk bozuk sözüne vesikalarla cevap vermektedir. Kırkıncı cevabında buyuruyor ki:
Abdülaziz-i Dehlevi, Fatiha tefsirinde: (Birisinden yardım istenirken, yalnız ona güvenilirse, onun, Allahü teâlânın yardımına mazhar olduğu düşünülmezse, haramdır. Eğer yalnız, Allahü teâlâya güvenilip, o kulun Allah’ın yardımına mazhar olduğu, Allahü teâlânın her şeyi sebep ile yarattığı, o kulun da bir sebep olduğu düşünülürse, caiz olur. Peygamberler ve Evliya da, böyle düşünerek başkasından yardım istemişlerdir. Böyle düşünerek birisinden yardım istemek, Allahü teâlâdan istemek olur) diyor.

Abdülhak-ı Dehlevi hazretleri de Mişkat tercümesinde buyuruyor ki:
(Peygamberler ve Evliya öldükten sonra, bunlardan yardım istemeye, meşayıh-ı ızam ve fıkıh âlimleri caizdir dedi. Keşf ve kemal sahipleri, bunun doğru olduğunu bildirdi. Bunlardan çoğu ruhlardan feyz alarak yükseldiler. Böyle yükselenlere (Üveysi) dediler. İmam-ı Şafii buyuruyor ki, imam-ı Musa Kazım’ın kabri, duamın kabul olması için bana tiryak gibidir. Bunu çok tecrübe ettim. İmam-ı Gazali buyurdu ki, diri iken tevessül olunan, feyz alınan kimseye, öldükten sonra da tevessül olunarak feyz alınır. Meşayıh-ı kiramın büyüklerinden biri diyor ki, diri iken tasarruf yaptıkları gibi, öldükten sonra da tasarruf, yardım yapan dört büyük Veli gördüm. Bunlardan ikisi, Maruf-i Kerhi ve Abdülkadir-i Geylani hazretleridir. Batı âlimlerinin ve Evliyanın büyüklerinden olan Ahmed bin Zerruk diyor ki, Ebül Abbas-ı Hadremi hazretleri bana sordu ki, diri olan Veli mi, yoksa ölü olan mı daha çok yardım eder? Herkes, diri olan diyor. Ben ise, ölü olan daha çok yardım eder diyorum dedim. Doğru söylüyorsun. Çünkü, diri iken, kullar arasındadır. Öldükten sonra ise, Hakkın huzurundadır buyurdu. [Kılıç kınından çıkınca kesmeye hazır hâle gelmiş olur.]

İnsan ölürken ruhunun ölmediğini âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler açıkça bildiriyor. Ruhun şuur sahibi olduğu, ziyaret edenleri ve onların yaptıklarını anladıkları da bildiriliyor. Kâmillerin, Velilerin ruhları, diri iken olduğu gibi, öldükten sonra da, yüksek mertebededirler. Allahü teâlâya manevi olarak yakındırlar. Evliyada, dünyada da, öldükten sonra da keramet vardır. Keramet sahibi olan, ruhlardır. Ruh ise, insanın ölmesi ile ölmez. Kerameti yapan, yaratan, yalnız Allahü teâlâdır. Her şey Onun kudreti ile olmaktadır. Her insan, Allahü teâlânın kudreti karşısında, diri iken de, ölü iken de hiçtir. Bunun için, Allahü teâlânın, dostlarından biri vasıtası ile, bir kuluna ihsanda bulunması şaşılacak bir şey değildir. Diri olanlar vasıtası ile çok şey yaratıp verdiğini, herkes, her zaman görmektedir. İnsan diri iken de, ölü iken de bir şey yaratamaz. Ancak Allahü teâlânın yaratmasına vasıta, sebep olmaktadır.)

