Zehirli | Konular | Kitaplar

Dinlerarası diyalog

Dinlerarası Diyalog Ve Misyonerlik Faaliyetleri

Özellikle son yıllarda ülkemizin değişmez gündem maddeleri arasında kendisine sağlam bir yer edinen dinlerarası diyalog ve misyonerlik faaliyetleri, orta ve uzun vadede ülkenin geleceği üzerinde kalıcı ciddi etkiler yapabilecek tabiatı dolayısıyla, karşı karşıya bulunduğumuz handikaplar listesinin başlarına, hatta en başına yerleştirilmelidir.

Zira söz konusu faaliyetler, ülkemizi ve insanımızı "din" ve "kültür" gibi temel varoluş alanlarında zayıflatmayı, kuşatmayı ve son tahlilde teslim almayı hedeflemekte, bu hedefe ulaşabilmek için başta siyaset ve ekonomi olmak üzere birçok enstrümanı etkin biçimde kullanmaktadır.

Bu bakımdan dinlerarası diyalog ve misyonerlik faaliyetleri yürütülürken ön plana çıkarılan "hoşgörü, barış, çoğulculuk, farklılıklara tahammül, İbrahimî dinlerin birliği..." gibi kavramsal gücü olan "masum" ve "sivil" tabirlerin, bu meyanda yalnızca birer "maske" işlevi gördüğünü tesbit etmek durumundayız.

İslâm’ı Tahrif Çabaları

ALLAH'ın, Peygamber vasıtasıyla insanlığa gönderdiği İslâm tektir. İnsanların İslâm'ı anlamalarında, yorumlamalarında çeşitlilik vardır. Allah'ın ve Peygamberin razı olduğu dinî anlayış Kur'ân'a ve Sünnete uygun olanıdır.

Son yıllarda ortaya atılan light İslâm, Müslümanları kandırmak için çıkartılmıştır, bir tuzaktır.

Ilımlı İslâm da böyledir.

İslâm'ın ilerlemesinden, Müslümanların çoğalıp güçlenmesinden çok korkan kâfirler ve münâfıklar işlerine gelen, kendilerine zarar vermeyecek olan ehlî/evcil bir İslâm türetmek istiyorlar.

Ilımlı, light, evcil İslâm türetme hareketi ilâhî ve münzel gerçek İslâm'ı bozma, değiştirme, tahrif etme maksadına yöneliktir.

İslâm bize nasıl ulaşmıştır?

1. Kur'ân'la.

2. Sünnetle.

3. Peygambere nurânî bir silsile ile bağlı icazetli ulemâ ile.

Müslüman başka din aramaz

Allah’ın rahmeti her şeyi kuşattığına ve rahmeti gazabını geçtiğine göre, gayri Müslimleri de sevmek gerekmez mi? Rahmetinin sonsuzluğu karşısında Allah’ın azabından bahsetmek yanlış değil mi?

CEVAP

İmanın esası buğdi fillah, hubbi fillahtır. Yani Allah dostlarını dost, Allah düşmanlarını düşman bilmektir. Gayri Müslimler Allah’ın düşmanıdır. Allah’ın düşmanlarını sevenin kâfir olacağına dair âyet ve hadis vardır. Allah’ın rahmeti bol olduğu gibi azabı da şiddetlidir. Kur'an-ı kerimde buyuruluyor ki:

(Elbette azabım çok şiddetlidir.) [İbrahim 7]

(Kurtuluşa erenler, Allah’a ve Resulüne itaat edip Allah’tan korkan ve sakınanlardır.) [Nur 52]

Peygamberimize inanmayan mümin olamaz

“Kelime-i tevhidin La ilahe illallah kısmını söyleyen, fakat Muhammedün Resulullah kısmını söylemeyen insanlara da merhametle bakmalı, çünkü ahirette onlar da Allahın sonsuz rahmetine kavuşacak” diyenler çıkıyor. Böyle inanan Müslüman olur mu, Cennete girer mi?

