Zehirli | Konular | Kitaplar

iman esasları

Peygambere İman

İslâm âmentüsünün temel umdelerinden birisi de Peygamberlere imandır. İslâm'ın Âmentü çerçevesi, bizzat Allah Teâlâ tarafından Kur'ân'la belirlenmiştir. Nisa Sûresi'nde 6 iman esasından beşi şöyle zikredilir:

"Ey iman edenler! Allah'a, peygamberine ve indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkar ederse, şüphesiz ki o, derin bir sapıklığa düşmüştür." 1

İslâm akaidine göre temel iman umdelerine, ve bu çerçevede peygamberlere gönülden inanmayan kimse mü'min kabul edilmez.

Yine Kur'ân, her iman umdesinin çerçevesini de belirlemiştir, inanç ama nasıl? Peygamber'e imanın çerçevesi nedir? Âyetlerden şöyle bir "peygambere iman" çerçevesi çıkarabiliyoruz:

* Her kavme kendi içinden, kendi diliyle konuşan, Allah'ın âyetlerini getiren, hidâyet rehberi, müjdeleyen ve inkarcıların karşılaşacağı tehlikeleri haber veren, ilâhî rahmet taşıyan bir insandır peygamber.

* Lalettayin değil, Allah elçiliği gibi bir göreve hazırlanmış bir insandır.

* İşte bu insanın çağrısına uymakla yükümlüdür insanoğlu. Onun çağrısı Allah'ın çağrısıdır çünkü. Ve o çağrı, insana hayat verecek bir çağrıdır.

ALLAH TEÂLA (Celle Celaluhu) MAHLÛKATINA BENZER Mİ? -II-


Sevgili Okuyucular

Bir önceki sayıda “Allah Tealâ Celle Celâlûhu mahlûkatına benzer mi” sorusuna cevap arayan “ya da cevap veren” yazı dizimizin ilk bölümünde İslâm inancının böyle bir soru karşısında yanılgılar ve kargaşalar içinde kaldığından bahsetmiştik.
Yine aynı paragraflar içinde; bu sıkıntıların başka dini inanç sistemlerinden bizlere geçtiğini, özellikle Tabiun döneminde İslâm coğrafyasının bir hayli genişlemesi ve bu genişleme neticesinde yabancı kültürlerle temas sürecinin başlamasıyla arıduru İslâm inancının birtakım yabancı unsurları da bünyesinde yer etme eğiliminin arttığından söz etmiştik.

Bununla beraber uzmanlık alanı olmadığı hâlde bazı haber ve hadis nakilcilerinin Kur’an ve sahih hadislerin ince manâlarını kavrayamadıkları, zayıf ve güvenilmez ravilerin naklettiği bazı rivayetlere de aldandıkları için Tevhid inancına aykırılıklar teşkil eden tutumlar sergileyip inanılması caiz olmayan bir kısım hususlara inanç umdesi gibi sarıldıklarından bahsetmiştik.

Bu yanılgıların günümüze kadar büyüyerek geldiğini Allah Tealâ’ya bazı sıfatlar yükleyip mekânlar biçmeye kadar uzanan bir yanlış inanç sisteminin halâ bizleri de meşgûl ettiğini, hattâ bazı kesimlerin işi körüklediklerini görmekteyiz.

ALLAH TEALÂ (Celle Celalûhu) MAHLÛKATINA BENZER Mİ?


İtikadî konular, mahiyeti gereği en küçük bir ihmal, gevşeklik ve yanlış düşünce kabul etmez. Çünkü İslâm, insanlara öncelikle, neye nasıl iman edilmesi gerekiyorsa, ona öylece iman etme mükellefiyeti getirmiştir. Yüce Kitabımız Kur'anı Kerim, muhataplarını lekesiz, sağlam ve makbul bir inanç zeminine çekmek için itikat konusuna oldukça yoğun bir vurgu yapmıştır. Zira herşeyin temeli inançtır ve inanç konusunda ortaya çıkan en küçük bir eksiklik veya yanlışlık, insanın Allah'a (Celle Celalûh) sığınırız bütün amellerinin ziyan olmasına yol acar ve onu ebedî hayatında hüsrana sürükler.