Mevlana Abdülhakim-i Siyalküti hazretleri, Zad-ül-lebib kitabında buyuruyor ki:
(Ölü yardım yapamaz diyenlerin, ne demek istediklerini anlayamıyorum. Dua eden, Allahü teâlâdan istemektedir. Duasının kabul olması için, Allahü teâlânın sevdiği bir kulunu vasıta yapmaktadır. Ya Rabbi! Kendisine bol bol ihsanda bulunduğun bu sevgili kulunun hatırı ve hürmeti için bana da ver demektedir. Yahut, Allahü teâlânın çok sevdiğine inandığı bir kuluna seslenerek, (Ey Allah’ın Velisi, bana şefaat et! Benim için dua et! Allahü teâlânın dileğimi ihsan etmesi için vasıta ol!) demektedir. Dileği veren ve kendisinden istenilen, yalnız Allahü teâlâdır. Veli, yalnız vesiledir, sebeptir. O da fanidir. Yok olacaktır. Hiçbir şey yapamaz. Tasarrufa, gücü, kuvveti yoktur. Böyle söylemek, böyle inanmak şirk olsaydı, Allah’tan başkasına güvenmek olsaydı, diriden de dua istemek, bir şey istemek yasak olurdu. Diriden dua istemek, bir şey istemek, dinimizde yasak edilmemiştir. Hatta müstehap olduğu bildirilmiştir. Her zaman yapılmıştır. Buna inanmayanlar, öldükten sonra keramet kalmaz diyorlarsa, bu sözlerini ispat etmeleri lazımdır. Evet, Evliyanın bir kısmı öldükten sonra, alem-i kudse yükseltilir. Huzur-i ilahide her şeyi unuturlar. Dünyadan ve dünyada olanlardan haberleri olmaz. Duaları duymazlar. Bir şeye vasıta, sebep olmazlar. Dünyada olan, diri olan Evliya arasında da böyle meczuplar bulunur. Bir kimse, keramete hiç inanmıyor ise, hiç ehemmiyeti yoktur. Sözlerini ispat edemez. Kur’an-ı kerim, hadis-i şerifler ve asırlarca görülen, bilinen olaylar, onu haksız çıkarmaktadır.

Bir cahil, bir ahmak, dileğini Allahü teâlânın kudretinden beklemeyip, Veli yaratır, yapar derse, bu düşünce ile ondan isterse, bunu elbet yasak etmeli, ceza da yapmalıdır. Bunu ileri sürerek, İslam âlimlerine, âriflere dil uzatılamaz. Çünkü Resulullah, kabir ziyaret ederken, mevtaya selam verirdi. Mevtadan bir şey istemeyi yasak etmedi. Ziyaret edenin ve ziyaret olunanın hallerine göre, kimine dua edilir, kiminden yardım istenir. Peygamberlerin kabirde diri olduklarını her Müslüman biliyor.)

Vehhabiler, Allahü teâlâdan başka şeylere tapınanların, onları vesile yapanların müşrik olduklarını bildiren âyet-i kerimeleri yazarak: (Peygamberlerden ve salih kullardan ölmüş veya uzakta olanlardan herhangi bir sözle yardım isteyenler, bu âyetlere göre müşrik olur) diyorlar.

Biz müslümanlar, Evliyanın kendiliklerinden bir şey yapacaklarına inanmayız. Allahü teâlâ, onları çok sevdiği için, onların dua ve hatırı ile yaratacağına inanırız. Kullara tapınmak demek, onların sözlerine uyarak, İslamiyet’in dışına çıkmak, onların sözlerini, kitab ve sünnetten üstün tutmak demektir. İslamiyet’i emredenlere uymak, böyle değildir. Buna uymak, İslamiyet’e uymak demektir. Hayber gazasında, Hazret-i Ali’nin gözü ağrıyordu. Resulullah, mübarek ağız suyunu onun gözlerine sürdü ve dua eyledi. Gözleri iyi oldu. Peygamberin hatırı için, Allahü teâlâ şifa ihsan eyledi. Vehhabi (Feth-ul-mecid) kitabı da, 91.sayfasında bunu yazıyor ve Buhari ile Müslim’in haber verdiklerini bildiriyor.

Resulullahın duası kabul olduğu gibi, Onun yolunda, izinde bulunanların da, duaları kabul olur. Kendisi de, 381. sayfada, imam-ı Ahmed’in ve imam-ı Müslim’in, Ebu Hüreyre’den bildirdikleri hadis-i şerifte, (Saçları dağınık ve kapılardan kovulan öyle kimseler vardır ki, bir şey için yemin etseler, Allahü teâlâ onları doğrulamak için, o şeyi yaratır) buyurulduğunu yazmaktadır. Allahü teâlâ, sevdiği kullarını yalancı çıkarmamak için, yemin ettikleri şeyleri bile yaratınca, dualarını elbette kabul buyurur. Allahü teâlâ, Mümin suresinin 60.âyetinde mealen, (Bana dua ediniz! Duanızı kabul ederim) buyuruyor. Duaların kabul olması için şartlar vardır. Bu şartları taşıyan dua elbet kabul olur. Herkes bu şartları bir araya getiremediği için, duaları kabul olmuyor.

