Zehirli | Konular | Kitaplar

Hz.İsa'nın Sözlerinde Kin ve Nefret Unsurları

Hristiyan misyonerleri dinlerini yaymak üzere propaganda yaparlarken ençok Hristiyanlığın sevgi, saygı, şefkat ve merhamet dini olduğunu ileri sürerler. Bu iddialarını ispat etmek için İncillerden bu iddiayı destekleyen özel pasajları seçip bunları örnek olarak gösterirler. Mesela: "Biri gelip bir yanağına vurursa öbür yanağını da çevirip ona da vurmasını sağla"; "Dostlarını sevdiğin gibi düşmanlarını da sev" gibi ifadelerin arkasına saklanan Hristiyan misyonerleri, bu dinin ve incillerin, tamamı ile sevgi, saygı, şefkat ve merhamete dayalı olduğu intibaını uyandırmaya çalışırlar. Halbuki İncillere kısaca bir göz attığımız zaman durumun hiç de misyonerlerin dediği gibi olmadığını kolayca görürüz. Evet incillerde sevgi, saygı, şefkat ve merhamet ile ilgili bazı ifadeler vardır, ancak bunlar incillerde çok az bir yer kaplamaktadırlar. Gerek incillerde ve gerekse Kitâb-ı Mukaddesin diğer bölümlerinde kin, nefret, düşmanlık ve intikam duyguları öylesine çok yer kaplamaktadır ki, bunlar sevgi ve şefkat ile ilgili olarak mevcut olan birkaç satırın etkisini tamamen yok etmektedir.

Dört İncilde ve Yeni Ahidin diğer kitaplarında yer alan kin ve intikam duygusu aşılayıcı pasajlar yüzünden Hristiyan dünyası bir türlü savaşsız edememektedir. Asırlarca süren Haçlı Seferlerinin kaynağı, İnciller ve Pavlos'un Mektuplarıdır. Haçlı Seferleri sırasında Hristiyan ordusu, sadece Hristiyan olmayanlara saldırmamış, bunların yanısıra sefer sırasında gelip geçtikleri yerlerdeki Hristiyan halka da zulüm ve işkenceler yapmışlardır.

Hristiyan batı dünyası kan dökme ve zulüm ihtirasını muharref İncillerden almıştır. Çünkü İncillerde Hz. İsa'nın şöyle söylediği iddia edilmektedir: "Ben dünyaya ateş almaya geldim, eğer şimdiden tutuşmuşsa daha ne isterim...Dünyaya selamet getirmeye mi geldim sanıyorsunuz? Size derim ki hayır; fakat daha doğrusu ayrılık getirmeye geldim. Çünkü bundan sonra bir evde beş kişi olacak, üçü ikiye, ikisi de üçe karşı ayrılacaklar". Luka İncilinde geçen bu pasaja göre Hz. İsa, yer yüzüne sevgi ve şefkat getirmeye değil, aksine ateş atmaya, fitne fesat çıkarmaya, insanlar arasına ayrılık sokmaya, beş kişilik bir toplulukta dahi tesânüd ve ahengi yoketmeye gelmiştir.

İncillere göre Hz.İsa, barıştan yana bir kimse değildir, incillerde o, kılıç ve savaş çığırtkanlığı yapan bir kimse olarak takdim edilir. Matta'da bu durum açıkça görülmektedir. "Yer yüzüne selamet getirmeye geldiğimi sanmayın, ben selamet değil, fakat kılıç getirmeye geldim." Naklettiğimiz bu ifadeler bizzat incillerde yer almaktadır. Asırlardan beri bu duygularla beslenen Hristiyan batı dünyası, bu duyguların etkisi ile kendi aralarında on yıl, yirmi yıl, otuz yıl, hatta yüzyıl süren savaşlar yapmışlar ve sürekli olarak kan dökmüşlerdir. Hristiyanlar kılıçla, silahla insanları yoketmeyi, mahvetmeyi muharref İncillerden ilham alarak ve Hz.İsa'nın direktifleri doğrultusunda gerçekleştirmişlerdir. incillerin naklettiğine göre Hz.İsa, kendisine inanmayan, yani Hristiyan olmayan insanları ölü olarak kabul etmektedir. Dolayısı ile ölü mesabesinde olan insanları öldürülmesinde hiçbir mahzur yoktur.

