Zehirli | Konular | Kitaplar

ibadet

Din, İnananların Her Şeyine Karışır mı?

İlk insan Hz. Adem ile birlikte, din de dünyaya gelmiştir. O günden bugüne dünyada dinsiz bir dönem olmamıştır. Dinsiz fertler ve topluluklar olmuştur ama, dünya hiçbir zaman bütünüyle dinsiz olmamıştır. Atamız Adem ile anamız Havva'nın, cennetteki misafirlikleri sona erip de esas imtihan sahası olan dünyaya gönderildiklerinde, Hak Teala bundan sonrası için olacakları haber vererek. "(İyi bilin ki) size benden bir hidayet geldigi zaman, kimler benim hidayetime uyarsa, artık onlara bir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. İnkar edip ayetlerimizi yalanlayanlar ise, cehennem halkı olacaklardır ve orada ebedi kalacaklardır." (Bakara, 38-39) buyurmuştur. Bunun manası şudur: "Artık dünyadasınız ve gerektiği zamanlarda siz insanlara Allah'dan ne yapacağınızı bildirecek peygamberler ve kitaplar gelecektir. Bunlara uyduğunuz takdirde, korku ve üzüntü yaşamazsınız. Uymazsanız âkıbetiniz ateştir."

MODERN İSLAMCI KADINSI SÖYLEM

Batılılaşma serüveninde geldiğimiz son aşama, İslam'ın, bizzat onu talep edenler eliyle dönüştürülmesi vakıasının yaşandığı bir garip süreç. İslam'ın Müslümanlar'dan esirgediğini (!) Batı'dan ithal düşünce kodları sayesinde keşf ettik. Bu "tartışma dışı" zeminde ayağımız yer tuttuktan sonra sıra "özgürlük", "eşitlik"… gibi kavramlarla çatışma teşkil eden Kur'an ve Sünnet nasslarına geldi.

Bu paragrafı okuyan "İslamcı kadınsı söylem" sahiplerinin, "İslam'ın Müslümalar'dan esirgediği" ifadesi üzerinde odaklanacağında kuşku yok. "Eğer kadınıyla erkeğiyle Müslüman bireylerden esirgenen bir şeyler varsa, onu esirgeyen İslam değil, onun kaynaklarını "geleneksel" bakış açısıyla yorumlayan Ulema/Fukaha'dır" diyecekler. Bunu da "Din'in tarihsel ve evrensel okunuşu" başlığı altında dile getirilen "Batı kaynaklı" tesbitlere yaslanarak yapacaklar çaktırmadan. Bu yolun kıvrımları "İslam başka, Şeriat başkadır" ya da "Sabit Din, Dinamik Şeriat"dan geçerek "Çağdaş İslam"a kadar uzanacak tabii olarak.

SAHİH BİR İTİKAD NASIL OLMALI?

İman, İslam binasının temelini oluşturmaktadır. İman olmadan hiçbir amel Allah katında makbul değildir.

İslam'da ilk önce iman gelir. İman, her Müslümanın öncelikle sahip olması gereken bir özelliktir. Dolayısıyla Müslümanın en değerli varlığı imanıdır diyebiliriz. Çünkü insan, dünyada huzur ve saadete, ahirette ebedi mutluluğa ancak imanla kavuşabilir. Ancak, son nefese kadar imanı korumak ve ahirete bu imanla gitmek gerekir.

İman ve inanç çok önemli olduğu için Kur'an'da, Mekke döneminde inen ayetlere baktığımızda, tamamen inançla ilgili prensipleri açıkladığını görmekteyiz. Mekke döneminde hüküm ayetlerinin çok az olduğu, hükümle ilgili ayetlerin genellikle Medine'de inmeye başladığı görülmektedir.

Yani, ancak inançla ilgili prensipler açıklanıp da insanların zihinleri yanlış, batıl ve hurafe düşüncelerden temizlendikten sonra Medine döneminde ibadetlerle ilgili ayetler inmeye başlamıştır.

ÜÇ VELİNİN DİLİNDEN RAMAZAN VE ORUÇ

Mah-i mübarek hakkında nice velilerin ne güzel ifadeleri vardır. Biz, Seyyid Abdülkadir Geylani, İmam Gazali ve İmam Rabbani hazretlerinin Ramazan hakkında yazdıklarını bir arada sunmak istedik. Felek çarklarını durdurana kadar kabirlerine nur-u Rahmet yağsın inşallah.