Ali Ramiteni hazretleri buyurdu ki:
(Günah işlememiş bir dil ile dua ediniz ki, kabul olsun!) Yani, Huda dostlarının huzurunda tevazu eyleyiniz, yalvarınız da, sizin için dua etsinler. İstigase, yani bir Veliye tevessül de, bu demektir.
[İsa aleyhisselama gelip derler ki, dua ediyorsunuz, devasız hastalıklar iyi oluyor. Hangi duayı okuyorsunuz, bize de söyler misiniz? İsa aleyhisselam da onlara okuduğu duayı söyler. Adamlar bir süre sonra tekrar gelirler, efendim okuyoruz okuyoruz bir şey olmuyor, acaba bize yanlış dua mı öğrettiniz derler. İsa aleyhisselam, (Dua doğru ama ağız yanlış) buyurur, yani doğru dua öğrettim, dua aynı dua ama, ağız aynı ağız değil!]

Bu şartları yaptıklarına güvendiğimiz Âlimlerin, Velilerin dua etmeleri için, onlara yalvarmak, niçin şirk olsun? Biz, Allahü teâlâ, sevdiklerinin ruhlarına işittirir, onların hatırı için, istenileni yaratır diyoruz. Allahü teâlâ için hayvan kesiyor ve Kur’an-ı kerim okuyoruz. Sevabını meyyitin ruhuna gönderip ondan şefaat, yardım istiyoruz. Ölü için ibadet eden elbet müşrik olur. Allahü teâlâ için ibadet edip, sevabını ölüye bağışlayan müşrik olmaz ve hiç suçlu olmaz.

Hazret-i Meryem’in ve Esyed bin Hudayr’ın ve Ebu Müslim Abdullah Havlani’nin kerametlerini, kendisi de yazmaktadır. [Abdullah-ı Havlani, hicri 62 senesinde Şam’da vefat etti.] Evliyanın ruhlarından yardım isteriz. Çünkü, Allahü teâlânın sevdiği kullarının ruhları, diri iken de, öldükten sonra da, Allahü teâlânın verdiği kuvvet ile ve izni ile, dirilere yardım ederler. Böyle inanarak Evliyadan yardım istemek, Allahü teâlâdan başkasına tapınmak olmaz. Ondan istemek olur.


58 yorum

Rabbim azze ve celle

Rabbim azze ve celle gayretinizde muvaffakiyet nasib eylesin.
Çalışmalarınız bir hayli ilgi çekicidir ve ne yazık ki, Türkiyemiz de de alenen "-Biz Vehhabiyiz!" diyemeselerde "selefi" adı altında gruplar oldukça fazladır. Kendilerinde hiç bir Fıkıh bilgisi olmadığı gibi, Hadis-i Şerif'ler hakkında da akla gelmeyen yorumlar yapmakta ve insanların zihinlerinde soru işaretleri bırakmaktadırlar. Vehhabiler işi o denli azıtmışlardır ki kitapları olan Fethül Mecid adlı eserde; "Mühiddin-i Arabi'nin (rha) yer yüzünün en büyük kafiri" (haşa) olduğunu dahi pervasızca kaleme alabilmişlerdir. Yine bir çok muteber kitapta geçen Ahmed er-Rufai (rha) Haretlerinin Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'in kabrinden mubarek ellerini çıkartarak öpmesini dahi garip görüp yalanlmaktadırlar. Halbuki o anda bir çok mürid bu olaya vakıf olmuş ve bizzat düşüp bayılanlar dahi olmuştur.
Bu tür olumsuz yaklaşımları destekleyen bir zat ile yaptığım konuşmada o kişi; "-Pirimiz İbn-i Teymiyye!" demiştir. Halbu ki onlara göre birisi "şeyhim" yada "pirim" dese küfre düşmektedir, ama ne yazık ki kendileri bu konuda oldukça cahil davranarak Ehl-i Sünnet ve Cemaat'e karşı olmadık iftiralarda bulunmaktadırlar.
Onlar "PİRİMİZ!" dediğinde küfür olmuyor ama bir mürid "ŞEYHİM HİMMET!" dese küfür sayılıyor, şaşılacak şey doğrusu...

