Zehirli | Konular | Kitaplar

MÜNAFIKLARA KARŞI GÖSTERİLECEK TAVIR


Ey peygamber, kafirlere ve münafıklara karşı cihad et ve onlara karşı 'sert ve caydırıcı' davran. Onların barınma yeri cehennemdir. Ne kötü bir dönüş yeridir o. (Tahrim Suresi, 9)

Münafıklara karşı nasıl bir tavır takınılacağı, Kuran'da çok üzerinde durulan bir konudur. Mümin, ihtiyaç duyduğu herşeyi Kuran'dan öğrendiği gibi, bu konuda nasıl davranması gerektiğini de yine Kuran'dan öğrenecektir.

Kuran'da müminlere tavsiye edilen, örnek verilen tavır şöyledir: Müminler münafıkları asla dost edinmemekte, birlikte oldukları süre içinde onları Kuran'la uyarıp korkutmakta, eğer yapılan öğütler bir fayda vermiyorsa da onları, kendi aralarından uzaklaştırmaktadırlar. Ancak bu noktada münafıklar hakkında son kararı verecek olan kişi, elbette ki Allah'ın elçisidir. Allah elçisi vasıtasıyla münafıklar arasında en doğru hükmün verilmesini sağlar. Onlara karşı takınılacak tutumla ilgili ayetleri sırayla inceleyelim.

1) Sırdaş edinmemek:

Ey iman edenler, Allah'ın kendilerine karşı gazaplandığı bir kavmi veli (dost ve müttefik) edinmeyin; ki onlar, kafirlerin mezar halkından umut kesmeleri gibi, ahiretten umut kesmişlerdir. (Mümtehine Suresi, 13)

Kitabın başından beri, Kuran ayetleri doğrultusunda yapılan tariflerden anlaşıldığı gibi, münafıklar hiçbir şekilde dost ve sırdaş edinilecek kişiler değillerdir. Allah'ı dost edinmeyen ve dolayısıyla Allah'ın da onları dost edinmediği bu kişileri sırdaş edinenler, ancak gerçek bir imana sahip olmayan ya da henüz iman kalplerine tam olarak yerleşmemiş kişiler olabilir.

Allah'ın bu konuyla ilgili olarak bildirdiği ayetler, müminleri her an münafıklara karşı dikkatli olmaya sevk etmektedir. Kendilerine karşı nefret duyan, onların dağılıp gitmelerini ve başlarına sıkıntı gelmesini isteyen münafıklara karşı müminlerin her zaman temkinli davranmaları ve onları hiçbir konuda sırdaş edinmemeleri gerçekten de son derece önemli bir konudur.

2) Aralarında adaletle hükmetmek:

Onlar, yalana kulak tutanlardır, haram yiyicilerdir. Sana gelirlerse aralarında hükmet veya onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirecek olursan, sana hiçbir şeyle kesin olarak zarar veremezler. Aralarında hükmedersen adaletle hükmet. Şüphesiz, Allah, adaletle hüküm yürütenleri sever. (Maide Suresi, 42)

Allah'ın yukarıdaki ayette bildirilen hükmünün uygulanması, ancak kavmin başında olan elçiye mahsustur. Elçi, münafıkların arasında ya dilediği şekilde hükmeder, ya da onlardan yüz çevirir.

3) Öğüt alacaklarsa öğüt vermek:

İşte bunların Allah kalplerinde olanı bilmektedir. O halde sen, onlardan yüz çevir, onlara öğüt ver ve onlara nefislerine ilişkin açık ve etkileyici söz söyle. (Nisa Suresi, 63)

Ayette de görüldüğü gibi Kuran'da, münafıklara etkileyici öğütlerde bulunulması tavsiye edilmektedir. Bu, onların yaptıklarının farkına varmaları ve pişman olmaları ihtimali açısından önemli ve etkili bir yöntemdir. Ancak burada asıl olan, pişman olmaları ihtimaline karşılık hatırlatmaların yapılmasıdır. Sonuçta öğüt almadığı sürece, bu kişi din ahlakına karşı savaş açmış bir kişidir. Bu nedenle, onları dost edinmemek ve onlardan yüz çevirmek gerektiği de asla unutulmaması gereken bir konudur.