İmam Gazali

· “Ayet-i Celile’de; “Sabredenlere verilecek ecirler hesapsızdır”

(Zümer;10) buyrulmuştur. Oruç ise sabrın yarısıdır. Onun mükâfatı takdir ve hesaba gelmez.”

· Malumdur ki oruçtan maksat; takva ulaşmak için, biraz acıkmak ve şehveti kırmaktır. Mideyi akşama kadar bekletip acıktırdıktan ve akşam üzeri bol ve nefis yemeklerle karşısına çıktıktan sonra, kuvvetinin artıp, şehvetinin çoğalacağı ve eski hâli ile bırakılsaydı harekete geçmeyen şehvetlerinin bu suretle harekete geçmiş olacağı da meydandadır.”

· Kalbi ile göğsü arasındaki yemek torbasını şişiren, melekût âleminin esrarını müşahede etmekten men edilmiştir.

AKIL VE MUTEZİLE

Sual: Mutezile fırkasının akıl hakkındaki görüşü nedir? Akıllı daha mı çok sevap kazanır?

CEVAP
72 sapık fırkadan biri olan mutezile, aklı ön plana almış, aklın almadığı, Sırat köprüsü, kabir azabı, Cennette Allahü teâlâyı görmek gibi birçok hususu inkâr etmiştir. Aklın yolu bir demiş, kendi aklını esas almıştır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Yetmiş iki fırkaya ayrılacak ümmetimin içinde, dini aklı ile ölçen kadar zararlısı yoktur. Neticede, helale haram, harama da helal demiş olurlar.) [Taberani]

Akıl ile ahiret bilgileri ölçülmez. Fakat aklın dindeki yeri büyüktür. Aklı olmayanın dini yoktur. Akıllının ibadetine daha çok sevap verilir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(İki kişiden birinin kıldığı namaz, ötekinden efdal olur. Zira, o ötekinden daha akıllıdır. Akıl ise vera ile alakalıdır.) [İbni Sünni]

İBADETLER VÜCUDA MÜSPET ENERJİ TOPLUYOR

Rus bilim adamları araştırmış, namaz kılanın aura dediğimiz enerjisinin çok sağlamlaştığını, parladığını ve kortizon değerlerinin arttığını görmüşler. Abdest alırken kolun yıkandığında kolların damarlarının açıldığı görülmüş. Yüzünü yıkadığında çevremizden alınan olumsuz enerjilerin suyla temizlendiğini görmüşler. Elinizi kaldırıp enerji menbaı olan güney cihetine dönüp "Döndüm kıbleye" dediğinizde bir anda kilitleniyorsunuz, yani şarteli açıyorsunuz. Elinizi bağladığınızda etrafınızdaki bütün canlılar bu enerji kalkanından bedeninize girmeye başlıyor. Sonra, "Rahman v Rahim olan Allah'ın adıyla" diye kapıyı açıyorsunuz, içeriye girdiğiniz an açılan kapıdan bütün müsbet enerjiler bedeninize geliyor, bedende bir ısınma oluşuyor. Minareler sivridir, enerji kabul eder, enerji bırakır, insan bedeni de bir antendir. Kainattan, kozmozdan gelen müsbetleri kabul eder, aynı zamanda da düşüncelerimizle onu kozmoza ilahi menbaa, yani kompitür merkezine, Hablullah ipiyle gönderir.

ŞEYTANIN İBADET HİLELERİ

1- Engelleme
Şeytan ilk olarak insanın ibadetine engel olmak ister. Eğer Cenab-ı Hak kendisin şeytandan korursa, şu sözlerle şeytanı reddeder:

“– Ben ibadete gerçekten muhtacım. Çünkü bu fani dünyada sonsuz olan ahiret hayatı için mutlaka azık hazırlamam gerekir!”