Bu konuda Matta İndlinde şu ifadeye rastgeliyoruz: "Şakirtlerden bir başkası İsa'ya dedi: Ya rab! bana izin ver, önce gideyim ve babamı gömeyim, fakat İsa ona dedi: Benim ardımca gel, ölüleri bırak, kendi ölülerini gömsünler". Hz. İsa'nın, babası ölen öğrencinin, babasının cenazesini kaldırmak üzere izin istemesine karşılık ona vermiş olduğu bu cevap ve gerekli izni vermeyişi İncillerdeki insan sevgisinin mahiyetinin ne olduğunu açıkça göstermektedir. Ayrıca bu olay, hem Hz.İsa'nın (Muharref İncillere göre) ana babaya karşı sevgisizliğini ortaya koymakta, hem de "Bırak ölüleri, kendi ölülerini gömsünler" demek sureti ile kendisine inanmayan, yani Hristiyan olmayan insanları ölü saydığını ispat etmektedir.

Muharref İncillerde şekillenen bu kin ve nefret, Hz.İsa'mn çarmıha gerilmesi hikayeleri ile zirveye ulaşmıştır. Dört İncilin de son kısmında yer alan çarmıha gerilme hikayesi, Hristiyanların kalbinde Hristiyan olmayan insanlara karşı, özellikle Yahudi ve Putperestlere karşı sönmez bir kin, buğz ve nefret duygusu uyandırmakla kalmamış, aynı zamanda Tanrı'ya karşı bir isyan ve galeyan meydana getirmiştir. Muharref İncillerdeki okudukları satırlardan, "Eloî, Eloî lama sabaktanî" (Tanrım, Tanrım! Niye beni terkettin) diye çarmıha gerildiği sırada Allah'a isyan eden Hz.İsa'yı, ellerinden, ayaklarından ve başından çivilerle ağaçlara çakılmış, orada susuzluktan ve acıdan inliyor olarak tasavvur eden Hristiyanlar, İncillerin takdim ettiği Hz. İsa'nın hissettiklerinin aynısını hissederek Allah'a isyan etmekte ve Hz.İsa'nın intikamını almak üzere bütün dünyayı ateşe vermekten çekinmemektedirler. Her pazar günü ayin için kiliselere götürülen küçük çocuklar, çarmıha gerilmiş İsa tasvirlerini gördükçe daha o yaşlardan itibaren, kalpleri İsa düşmanlarına karşı kin ve nefretle dolmakta ve onlar büyüdükçe kalplerin-deki bu kin ve nefret de onlarla birlikte büyümektedir. Hz. İsa'nın çarmıha gerilmesi olayı, bir yandan onu çarmıha gerenlere karşı kin ve nefret duygusu uyandırırken, öbür yandan çarmıhta İsa'yı terkeden Allah'a karşı şuur altında (Hz.İsa'yı çarmıhta terketmesi yüzünden) bir isyan ve nefret duygusu uyandırmakta ve Hristiyanları, Allah'ın Hz. İsa'ya karşı bir haksızlık yaptığı hissine sevketmektedir.

Hristiyanlıktaki "Ekmek Şarap Ayini" de Hristiyanların şuur altlarına gizli bir sadizm ve kan dökücülük duygusunu yerleştirmektedir. Şarabın, Hz. İsa'nın kanını, ekmeğin de onun etini temsil ettiğini İnciller haber verdiğine göre, Ekmek Şarap Ayininde bir yandan et yendiği, öbür yandan kan içildiği duygusunu yıllarca hissederek büyüyen Hristiyan çocuklar, insan öldürmekten ve kan dökmekten korkmaz hale gelmektedirler. Kiliselerde sürekli olarak İsa'nın etini yediğini ve kanını içtiğini hayal eden her Hristiyan, artık İsa'nın intikamını almak için kan dökmekten ve insan öldürmekten asla çekinmez olmaktadır.