İman edilmesi gereken konuların başında hiç şüphesiz ki Allah Tealâ'ya (Celle Celalûh) iman gelir. Bu da. Allah Tealâ'ya imanın nasıl olması gerektiği konusunda Kur'an ve sahih Sünnet'te yer alan hususları eksiksiz ve yanlışsız bir şekilde bilmeyi ve iman binasını bu bilgi ve bilinç üzerine bina etmeyi kaçınılmaz kılar.

İTİKADÎ BOŞLUK UÇURUMA GÖTÜRÜR


İnandığı gibi yaşamak

İtikat, dinin temel inanç değerlerine kalbî bağlılık ve inanmak demektir. İman ve itikat aynı şey olup Allah'tan başka ilah olmadığına, Hz. Muhammed (s.a.v.)'in Allah'ın kulu ve elçisi olduğuna şahadet etmekle başlar. İslam dinindeki iman esasları "amentü"de formülize edilmiştir.

Müslümanlar, Allah'a, Meleklere, Kitaplara, Peygamberlere, Ahiret Gününe ve Kadere; hayır (iyilik) ve şerrin (kötülük) Allah'tan olduğuna inanırlar. Nitekim Rabbimiz; "Sana isabet eden iyilik Allah'tandır, sana isabet eden kötülük de nefsindendir" (Nisa, 4/79) buyurur.

Yani kötülük, günahın sebebiyledir, ben de onu sana günahın sebebiyle takdir ettim buyurmaktadır. Keza Allah şöyle buyurur: "Size isabet eden her musibet, ellerinizle işlediklerinizden dolayıdır." (Şura, 42/30). Ayrıca Kuran'ı Kerim ve hadislerde bildirilen bütün gerçekler, beyan edilen hususlar, Müslümanlar için esastır.
İnanç değerleri, insan davranışının temelini oluşturur. İnandığınız gibi yaşamazsanız yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız. Bilindiği üzere her insanın temel değerlerini oluşturan, benimsediği hususlar söz konusudur. Temel itikadî konular, aslında bütün ilahi dinlerde aynıdır. Çok az bazı detay noktalarda farklılık vardır. Ancak İslamiyet, en son ve en mükemmel dindir. Bütün dinlerde Allah ve Ahiret inancı, imanın temelini oluşturur.

HZ. PEYGAMBER VE O’NA İTTİBA-1



Hz. Peygamber'e iman etmek farzdır. Hz. Peygamber (s.a.v)'e iman etmek İslam'ın erkanından birisi, imanın da şartlarından bir şarttır. Bundan dolayı her müslümanın O'nun Allah tarafından gönderilmiş bir elçi olduğuna şehadet etmesi, O'nun Rabbinden getirdiği her şeyi tasdik etmesi ve O'ndan gelen bütün sözleri ve fiilleri kabul ederek, O'nu hayatında kendisine örnek alması gerekir.

Hz. Peygamber'i sevmek, her mümin için en gerekli taatlardan biridir. Zira sevgili Peygamberimiz (s.a.v), Buhari ve Müslim'in Enes b. Malik (r.a)'den rivayet ettikleri bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:

"Sizden birinize ben, annesinden, babasından, çocuklarından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadığım müddetçe tam iman etmiş olamaz."(1)

Bu zikretmiş olduğum hadis-i şerif başka bir rivayette şöyle nakledilmiştir:

"Sizden birinize ben, kendi nefsinden, annesinden, babasından, çocuklarından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadığım müddetçe tam iman etmiş sayılmaz."