2- Erteleme:

Birincisinde başarılı olamayan şeytan sonra:
“Acele etme, ileride yaparsın, daha yaşın çok genç!” diyerek ibadeti ertelemeyi, geriye atmayı emreder. Allah’ın yardımı ile onu:

“– Ecelim benim elimde değil. Eğer bugünün işini, ibadetini yarına ertelersem peki yarının işini ne zaman yapacağım? Zira her gün için yapılacak yeterince iş vardır...” diyerek onu reddeder.

3- Acele

Müslümanın Hayatında Namaz İbadetinin Önemi

İman sahibi bir insan ibadetlerine gösterdiği titizlikle kendini belli eder. Allah (cc)’ın farz kıldığı namaz, oruç, abdest ibadetlerini yaşamı boyunca şevkle sürdürür. Allah (cc) salih Müslümanların ibadet şevkini pek çok ayetiyle haber vermiştir. Bu ayetlerden biri şu şekildedir:

Ve onlar-Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir. (Rad Suresi, 22)

Namaz, müminlere hayatları boyunca sürdürmeleri emredilen, vakitleri belirlenmiş bir ibadettir. İnsan unutmaya ve gaflete düşmeye müsait bir varlıktır. İradesini kullanmayıp kendini günlük olayların akışına kaptırırsa asıl dikkatini vermesi ve aklında tutması gereken konulardan uzaklaşır. Allah (cc)'ın her yönden kendisini sarıp kuşattığını, her an kendisini izlediğini, işittiğini, yaptığı her şeyin hesabını Allah (cc)'a vereceğini, ölümü, cennetin ve cehennemin varlığını, kaderin dışında hiçbir olayın meydana gelmeyeceğini, karşılaştığı her şeyde, her olayda bir hayır olduğunu unutur. Gaflete düşerek, hayatının gerçek amacını aklından çıkarabilir.

HADİS KÖŞESİ

Peygamber Efendimiz (sav)'in Namaz ve Abdest ile İlgili Sözleri

Câbir radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Beş vakit namazın benzeri, sizden birinizin kapısı önünden akıp giden ve her gün içinde beş defa yıkandığı bol sulu bir ırmak gibidir."

(Müslim, Mesâcid 284)

Osman İbni Affân radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kim güzelce abdest alırsa, o kimsenin günahları tırnaklarının altına varıncaya kadar bütün vücudundan çıkar."

(Müslim, Tahâret 33. Ayrıca benzer rivayetler için bk. Nesâî, Tahâret 84; İbni Mâce, Tahâret 6)

Osman İbni Affân radıyallahu anh şöyle dedi: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i benim şu abdestime benzer şekilde abdest alırken gördüm. Sonra da şöyle buyurdu: "Bir kimse bu şekilde abdest alırsa geçmiş günahları bağışlanır. Onun namazı ve mescide kadar yürümesi de fazladan kazanç sayılır."

(Müslim, Tahâret 8. Benzerleri içi bk. Ebû Dâvûd, Tahâret 50; Nesâî, Tahâret 84; İbni Mâce, Tahâret 6)

Kandiller,Üçaylar Ve Diğer Bazı Hususlarda Bir Açıklama

BEYAN - Mayıs-Haziran 1999


I- Kandil geceleri

Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan "Üç Aylar ve Faziletleri Üzerine" başlıklı yazısında Prof. Dr. Süleyman Ateş, Receb ve Şa'ban aylarında oruç konusunda Hz. Peygamber (s.a.v)'in tutumunu belirttikten sonra sözü kandil gecelerine getirmekte ve şöyle demektedir: "Üç ay ardı ardına oruç tutmak veya Kandil geceleri adıyla Receb ve Şa'ban ayalarının bazı gecelerini kutlamak sünnet olmadığına göre bid'attir. Kadir gecesi dışında Hz. Peygamber'in herhangi bir geceyi diğerlerinden farklı biçimde kutladığı hakkında herhangi bir rivayet yoktur. (...) Kadir Gecesi dışındaki Kandil geceleri, Hz. Peygamber'den hayli zaman sonra bazı zahidlerin uygulamalarıyla gelenek haline gelmiştir."