VESSELAM....

26.11.2008 - Feridun Özdal

tek taraflı

Farklı görüşlere tahammülünüz yok mu.Bırakın herkes dilediğini yazsın.Dileyen dilediğine inansın.Herkes hesabını kendi verecek.

26.01.2009 - misafir

Yardım ancak Allah'tan istenir

s.Aleykum
Fatiha suresinin meal ve tefsirini tefsir kitaplarından bir okuyalım.İnşallah.

Ama kısaca, Rabbimiz
"..İyyakena'budu ve iyya kenestaıyn. Mealİ: Ancak sana kulluk eder, Ancak senden yardım dileriz.Buyurmuştur.(Fatiha-5) İşte bu Sözün en yücesi, en sağlamı, En muteberi.Bu kelamullahın üstünde söz söylemek ne haddimize.
Bir müslümanın mezhebi ne olursa olsun, böylece inanıp, bu şekilde kabul etmek zorundadır.Aksi halde azıp sapanların, haddi aşanların yoluna girmesi kaçınılmazdır.

Allah (c.c.) bizleri sıratul mustakım den ayırmasın.Amin

13.03.2009 - muvahhid

Vehhabilik sapıtmışlıktır.

Evvela selamun aleyküm. Feridun Özdal kardeşimin yaptığı doğru yorumdan dolayı tebrik eder, dualarına mazhar olmak isterim. Vehhabilik, sapıtmışlığın simgesidir. Onlara göre herkes kafir, kendileri mü'min oluyor. Bediüzzaman Hazretleri, Abdulkadir Geylani Hazretleri, İmam-ı Rabbani... Ve daha nice nice alimler onlar tarafından acımasız ithamlara tabi tutuluyor.Kabirden yardım istemek veya şefaat konusunu reddetmek onların şiarıdır. Onlara göre, bunları işleyen şirktedir. Ve ayet, hadislere belli belirsiz manalar verip olayda kendilerinin haklı gösterirler. Tabi vehhabiliğin nerden geldiğini bilmezler mi, böyle konuşmaya devam ederler?

Teşekkür ederim zehili.org.

Selam ile..

17.03.2009 - Yed-i Beyza

kardeslerim vehhabilermi

kardeslerim vehhabilermi selefilermi bilmem ama onlarda kabirde azabın oldugunu kabul ederler ben onlardan bazı kişilerle tartıstım ve onlara kuran ve hadislerde gecen delil bulamadım onlar delil istiyolar hangi sahabe yapmış peygamberimiz s.a.v. vefat ettikten sonra bile sahabeler yardım istememiş diyolar ve onlara verilecek delil bulamadım kuran ve hadisten siz biliyomusunuz varmı bir delil. varsa yazarmısınız

19.03.2009 - misafir

hangi sahabe ölüden yardım istemiştir

slm aleyküm kardesim vehhabiler veya selefiler bilmem ama kuran ve hadislerden delil istiyolar onlarla biraz tartıştım kabir azabını zaten kabul ediyolar onlar ölmüş alimlerden yardım istenmez diyolar ve buna kuran ve sahih hadislerden delil istiyolar ben bulamadım siz biliyomusunuz hatta hicbir sahabe tabiin ve mezheb alimleri bunu yapmamıştır diyolar gercektende yaptıklarına dair delil bulamadım sizde varmı delil varsa yardımcı olurmusunuz yalnız delillerin kaynağını belirtirmisiniz varsa