PEYGAMBERİMİZ’İ TANIMA VE O’NA İTTİBA -I-

Sözlük anlamı olarak iman; kesin olarak inanmak, herhangi bir şeyi kabul edip onaylamak, tasdik etmektir. Terim olarak ise; Allah (c.c.) ve Rasûlü’nün koymuş olduğu hükümlerin kalp ile tasdik edilmesi ve dil ile ikrar edilmesidir.(1)

İmanın altı şartı vardır. Bunlar; Allah’tan başka ilah olmadığına, O'nun bir olup şeriki (ortağı) bulunmadığına, meleklerine, kitaplarına, Peygamberlerine, âhiret gününe, kaza ve kadere kesin olarak inanmaktır.(2)

Görüldüğü üzere imanın altı esasından biri de peygamberlere imandır. Cenâb-ı Hakk, insanlara zatını tanıtıp onları razı olduğu istikamet yoluna hidayet etmek üzere peygamberler göndermiştir. Diğer iman esaslarının tam olarak anlaşılabilmesi, ancak hak ile gönderilen bu peygamberlerin doğru bir şekilde tanınıp bilinmesi ile mümkündür.

Peygamber ve peygamberlik, dinin bir unsurudur. Zira bir kimseyi peygamber kılan husus, Allah’tan almış olduğu vahiy ile ortaya konan dini ve o dinin hükümlerini diğer insanlara tebliğ etmektir.

Ahiret Gününe İnanmanın Faydaları


Âhiret gününe inanmak insana sorumluluk duygusu kazandırır. Sorumluluk duygusu taşıyan bir insan davranışlarına dikkat eder.

Âhirete inanmak demek; öldükten sonra tekrar dirileceğimize ve dünyada yaptığımız işlerden Allah'ın huzurunda hesap vereceğimize, iyilik yapanların mükâfat göreceklerine, kötülük işleyenlerin cezalandırılacaklarına inanmak demektir. Bu inanç insanı kötülük yapmaktan sakındırır, iyiliğe ve doğruluğa yönelterek ahlâk ve fazilet sahibi yapar. Bu inanca sahip insanlardan meydana gelen bir toplumda hiç kimse başkasına zarar vermez, herkes birbirinin hakkına saygı gösterir, elinden geldiğince iyilik yapar. Bu davranışlar kişiler arasında karşılıklı olarak sevgi ve güven duygularını geliştirir.

Âhirete inancı olmayanlar, ölüm anında gerçekleri görecek ve Allah'ın emirlerini yapmak için dünya hayatına geri dönmek isteyeceklerdir. Ancak iş işten geçmiş olduğu için bu istek kabul edilmeyecektir.

Ahirete iman etmenin insana kazandırdıkları



1. ÇOCUKLAR
Ölüm, çocukların körpe dimağında çok büyük yaralar açar. Ahirete iman olmazsa, çok sevdiği, birlikte oynadığı arkadaşının ölümü çocuğu çok sarsar. Sevdiği arkadaşını toprağın altında böceklerin yediğini, bir daha onu hiç görmeyeceğini düşünür, dehşete kapılır. Annesinin, babasının veya kardeşinin ölümüyle daha da sarsılır. Fakat ahirete iman imdada yetişse, kendisine verilen telkinlerle üzüntü yerine sevinç hisseder. Ahirete iman sayesinde kendisine söylenilen sözlerin tesiriyle şöyle der: “Kardeşim veya arkadaşım öldü. Cennetin bir kuşu oldu. Bizden daha iyi yaşar. Orada istediği her yeri uçarak dolaşır, istediği her şeyi yer, içer. Annem öldü, fakat Allah’ın rahmetine gitti. Beni cennette yine kucağına alıp sevecek. Ben de orada sevgili anneceğimi göreceğim.”

2. YAŞLILAR
İnsan gençken ölümün genç ihtiyar ayırt etmediğini fazla düşünemeyebilir, kendinden uzak görebilir. Fakat ihtiyarladıkça ölümün habercisi olan beyaz kıllar ve hastalıklar ona her an ölümü hatırlatır. Eğer ahirete iman olmasa, yaşlı birinin durumu, idamlık bir mahkuma benzer.

Ehl-i kıble ve ehl-i sünnet olmak için


Sual: Günah işleyen müslümanlara kâfir denir mi, onlara lanet edilir mi?