M.S. ilk asırlarada Hristiyanlara yapılan zulüm ve iş-kencelere mukabil, Hristiyanların, M.S. dördüncü asırdan itibaren başlatıp günümüze kadar sürdürdükleri zulüm ve işkencelerin, savaşların ana kaynağı, onların Kitâb-ı Mukaddesidir. Çünkü kin ve nefret sadece incillerde ve Yeni Ahidin diğer kitaplarında değil, hemen hemen Kitâb-ı Mukaddesin bütün kitaplarında işlenen ana mevzu durumundadır.

Hristiyanlığm bugünkü şeklini almasında en büyük pay sahibi olan Pavlos'un, bütün risalelerinde kin ve nefret kusulmaktadır. Pavlos, Romalılara yazmış olduğu mektubunda günahkârların katledilmesine şöyle fetva vermektedir: "Bütün haksızlık, kötülük, tamah ve şerirlikle dolmuş olarak, haset, katil, zina, hile, huysuzluk ile dolu, kötülük söyleyenler, zemmamlar, Allah'ın menfurları, küstah, kibirli, övünü-cü, kötü şeyler mucidi, ana babaya itaatsiz, anlayışsız, sözünde durmaz, tabii sevgiden mahrum ve merhametsizdirler.

Bu gibi şeyleri işleyenler ölüme müstehaktırlar".
Pavlos'a göre sayılan günahları işleyenleri öldürmek gerekir. Yine Pavlos, Titus'a yazmış olduğu mektupta şöyle söylemektedir: "Nizamsız, boşboğaz, aldatıcı birçok kimseler, bilhassa sün-netlilikten olanlar vardır, onların ağzını kapatmak lazımdır...Onlardan kendilerinin peygamberi olan biri demiştir: 'Giritliler daima yalancı, kötü canavarlar, tembel oburlardır.' Bu şehadet gerçektir...Fakat murdar olanlara ve imansızlara hiçbir şey temiz değildir". Pavlos burada açıkça Hristiyan olmayan imansızların murdar olduğunu, onların hiçbir şeylerinin temiz olmadığını iddia ettiği gibi, Girit halkını hedef alarak onlar hakkında başka bir şahsın söylemiş olduğu sözlerin doğru olduğunu, yani Giritlilerin yalancı, kötü canavarlar olduklarını ifade etmektedir. Hz. İsa'nın Kudüs şehrini hedef almasına benzer şekilde Pavlos da Girit adasını ve Giritlileri hedef almaktadır.

Pavlos'un, diğer mektuplarında da insanlar hakkında aşağılayıcı karanlık tablolar çizdiği görülmektedir. Pavlos'a göre "İnsanlar, kendilerini seven, parayı seven, övünücü, mağrur, küfürbaz, ana babaya itaatsiz, nankör, murdar, şefkatsiz, imansız, iftiracı, nefsine mağlup, azgın, iyilik düşmanı, hain, inatçı, kibirli, zevki Allah'tan ziyade seven, takva sureti-ni gösterip, onun kuvvetini inkâr edenlerdir". Pavlos'un bu ifadesine bir de Hz. İsa'nın şu ifadesini eklediğimiz zaman Hristiyanlığın insanlara bakış açısını tam olarak tesbit etmiş oluruz. Muharref İncillere göre Hz. İsa şöyle söylemektedir: "Benden evvel gelenlerin hepsi haydut ve hırsızdır". Pavlos'un dediklerine paralel olarak İncillerde Hz.İsa'ya nisbet edilen bu sözler, herşeyi açığa çıkarmaktadır.
Şimdi insafla sormak lazımdır: Kadınları, ellerinde hiçbir delil olmadığı halde cadılıkla suçlayıp ateşte yakan, ruh ve akıl hastalarını, vücutlarına cin girdiği düşüncesi ile asırlarca sopa ile tedavi etmeye çalışan, kiliseye karşı geldikleri iddiası ile bazı masum insanları engizisyon mahkemelerinde sorgusuz sualsiz ölüme mahkum eden bu dinin, yukarıda aktarılan pasajları gördükten sonra sevgi, bağış ve şefkat dini olduğunu söylemek mümkün olabilir mi?