19.03.2009 - misafir

tevssül gerçeği

slm alykm kardeşler öncelikle şunu söyliyeyim bu meseleler derin ve şer i bilgilerle açıklanması gereken alimlerin iştihatlayla cevaplanması gereken meselelerdir yukarda geçen ve delil olarak gösterilen hz. ömerin ibni abbası vesile kılması nasıl oluyorda resulullah dışındakilerlede tevessül olunuru ispat etmek için olsun esasen bu mümin lerin dualarıyla birbirlerinden yardım istemesine bir delildir ve şu arkadaşın söylediği pirim şeyhım meselesi hiç birşey bilmiyormusun şeyh büyük demek pir kurucu ve önder demektir şimdi senin söylediğin şeyhım himmet kelimesi bunlara benziyormu allah işitendir görendir eğer allah dilerse istediği herşeyle tevessül edilir lakin imamı azam ebu hanife buyuruyorki ben allah azze ve cellenin kendi sıfatlarının dışında birşeyle tevessül edilmesini çirkin buluyorum diyor dua ile tevssül caizdir vesselam

29.04.2009 - sahih

Allah yolunda

Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. bilakis onlar diridirler, lakin siz ANLAYAMAZSINIZ.

Rabbim siz anlayamazsiniz diyor, siz tersini iddia ediyorsunuz, sizemi Rabbimemi inanayim?
ne Rasulullah saw. ne sahaba nede 4mezheb imami tewessül yaptilar, siz hangi dinin takipcilerisiniz? ben peygamberimin yaptigi ibadet tarzindan baska ibadet gelistiremem, sizde ki cesarete HEYHAT!!!!!!!!!!!

Allah sizi islah etsin.

28.05.2009 - elif

şu yazılan yazıda hangi

şu yazılan yazıda hangi ayet hangi hadis delildir ey kardeşlerim.Allah ayetinde biz kuranı ölülere indirmedik.onlar işitmez duymaz anlamazlar demiyor mu?Allah kuran da : ben size şah damarınızdan yakınım.bana dua edenin duasına icabet ederim.o halde onlar da iman etsinler derken.bize bizden daha yakın olan bize canımızdan daha yakın olan Allah kendisine dua edene icabet edeceğini buyuran Allah sizin şu saçmalığınızı kabul buyurur mu?Allah size hidayet nasip etsin

27.06.2009 - misafir

allah razı olsun

allah razı olsun

23.08.2009 - burhan

nerye bu gidiş

s.a deyerli kardeşlerim bir mümün eyer allahtan başka kayıtsiz şartsız kannun koyuculugu, birilrine verrirse sadece alllahın rab sifatını allaha şirk koşmuş olur. eyerki rızık vericiliyi allahtan başkalarını biliirse bu sıfatla allaha şirk koşmuş olur. yine aynen şifa vermeyi doktordan falandan filandan bilirsa allahın eş. şafi sıfatına eş koşmuş olur. buryakadar bir ihtirazınız varmı muahtamelen olamaz, peki ben derimki başınız dara düştüyü zaman ölülerin size yardım edeceyinize inanaırsanız o zaman allahcc zatı sıfatları olan HAYAT.İLİM İRADE SEMİ BASİR .SIFATLARINA ŞİRK KOŞMUŞ OLURSUNUZ NASILMI KAFASI ALMAYANA ANLATIRIM.

18.12.2009 - misafir

peki birşey merak ediyorum

peki birşey merak ediyorum bu soruma lütfen biri cevap versin. yazıyı baştan sona çok dikkatli okudum. herşey tamam Allah Günahsız Bir Dille Dua Edenin Duasına İcabet Ediyorsa Bizlerde O Büyük Evliyalar Kadar Allaha Yakın Degil ve Onlar Kadar Günahsız Degiliz Diye Onları Vesile Kılıyorsak. Akla Şu Soru Gelmez Mi? " Arkadaş benim ettigim dua kabul olmuyor çünkü günah bataklıgı içindeyim. E ben bu büyük zaattan himmet şefaat istedim. Bu Zaat madem beni duyuyor ve madem Allahın sevdiği bir kulu o zaman buda benim günahkar oldugumu bilir ve Allahın duamı kabul etmedigini bilir. Allahtan benim affedilmemi veya istedigim bir işin olmasını isterken hiç utanmaz mı ? Ben zaten Allahtan istedim o bana nasip etmedi? Araya Aracı Olarak Girmeye Kim Cesaret Eder? Ve Neye Göre Cesaret Eder? Şimdi Diyeceksiniz İbadet Edip Ondan Hasıl Olan Sevabı O büyük Zaata Armagan Ettik. Onuna Hoşuna Gitti Allahtan İstedi. Zaten Ölmüş Ve Cennete Girecegi Kesin Olan Bir Evliyanın veya Peygamberin Sevaba İhtiyacı Varmıdır? Ve Birde Hasıl Olan Sevabı Başkasına Devretmekle İlgilide Bilgi İstiyorum Lütfen Bana cevap Yazsın birileri bu soruları tüm içtenligimle soruyorum.