CEVAP
Günah işleyen müslümana kâfir denmez. Çünkü Ehl-i sünnete göre, bir insan günah işlemekle kâfir olmaz. Bazı bid'at fırkaları, günah işleyene, kendileri gibi düşünmeyen müslümanlara kâfir demek sapıklığında bulunmuşlardır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mümine kâfir diyenin, kendisi kâfir olur.) [Buhari]

Müslümanım diyen, kelime-i şehadet söyleyen kimseye kâfir denmez. Bir savaşta, kelime-i şehadet getiren birisini öldüren kimseye, Resulullah efendimiz, (Kelime-i şehadet söyleyen kimseyi niçin öldürdün?) buyurdu. O da, dili ile söylüyordu ama kalbi ile inkâr ediyordu dedi. (Kalbini yarıp da baktın mı?) diyerek onu tekdir buyurdu.

Onun için mümine kâfir demekten, ona lanet etmekten sakınmalıdır! Lanet, sahibine döner. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kul, lanet ettiği zaman, lanet edilen buna müstahak değilse, kendine döner.) [Beyheki]

İmanda, itikadda tek mezhep vardır


Sual: İtikadda kaç mezhep vardır?

CEVAP
İmanda, itikadda tek bir mezhep vardır. Bu mezhep Ehl-i sünnet vel-cemaat mezhebidir. Çünkü İslamiyet, bütün insanlara yalnız bir tek imanı ve itikadı emretmektedir.

Bu imanın esaslarını ve nasıl itikad edileceğini, bizzat Peygamber efendimiz aleyhisselam tebliğ etti. İnsanlara, kendilerini ve herşeyi yaratan Allahü teâlâyı haber veren Peygamberimiz, Allahü teâlâya, Onun yarattıklarına ve Onun emir ve yasaklarına imanın nasıl olacağını da bildirdi.

Muhammed aleyhisselama ve Onun bildirdiklerine, temiz, dürüst ve hakiki bir iman, ancak Onun bildirdiğini tam ve hiç şüphesiz kabul edip inanmakla, hepsini beğenmekle mümkün olur. Bu hususta çok az, kıl kadar da olsa bir ayrılığın, Ondan ayrılmak olacağı meydandadır. Böyle bir ayrılığa düşenlerin kendilerini haklı çıkarmak için öne sürecekleri dini, siyasi, beşeri, içtimai, fenni.. v.s. gibi sebeplerin hiçbir kıymeti yoktur. Çünkü İslamiyet her ne suret ve sebeple olursa olsun, imanda ve itikadda ayrılığa asla izin vermemekte, yasaklamaktadır.

Mürted Olmaktan Korkmalı

Sual: Mürtedlik hakkında kâfi bilgi verir misiniz?

CEVAP
Müslümanlıktan ayrılıp, kâfir olana veya ana-babası müslüman olup da, kendisi müslüman olmayana mürted denir. Müslüman evladı oldukları halde, Müslümanlıktan haberleri olmadığından ve hiçbir din âliminin kitabını okumadıklarından ve anlamadıklarından, yalnız bir lutfe, bir teveccühe ve dünyalığa kavuşmak için ve akıntıya kapılmış olmak için, Müslümanlığı beğenmeyenler, ilerlemeye engel diyenler de mürteddir.

Yeni müslüman olan kimsenin veya akıl-baliğ olan müslüman evladının, önce Kelime-i şehadet söylemesi, bunun manasını öğrenip inanması, sonra, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında yazılı olan itikadı öğrenip, bunlara inanması, daha sonra da İslam’ın beş şartını ve helal-haram olan şeyleri öğrenmesi, bunlara inanıp uygun yaşaması gerekir. Bunları öğrenmek ve uymak gerektiğine inanmayan, önem vermeyen mürted olur. Yani kelime-i şehadet getirerek müslüman olduktan sonra, tekrar kâfir olur.

Bir Hristiyana Cevaplar

Sual: Bir hıristiyanın ekteki sorularına cevap verir misiniz?