Ancak Ateş'in burada bir çelişkiye düştüğü görülmektedir. Zira yukarıya aldığımız cümlelerden önce, Şa'ban ayının 15. gecesi (Berât gecesi) hakkında Hz. Ali (r.a)'den gelen bir rivayeti aktarmış ve hakkında herhangi birşey söylememiş, sadece sözünü ettiğimiz hadisten sonra şöyle demiştir: "Hz. Aişe'den Peygamber'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Yüce Allah, Şa'bân'ın orta gecesinde en yakın göğe iner; Kelb kabîlesi koyunlarının tüylerinin sayısından daha çok kimseyi affeder." Senedi zayıf olan bu rivayet, dinde kanıt olamaz."

NAMAZIN DERİN BOYUTU VE MESNEVİ

(Hz.Mevlânâ´nın Mesnevi Tercümesinin Cild II, s. 188-190, Beyit: 2143-2175 nolu beyitlerinden alıntı yapılmıştır.)

Ey imam, namaza başlarken Allâhu ekber demenin mânâsı şudur: ?Allâh´ım, biz senin huzûrunda kurban olduk.? Kurban keserken Allâhuekber dersin işte, öldürülmeye layık olan nefsi kurban ederken de bu söz söylenir. O esnada beden İsmail, can da Halîl İbrahim gibidir. Can, bu semiz bedenin hevâ ve hevesini kesmek için tekbîr getirince Beden şehvetlerden, hırslardan kurtulur, namazda ?Bismillahirrahmânirrahîm? demekle kurban olur gider. Namaz kılanlar, kıyâmette olduğu gibi, Allâh´ın huzûrunda saflar halinde dururlar, sorguya, hesap vermeye, yalvarmaya koyulurlar.

Namazda gözyaşı dökerken ayakta durmak, kıyâmet günü dirilerek, kabirlerden kalkıp mahşer yerinde Allâh´ın huzûrunda ayakta durmağa benzer. Cenâb-ı Hakk; ?Sana verdiğim bu kadar mühlet içinde ne yaptın? Ne kazandın, ve bana ne getirdin?? diyecek. Ömrünü ne ile, ne işlerle, ne gibi ibâdetlerle, ne iyilikler yaparak harcadın, bitirdin? Sana verdiğim rızkı, kuvveti, gücü ne ile yok ettin? Gözünün nûrunu nerede tükettin? Beş duygunu nerelerde kullandın?

Hadis-i Şeriflerde Ramazan'ın Fazileti

Ramazan ayı dinimizce yüce ve kutsal kabul edilmiş bir aydır. On bir ayın sultanıdır. Onun bu kutsiyet ve fazileti Kur´an-ı Kerim´de ve hadis-i şeriflerde belirtilmiştir. Sevgili Peygamberimiz bir Şaban ayının sonunda Ramazan ayına girerken ashabına hitabederek Ramazan ayının kutsiyet ve faziletini şöyle belirtmiştir:

- Ey insanlar! Yüce ve mübarek bir ayın gölgesi üzerinize bastı.
O ayda bir gece vardır ki bin aydan daha hayırlıdır.
Allah o ayda oruç tutmayı farz kıldı. Geceleyin ibadet yapmayı (terâvih namazı kılmayı) nâfile kıldı.
O ayda bir hayır işleyen kimse diğer aylarda bir farz işlemiş gibi olur.
O ayda bir farz işleyen ise diğer aylarda yetmiş farz işlemiş gibi sevap alır.
O, sabır ayıdır. Sabrın karşılığı ise cennettir.
O, yardımlaşma ayıdır.
O ayda müminin rızkı bollaştırılır.
O ayda kim bir oruçluyu iftar ettirirse bu, günahlarının bağışlanmasına ve cehennemden kurtulmasına sebep olur.

Efendimiz Aleyhisselâtu Vesselâm'ın Nurlu İkliminde Berat Gecesi Ve Faziletleri

Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem efendimiz şöyle buyurmuşlardı:

"Recep, Allah’ın ayıdır. Şaban, benim ayımdır. Ramazan, ümmetimin ayıdır” .

Mübarek Recep ayının ardından gelen Şaban ayı Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ayıdır. Bu mübarek ayın değerini bilerek, ibadetlerimizi yapmalı, alemlerin Rabbinden af dilemeliyiz.

Şaban ayının önemli özelliklerinden biri Beraat gecesi gibi müstesna bir gecenin bu ayın içinde bulunmasıdır.