Batılı bazı araştırmacılar, İncillerde ve Kitâb-ı Mukaddes'in diğer bölümlerinde ekilmiş bulunan bu kin ve nefret tohumlarını görmezlikten gelerek eserlerinde Hristiyanlar ve Hz. İsa hakkında masum sevgi ve şefkat hikayelerine yer vermektedirler. Onlara göre Hz. İsa bir psikiyatristtir, o sevgi ve şefkat sembolüdür. Bütün insanları anne sevgisi ile sevmektedir. O, Bütün Hristiyanlara anne sevgisi ile sevmeyi, karşılıksız olarak sevmeyi öğretmiştir. Çocuklar anne ve babadan ne kadar nefret ederlerse etsinler, anne ve babanın çocuklara karşı sevgisi nasıl azalmıyorsa, Hz. İsa'nın da insanlara karşı olan sevgisi aynı şekilde azalmıyormuş. Dolayısı ile bütün Hristiyanlar da Hz. İsa'nın bu karşılıksız sevgisi gibi bir sevgiye sahip imişler. Ernest. M. Ligon, Hristiyan ahlâkına yerleştiğini ve Hristiyan şahsiyetini oluşturduğunu iddia ettiği bu psikolojiye şöyle bir misal vermektedir :

"Hristiyan bir ailenin çocuğu olan Bradley, zaman zaman annesine yardım ettiği için, yapmış olduğu yardımların karşılığını istemek üzere sabah kahvaltısı için sofraya oturunca, annesinin tabağına katlanmış bir kağıt parçası koyar. Annesi sofraya gelip oturunca kağıdı alır ve okur. Pusulada şunlar yazılıdır : Annenin Bradley'e olan borcu için :

Siparişleri getirdiği için 0.25
İyi hali için 0.10
Müzik dersi aldığı için 0.10
Ekstralar için 0.10
Toplam 0.55

Kağıttaki yazıyı okuyan anne hiçbir şey söylemez. Ancak öğle yemeğinde anne, oğlu Bradley'in tabağına 0.55 dolarla beraber bir pusula bırakır. Bu defa pusulada annenin şöyle bir listesi yer almaktadır :
Bradley'in anneye borcu için:

İyi halinden dolayı 0.00 dolar
Kızıl hastalığı esnasında ona baktığı için 0.00
Elbise, ayakkabı, eldiven ve oyuncaklar için 0.00 " "
Ona hazırladığı yiyecekler ve odası için 0.00 " "
Toplam olarak Bradley'in anneye borcu 0,00 " "
Pusulayı okuyan Bradley ağlayarak annesinin boynuna sarılır ve 'Elli beş senti geri al ve bana sevgini ver' diyerek ona yalvarır".

Yukardaki satırların yazarı Ernest Ligon'a göre Hristiyan şahsiyetinin Bradley örneğinde görülen böyle bir sevgi üzerine kurulmasında Hz. İsa'nın sunmuş olduğu sevgi mesajının büyük bir katkısı vardır. Herhalde yazar İncilleri hiç okumamış, Yeni Ahit sayfalarında imansızlarla birlikte günahkârların da öldürülmeleri gerektiğini belirten satırları hiç görmemiştir. Özellikle Hz.İsa'nın annesine, "anne" diye hitabetmeyip, "Kadın, benden sana ne!" diyerek yaptığı hakaretlere hiç şahit olmamıştır. Hristiyanlığı propaganda etmek amacı ile yazılmış olan eserlerde yer alan Hristiyanlıkta-ki sevgi, Hz. İsa'daki sevgi ve şefkat hikayelerini okuduğumuz zaman sanki bu eserlerin, İncilerde takdim edilen Hz. İsa ve Hristiyanlıktan başka bir İsa ve Hristiyanlıktan bahsettiklerini sanmaya başlıyoruz. Nerede Ernest Ligon'un bahsettiği sevgi ve şefkat timsali Hristiyanlık? Bugün elde mevcut İncillerdeki Hristiyanlık, maddeci, sevgisiz, kin ve nefret duyguları ile dopdolu bir Hristiyanlıktır.


1 yorum

dinler tarihi dersimde çok

dinler tarihi dersimde çok işe yarayacak

07.03.2009 - misafir