Bilinmelidir ki, müminler bu kişilere ibadet kastıyla, belki düzelirler diye öğüt verirler. Ancak şu da kesindir ki, verilen her öğüt, bundan yüz çeviren, kaçınan münafığın cehennemdeki azabını arttırır. Münafığa verilen öğüt bir nevi Allah'ın onlara kurduğu bir tuzaktır. Müminlerin içinde bulunmakla, gizli işler çevirmekle kendilerini 'uyanık' zanneden münafıklar, müminlerle beraber oldukları sürece aldıkları her öğüdün cehennemde kendileri için kat kat azap olacağını asla kavrayamazlar. Ve bu şekilde müminlere zarar vermek için tuzaklar kurarken kendi elleriyle ebedi bir tuzağa düşmüş olurlar.

4) Öğüt almıyorlarsa onları daha fazla uyarıp-korkutmamak:

İnsanlara iyiliği emredip, onları kötülükten men etmek her müminin görevidir. Ancak bunun bir sınırı vardır. Allah, öğüt verilen kişinin öğüde kapalı olması durumunda, ona artık daha fazla birşey söylenmemesini buyurmaktadır:

Şu halde, eğer 'öğüt ve hatırlatma' bir yarar sağlayacaksa, 'öğüt verip hatırlat.' Allah'tan 'içi titreyerek korkan' öğüt alır-düşünür. 'Mutsuz-bedbaht' olan ondan kaçınır. (A'la Suresi, 9-11)

Nitekim, münafıkların inkarlarında ve azgınlıklarında kararlı olmaları halinde, onları uyarıp-korkutmak bir fayda sağlamayacağı için müminlerin de bu konudaki tavırları onları 'kendi hallerine bırakmak' olacaktır.

5) Onlarla mücadele etmek, sert ve caydırıcı davranmak:

Ey peygamber, kafirlerle ve münafıklarla cihat et ve onlara karşı sert ve caydırıcı davran... (Tevbe Suresi, 73)

Bu, Allah'ın münafıklarla ilgili çok önemli bir tavsiyesidir. Allah'a verdikleri sözü tutmayan, yalan söyleyen ve kalplerinde fısk ve isyanı barındıran münafıkların, müminlerden sert ve kararlı bir tavır görmeleri, onlar üzerinde caydırıcı bir rol oynamaktadır. Çıkaracakları muhtemel fitnelere karşı uyanık olmak, bunların önceden önlemlerini almak, bu kişileri zamanında teşhis ederek zarar veremeyecekleri şekilde 'elleri kolları bağlı' hale gelmelerini sağlamak müminlerin en önemli görevidir. Müminler her dönemde münafık tehlikesine karşı uyanık olmak ve bu şekilde kalplerinde hastalık bulunan bu kişilerin hastalıklarını ortaya çıkararak onları deşifre etmek ve böylece insanları onlardan sakındırmakla yükümlüdürler; nitekim böyle de yaparlar.

Gereken her türlü önlemi almak, fitne çıkarmalarına asla izin vermemek aynı zamanda, onların ardından gelecek olan diğer münafıklara da bir ihtar niteliğinde olur.

6) Müminlerle birlikte mücadele etmelerine izin vermemek:

Münafıklar, asla müminlerle birlikte mücadele etmezler. Bu onların, Allah'tan gereği gibi korkmamaları, dünyevi hırslara tutkun olmaları ve inkarcılara büyük bir hayranlık duymaları nedeniyledir. Geride kalmayı, müminlerden ayrı bir hayat yaşamayı seçtikleri için de Allah, Peygamberimiz (sav)'e münafıkların bir daha müminlerle beraber mücadele etmelerine izin vermemeyi emretmektedir:

Bundan böyle, Allah seni onlardan bir topluluğun yanına döndürür de, (yine savaşa) çıkmak için senden izin isterlerse, de ki: "Kesin olarak benimle hiçbir zaman (savaşa) çıkamazsınız ve kesin olarak benimle bir düşmana karşı savaşamazsınız. Çünkü siz oturmayı ilk defa hoş gördünüz; öyleyse geride kalanlarla birlikte oturun." (Tevbe Suresi, 83)

7) Onları mümin topluluğundan uzaklaştırmak:

(Musa) Dedi ki: "Ya senin amacın nedir ey Samiri?" Dedi ki: "Ben onların görmediklerini gördüm, böylece elçinin izinden bir avuç alıp atıverdim; böylelikle bana bunu nefsim hoşa giden (bir şey) gösterdi." Dedi ki: "Haydi çekip git, artık senin hayatta (hakettiğin ceza: "Bana dokunulmasın") deyip yerinmendir." Ve şüphesiz senin için kendisinden asla kaçınamayacağın (azab dolu) bir buluşma zamanı vardır. Üstüne kapanıp bel bükerek önünde eğildiğin ilahına bir bak; biz onu mutlaka yakacağız, sonra darmadağın edip denizde savuracağız." (Taha Suresi, 95-97)

Hz. Musa'nın kavmin içinde fitne çıkaran Samiri'ye yukarıdaki ayetlerde anlatılan tavrı, münafıklara karşı alınması gereken çok yerinde bir önlemdir. Zira münafıklar müminlerin arasında fitne çıkarmaya, kendileri inkara saptıkları gibi müminleri de inkara zorlamaya çaba harcamaktadırlar. Bunu başaramasalar bile müminleri psikolojik olarak yıpratmaya çalışırlar. Böyle bir durumda bu kişiler için yapılacak en akıllıca tavır, onları salih müminlerin arasından uzaklaştırmaktır.