CEVAP
Bu Hıristiyan (1914’de kıyamet kopacak) diyen Amerikalı C. Russell’in kurduğu hıristiyan mezhebine mensuptur. Russelciler, böyle suallerle zihinleri bulandırmak istiyorlar. Fakat, dinini bilen hiçbir müslüman hıristiyan olmaz. Dinden habersiz kimseler, herhangi bir dine girebilirler. Bunun için (Müslüman cahil kalınca, Hıristiyan da, ilim sahibi olunca dinini terk eder) sözü meşhurdur.

Russelci hıristiyan soruyor:
Sual: 1- Hakiki din İslam ise, hangi mezhebidir? Hakiki din nasıl anlaşılır, meyveleri nelerdir?

CEVAP
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

SAHİH BİR İTİKAD NASIL OLMALI?

İman, İslam binasının temelini oluşturmaktadır. İman olmadan hiçbir amel Allah katında makbul değildir.

İslam'da ilk önce iman gelir. İman, her Müslümanın öncelikle sahip olması gereken bir özelliktir. Dolayısıyla Müslümanın en değerli varlığı imanıdır diyebiliriz. Çünkü insan, dünyada huzur ve saadete, ahirette ebedi mutluluğa ancak imanla kavuşabilir. Ancak, son nefese kadar imanı korumak ve ahirete bu imanla gitmek gerekir.

İman ve inanç çok önemli olduğu için Kur'an'da, Mekke döneminde inen ayetlere baktığımızda, tamamen inançla ilgili prensipleri açıkladığını görmekteyiz. Mekke döneminde hüküm ayetlerinin çok az olduğu, hükümle ilgili ayetlerin genellikle Medine'de inmeye başladığı görülmektedir.

Yani, ancak inançla ilgili prensipler açıklanıp da insanların zihinleri yanlış, batıl ve hurafe düşüncelerden temizlendikten sonra Medine döneminde ibadetlerle ilgili ayetler inmeye başlamıştır.

HERŞEYDEN ÖNCE DOĞRU İTİKAD

Sual: Hangi hallerde Ehl-i kıbleye [namaz kılana] kâfir denir?

CEVAP
Din kitaplarında bildiriliyor ki:
1- İmam-ı a’zam ve imam-ı Şafii, Ehl-i kıble olana kâfir denilmez buyurdu. Bu söz, Ehl-i kıble olan, günah işlemekle kâfir olmaz demektir. 72 fırka, Ehl-i kıbledir. İctihad yapılması caiz olan açıkça anlaşılamayan delillerin tevillerinde yanıldıkları için, bunlara kâfir denilmez. Fakat, zaruri olan ve tevatür ile bildirilmiş olan din bilgilerinde ictihad caiz olmadığı için, böyle bilgilere inanmayan, sözbirliği ile kâfir olur. Çünkü, bunlara inanmayan, Resulullaha inanmamış olur. İman demek, Resulullahın Allahü teâlâ tarafından getirdiği, zaruri olarak bilinen bilgilere inanmak demektir. Bu bilgilerden birine bile inanmamak küfür olur. (Milel-nihal tercümesi)

2- 72 bid'at fırkası, namaz kıldığı ve her ibadeti yaptığı halde, bir kısmı mülhiddir. Dinde icma ile bildirilen bir inanışı veya bir işi inkâr eden, kâfir olacağı için, La ilahe illallah Muhammedün Resulullah dese ve her ibadeti yapsa ve her günahtan sakınsa da, artık buna ehl-i kıble denmez. (Hadika)

“Sizi boş yere mi yarattık?”

Bir arkadaş “ Hiçbir şey kendiliğinden olamayacağı için Allah’a inanıyorum, ama dinlere, peygamberlere, ahirete inanmıyorum” diyor. Buna ahiretin varlığını nasıl inandırabilirim?

CEVAP

Arkadaş sözünde samimi değildir. Çünkü Nasreddin Hocanın, doğduğuna inanıyorsun da öldüğüne niye inanmıyorsun dediği gibi, “Ben öğrenciyim ama, öğretmene, derse, imtihana inanmam denir mi? Ben kanuna inanırım ama, savcıya, mahkemeye inanmam denir mi?