Ebu Hüreyre Radıyallahu And’dan rivayet edildiğine göre: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem efendimiz şöyle buyurmuştur:

—“Şaban ayının on beşinci gecesinin ilk vaktinde Cebrail (a.s) bana geldi; şöyle dedi:
—“Ya Muhammed, başını semaya kaldır. Sordum.
—“Bu gece nasıl bir gecedir? Şöyle anlattı:
—“Bu gece, Allah-u Teala, rahmet kapılarından üç yüz tanesini açar. Kendisine şirk koşmayanların hemen herkesi bağışlar. Meğer ki, bağışlayacağı kimseler büyücü, kahin, devamlı şarap içen, faizciliğe ve zinaya devam eden kimselerden olsun. Bu kimseler tövbe edinceye kadar, Allah-u Teala onları bağışlamaz.

Efendimiz Aleyhisselâtu Vesselâm'ın Nurlu İkliminde Şaban-ı Şerif Ve Faziletleri

İlâhî feyz ve bereketin yeryüzünü şenlendirdiği bu mübarek ay, mü'minler için en kârlı ve kazançlı fırsattır. Çünkü Şâban'ın değer ve kıymetini arttıran en önemli tarafı, diğer aylara göre (Ramazan hariç) yapılan her amelin ve ibadetin sevabının üç yüz kattan fazla oluşudur.(1)

Diğer vakitlerde kılınan bir rekât namazın sevabı on ise, Şaban ayında üç yüzden fazladır. Okunan her bir Kur'ân harfi için üç yüz Cennet meyvesi vardır.

Yine bu ihsan ve bağış ayı olan günlerde amel defterimizin sevap hanesine kaydettirdiğimiz ibadetler, her an şeytan ve nefsin fırlattığı gaflet, vesvese ve şüphe oklarına birer kalkan vazifesi görerek gerçek huzurumuzun kaynağı olur. Çünkü farkında olmadan veya bir anlık gaflet sonunda işlediğimiz hatâ ve kusurların keffareti olabilecek hasenat ve iyilikler en bereketli şekilde bu günlerde elde edilmektedir. Ayrıca bu ibadetler ileride hücumuna maruz kalabileceğimiz günahlar için de bir siper hüviyetini taşır.

Resul-i Ekrem Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam diğer aylara göre bu ayda daha çok ibadet ve taatte bulunurlardı.

"Şaban benim ayımdır."

ZAHİR İLE BATIN ÇATIŞIR MI?

İslâm tarihinin belli dönemlerinde, İslâm’ın zahirî hükümlerini öğreten medrese ile, batınî edebini öğreten tasavvuf ehli arasında tartışmalar yaşanmış, bazen de haksız yere birbirlerini incitmişlerdir. Günümüzde de benzer tartışmalara rastlamak mümkündür. Her ki grup da haklı olduklarını ve bunu din adına yaptıklarını söylüyorlar. Eğer her iki grup da haklı ise bu çekişmenin sebebi ne olabilir?

Bugüne değin Ehl-i Sünnet çizgiden kopmamış zahir ehli ile batın ehli arasında olagelen çekişmeler iyi incelenirse görülecektir ki, birbirine zıt olan ve çekişen dinin zahir ile batın ilmi değil, bu ilimlere sahip olduklarını söyleyen bazı kimselerin ıslah olmamış nefisleridir.

Bazıları zahir ilmi ile batın ilmini ayrı düşünür, ikisini birbirine zıt görür, bunun için batın ilminin reddedilmesi gerektiğini söyler. Bazıları da asıl olanın batın ilmi olduğunu, zahirin şekil, resim ve temsilden ibaret bulunduğunu, zahirdeki ilim ve ibadetlerin ancak avam halkı ilgilendirdiğini, hali ileri ve yüksek olanların bu tür sorumluluklardan kurtulduğunu söyleyerek dinin temelini oluşturan zahiri ilimleri ve amelleri terk eder. Üzülerek belirtelim ki, her iki grup da İslâm aleminde büyük fitne ve yıkıma sebep olmuşlardır.

Birinci grup Kur’an ve Sünnet üzere kurulu tasavvufu inkâra kalkmış, ikinci grup ise tasavvufu kötü emellerine malzeme yapmıştır.