8) Onlara uymamak:

Şu halde, sen bundan dolayı davet et ve emrolunduğun gibi doğru bir istikamet tuttur. Onların heva (istek ve tutku)larına uyma... (Şura Suresi, 15)

Münafığa itaat etmek, ona uymak birçok zararı da peşinden getirecektir. Allah'ın razı olacağı tavırları bırakıp münafıklara uyan kişi aslında şeytana uymuş olur. Şeytana uyanlar da ancak onun fırkasıdır ve dünyada da ahirette de asla kurtuluş bulamazlar. Bu nedenle Allah böyle bir tehlikeye karşı müminleri uyarmakta, münafıkların hevalarına uymak gibi bir davranışta bulunmaktan onları men etmektedir.

9) Verdikleri eziyet ve sıkıntıya aldırış etmemek:

Müminlerin velisi, koruyucusu, gözeticisi Allah'tır. Zorda ve sıkıntıda olduklarında Allah'tan yardım dilerler, sabredip, tevekkül ederler. Münafıklardan kaynaklanan bir eziyete de aynı şekilde sabredip, Allah'a tevekkül eder, vermeye çalıştıkları eziyetin kendi başlarını sarması için dua ederler. Onların hileli düzenleri müminler üzerinde etkisizdir. Bu nedenle Allah, onların yapıp ettiklerine aldırış etmemeyi zira tüm yapıp ettiklerinin etkisiz ve hükümsüz olduğunu belirtmektedir:

Sözleşmelerini bozmaları nedeniyle, onları lanetledik ve kalplerini kaskatı kıldık. Onlar, kelimeleri konuldukları yerlerden saptırırlar. (Sık sık) Kendilerine hatırlatılan şeyden (yararlanıp) pay almayı unuttular. İçlerinden birazı dışında, onlardan sürekli ihanet görür durursun. Yine de onları affet, aldırış etme. Şüphesiz Allah, iyilik yapanları sever. (Maide Suresi, 13)

Şimdi sen, 'aldırış etmeksizin onlardan yüz çevir' ve: "Selam" de. Artık onlar bileceklerdir. (Zuhruf Suresi, 89)

10) Onlarla sevgi ve dostluk bağı kurmamak:

Münafıklar şeytanın dostudurlar, onu veli edinmişlerdir. Dolayısıyla mümin şeytandan nasıl sakınıyorsa, münafıklardan da o derece uzak durur. Münafıkların Allah'a ve dine düşman olmaları nedeniyle, müminler de onları düşman edinir ve kalplerinde onlara karşı büyük bir öfke duyarlar. Nitekim Allah müminleri, din konusunda kendileriyle savaşanları dost edinmekten şöyle men eder:

Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost edinmenizden sakındırır. Kim onları dost edinirse, artık onlar zalimlerin ta kendileridir. (Mümtehine Suresi, 9)

11) Onlardan sakınmak:

Münafıklar sürekli olarak müminlerin aleyhinde bir mücadele sürdürürler. Müminlerle beraber oldukları sürece sinsice faaliyetlerine devam ederler. Mümin topluluğundan ayrılırlarsa da bu sinsi mücadelelerine uzaktan devam ederler. Dolayısıyla şeytandan sakınıldığı gibi münafıklardan da sakınmak, ateşten uzak durur gibi onlardan uzak durmak, müminlerin güvenliği ve huzuru açısından son derece önemlidir. Allah müminlere, eğer sakınırlarsa münafıkların kendilerine hiçbir zarar veremeyeceğini vadetmiştir. Ayette şöyle buyrulur:

Size bir iyilik dokununca tasalanırlar, size bir kötülük isabet ettiğindeyse buna sevinirler. Eğer siz sabreder ve sakınırsanız, onların 'hileli düzenleri' size hiçbir zarar veremez. Şüphesiz, Allah, yapmakta olduklarını kuşatandır. (Al-i İmran Suresi, 120)


Konular