Zehirli | Konular | Kitaplar

“Tutku” filmine dair...

Olaylara, olgulara tek yönlü bakmak aldatıcıdır. Tıpkı Mell Gibson’ın yönetmenliğini üstlendiği “Tutku” filminde olduğu gibi.

“Tutku” ya da Türkçe versiyonuyla “çile” filmi bilindiği üzere Hz. İsa’nın son saatlerini ve Yahudiler tarafından hunharca katledilişini (!) anlatıyor.

Hıristiyan teolojisinden referansla hazırlanan bu filmle Yahudiler daha bir köşeye sıkıştılar. Avrupa’da yüzde yetmişlere varan “Yahudiliğin en büyük tehlike olduğu düşüncesi” daha bir katmerlenmiş oldu. Filistin’de zulümlerine zulüm ekleyen Müslümanları kadın, çocuk, yaşlı, genç demeden vahşice katleden Yahudilerin imajı bu filmle Batı dünyasında ciddi biçimde sarsıldı, yara aldı.

Zulüm ve adaletsizlik zaten Yahudilerin beslendiği en büyük kaynak. Siyonistler onlarla yaşarlar; kansız, kinsiz, nifaksız bir hayat onlar için mümkün değildir. Yüzyıldan beri Ortadoğuyu kan gölüne çevirmeleri bunun en somut belgesidir. Dahası, tarihteki zulümleri ise zaten tescillidir. Kendilerine gönderilen kutlu nebilere akla gelmedik işkenceler yapan, bununla da yetinmeyip peygamberleri insafsızca kesip öldüren onlardır. Kendilerini zalim Firavun’dan kurtaran Hz.Musa’ya bile ihanetleri tescillidir. Bu yüzden Kur’ân Yahudilerden bahsederken onların zalimliklerini, hainliklerini, kadirbilmezliklerini, adaletsizliklerini ve özellikle de nankörlüklerini tek tek sıralar. İki yüzlülük, döneklik ve gaddarlık onların en büyük hususiyetleridir.

Kutlu Kitap ışığında Yahudiler incelendiğinde onların tutunacak bir tarafları kalmaz...

Yahudilerin “Tutku” filmini provoke etme çabaları, vizyona sokmama gayretleri, tehditleri, şantajları Vatikan’ın devreye girmesiyle muallakta kaldı ve film vizyona girdi. Dünya medyasını elinde tutan Amerikan medyasına yön veren (Amerika’da dünya çapında 8 TV kanalının müdür ve müdür yardımcıları Yahudidir. Bu noktada Nabi Avcı’nın “Enformatik Cehalet” adlı kitabına bakılabilir.) Yahudiler bütün girişimlerine rağmen filmin gösterimini engelleyemediler. Dolayısıyla filmin vizyona girmesiyle Yahudileri en büyük tehlike olarak addetmelerine rağmen onların Filistin’de yaptıkları akılalmaz katliamları, devlet terörü Batılıların ister istemez gündemine girdi. Hiç kuşkusuz bu çok olumlu bir gelişmedir. Dünya insanının gündemine Filistin’de yapılan cinneti içeren zulümlerin gelmesi insanlığın onurunun kurtarılması açısından olumlu bir başlangıçtır.

“Tutku”nun içeriğine baktığımızda filmin Oscar ödüllü sinema sanatçısı Gibson tarafından tamamıyla İncil’den referansla hazırlandığını görürüz.

Bilindiği üzere Hıristiyanlık âleminin Hz. İsâ’nın ölümü ile yaklaşım ve yorumları şöyledir:

“Hz. İsa çarmıha gerildikten sonra Yuhanna İncil’ine göre 2-3 saat, Matta, Markos ve Luka İncili’ne göre ise 6 saat yaşamıştır. İsa ve öbür iki mahkûmun çarmıha gerilmesine Cuma günü saat: 9 dolaylarında başlanmış, idamı izleyen Yahudiler dönemin valisi Platus’tan ölümün çabuklaşması için kol ve bacakların kırılmasını istemişti. Amaçları çarmıhla öldürmenin ertesi güne (sebt günü) uzamaması idi. İki mahkumun kol ve bacakları kırılarak ölümleri sağlanmış, İsa’nın sessiz halini gören asker öldüğünü düşünmüş, biraz ileride mızrağını göğsüne batırmış, çıkan kan dikkaten kaçmıştı. Çünkü tıbba göre baygın bile olsa kan ancak kalbi canlı olan kişiden çıkar. Diğer yandan İsa’nın kefeninde de benzer kan lekeleri bulunduğu Vatikan tarafından da bildirilmişse bu bilgi yayılmamıştır. Diğer yandan Markos İncili 16. bab’ta; sebt gününden sonra Hz. Meryem’in kimi yakınları ile birlikte İsa’nın gömüldüğü taş mezara gittikleri, kapak açılınca sağ tarafta beyaz kaftanlı bir genç gördükleri, bu gencin İsa’nın kıyam ederek Galile’ye gittiğini söylediği haber verilir. Luka İncili bab 24’te; İsa’nın Galile’de inananları ile buluştuğu, ancak onların İsa’yı ruh sanarak, korktukları ve dehşete düştükleri, İsa’nın onları inandırmak için çarmıh yaralarını gösterdiği, getirdikleri pişmiş bir balığı yediği anlatılır. Bu inançta olanlara göre, Hz. İsa Galile’den Şam’a gitmiş ve orada izini kaybettirmiştir.

“Bazı gizli kayıtlarda Hz. İsa’nın Hindistan Tibet yöresindeki gizli yer altı uygarlığı olan “Agarta’ya sığındığından söz edilir. Bombay Üniversitesi Oryantalistlik enstitüsünde saklanan Sanskritçe yazılı bir belgeye göre; Keşmir Kıralı Shalewahin, Himalaya dağlarında gezerken, beyaz giysili açık tenli bir yabancı ile karşılaşır. Kim olduğunu sorar. Bu kişi; “Ben bakireden doğma, Tanrı’nın oğlu diye bilinirim.” der ve bu kutsal adam kendisine İsa-Mesih denildiğini de söyler. Kral onu selamlar ve yoluna devam eder. Bu konuşma M.S. 78-79 yıllarında olmuştur. Buna göre İsa’nın 80 yaşlarında olması gerekir (Bkz. Halit Erol, Kudüs’ün Kutsallığı, İst. 2002, s. 110-114; Hamdi Döndüren, İnsanlığa Son Çağrı, Kur’ân-ı Kerim, c. 1, İstanbul 2003, s. 207-208).”

Tabiî incillerde anlatılan bu “İsa motifi”, Kur’ân’ın anlattıklarıyla örtüşmüyor, bilakis çelişiyor.Böyle bir durumda “Tutku”ya da “Çile” filmi izlenirken dikkatli olunmalıdır. Çünkü filmde müthiş bir ajitasyonla Hıristiyanlık propagandası yapılıyor. Bu yüzden film izlenirken Hıristiyanlık olgusu ve misyonerlik düşüncesi dikkate alınmalı ve izlenecekse film bu çerçevede izlenmelidir.

Diğer taraftan, filmin Yahudileri kapana sıkıştırmasına gelince, bu durum faydadan hali değildir. Belki de Yahudilerin aklını başına getirip zulümlerine dur diyecek bir girişimdir.

Ahmet F. Gün
Milli Gazete
14 Mayıs 2004