25.08.2011 - misafir

CVP:peki birşey merak ediyorum

Ya rab imam gazali hazretlerinin yüzü suyu hürmetine bu yorum sahibine hidayet ver. ilim ver..

Anlatımlar farklı olsada imam gazali gidip benim adıma Allah'a yalvarmıyor! Siz yalvarıyorsunuz.. Fakat bu duada göremediğiniz püf nokta, acziyetinizi fark etme ve imam gazali gibi bir zaata farkına varmadan verdiğiniz değer..

Şirk ile alakası olmadığını anlayabilmek için farklı bir örnek: Günahkarım diyorsunuz. Örneğin göz zinası yaptıgını ve haram yemekten korkmadığınızı düşünelim.. yani günah işliyorsunuz. Bir gün imam gazali hazretlerin ihya kitabını buldunuz ve canınız sıkkın bir iki sayfa okuyayım dediniz. tam da günahkar oldugunuz mevzularda anlatmış anlatmış.. ve sizi ikna ediyor siz tevbe ediyorsunuz..

İmam gazali öleli bin sene olmuş. Mezarından kalkıp gelip size işlediğiniz günahın zararlarını anlatmıyor.. o eserleri ile size ışık oluyor. Ve siz onun yazdığı eser sayesinde hatanızı görüyorsunuz ve doğru yolu buluyorsunuz..

Şimdi imam gazali size ARACI oldu.. yazdığı kitap ile aracı oldu diye şirk koşmadığınız gibi dua ederken böyle mübarek bir zaata vesile kılmanız de şirk olmaz.. çünkü ayette: herkes hoşnut oldukları ile beraberdir buyuruyor rabbimiz.. Siz imam gazali gibi değerli zaatlarla haşir neşirsiniz ki dualarınızda bile olsa hatırlıyorsunuz... Bir de haşa TARKAN'ı zeki müreni düşünürken dua etseniz ne olurdu haliniz..

http://www.empoze.net/node/8

25.08.2011 - empoze

Öncelikle Ettiğin Dua

Öncelikle Ettiğin Dua İçin Teşekkür Ederim. Allah Razı Olsun. Amin. Fakat Kardeşim Ben İçtenlikle Sordugumu Söyledim. ve Sen Yazıyı Tam Anlamıyla Okumadın Sanırım. Ben Türbelere Gidip veya Başı Sıkışınca Himmet İsteyen İnsanlardan Bahsediyorum. Mesela Aniden İçine Sıkıntı Girdi Bir Kaza Oldu Veya O An Yardım Dileyeceksin. Yetiş Ya Gavsi Geylani Dedin veya Yetiş Ya İmam Gazali Veya Herkimse Şeyhin Ona Yetiş Veya Dua Buyur Veya Herne Dediysen. Bu Zaatın Sana Allahın İzni İle Yetişmesi Ve Yardım Etmesi İçin SEBEB Nedir? Bunu Anlamıyorum Yoksa Senin Dediklerin Mantıklı Tabiiki O Büyük Zaatların Kitaplarını Okuyarak Hidayete Ulaşabilirsin. Bu Farklı Bir Olay. Ki Ben Bunu Soru Olarak Soruyorum Cevap Olarak Yazmıyorum Bilmedigimden Cahilligimden Yazıyorum.

26.08.2011 - misafir

CVP:Öncelikle Ettiğin Dua

Bu konu araştırılabilir fakat altında kötü niyet aramamak lazım. Eline toplu iğne batsa insan anam der.. Çay dökülse yandım anam der.. Ölüp gitmiş olsada yaşlı anası yine ANAM der..

Bir de manevi boyutları vardır. Mesela HIZIR a.s. düşünelim. O aramızda ve vazifesi başında. Buna benzer Bazı evliyaullah için de manevi vazifelerinin olduğuna dair inanç vardır. Yaşayan bilir..

27.08.2011 - empoze

Konular