CEVAP: Allahın rahmeti, dünyada herkesedir. Ahirette, gayri müslimlere zerresi yoktur. Allahü teâlâ, (Rahmetim her şeyi kaplamıştır) dedikten sonra, (Rahmetim, benden korkup, haramdan kaçan, zekatını veren ve Kur’ana inananlar içindir) buyuruyor. Daha sonra da resule iman edip uymamızı emrediyor. (Araf 156-158)

Onların dinine uymadıkça

Bazı kimseler, globalleşme adına, tevhid adına, kitap ehli ve bid’at ehli hakkında ya hiç yazı yazmamalı veya gâyet light yazmalı, kâfire açıkça kâfir, fahişeye açıkça fahişe denmemeli diyorlar. Din kitaplarında da, (Hıristiyan ve Yahudi kâfirlerine kâfir dememeli, çünkü onlar, kendilerini kâfir olarak bilmiyorlar) deniyor. Bu ifadeleri ne kadar yumuşatırsak yumuşatalım, kitaplılar [Hıristiyanla Yahudiler] ve kitapsızlar [ateistler] memnun olmaz. Çünkü Kur’an-ı kerimde buyuruldu ki:

Hıristiyanlarla dostluk kurmak

Mektubatı Masumiyye’de buyuruluyor ki: Müminin kâfiri sevmesi üç türlü olur:

1- Onun küfrünü beğenir. Bunun için sever. Bu muhabbet yasaktır. Çünkü onun dininden razı olmuştur. Küfrü beğenen kâfir olur. Böyle muhabbet, imanı giderir.
2- Herkesle iyi geçinmek lazım olduğu için onlarla da iyi geçinilir.
3- İkisi ortasıdır. Onlara meyleder, yardım eder. Dininin bâtıl olduğunu bilerek, akrabalık, iş arkadaşlığı sebebi ile dostluk yapar. Bu sevgi küfre sebep olmaz ise de, caiz değildir. Çünkü bu sevgi, zamanla onun dinini beğenmeye sebep olur. Zaruretsiz gayrı müslimlerle beraber olmak, kiliselerine gitmek, âyinlerine katılmak caiz değildir. Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:

Diyalogcuyu sollayan kişi

Bir yazar, sanki azap ayetleri yokmuş gibi, hep rahmet ayetlerini yazarak, Hıristiyanlara kucak açan diyalogcuları geride bırakıyor. Kitap, sünnet, icma ve kıyasa aykırı olarak, mazlum olarak ölen Hıristiyanların şehit olduklarını söylüyor. Şöyle diyor: (Şirke girmemiş, fakat zulümle ölmüş Hıristiyanların bir nevi şehit olduklarını söylemek ayet ve hadislere aykırı değildir. Çünkü Allah’ın rahmeti her şeyi kuşatmıştır.)

Hz. İsa'nın (a.s.) Zaferi

Yetmiş-seksen yıldır ateizm adına hareket eden komünizmle ne başlı başına İslâm ülkeleri ve ne de Hıristiyan ülkeler baş edebildi. İttifak zaruret olmuştu. NATO, CENTO gibi kuruluşlar da bunun sonucunda doğdu.

Aynı Allah’a inanan insanların inançsızlıkla mücadeleleri bunu gerektiriyordu. Bunu çok iyi hisseden Bediüzzaman, ehl-i îmana da, dindar ruhanîlere de bazı hakikatleri hatırlatma ihtiyacı hissetmişti: “Şimdi ehl-i îman, değil Müslüman kardeşleriyle, belki Hıristiyanın dindar rûhanîleriyle ittifak etmek ve medar-ı ihtilâf meseleleri nazara almamak, niza etmemek gerektir. Çünkü küfrü mutlak hücum ediyor.”1

ÖZÜR DİLEMESİ GEREKENLER

Papa Benedikt, sarf ettiği sözlerle haddini aşmıştır. Tabiî ki özür dilemelidir. Ancak; Papa Benedikt’in dinimize ve peygamberimize hakaret dolu sözlerinin yanında, Aziz Türk milletinden özür borcu olanların sadece Papa olmadığına inanmaktayım. Papa Benedikt, gizlemeye çalışılan Dinlerarası diyalogun ve haçlı batının maskesini düşürmüştür. Hıristiyanlar tarafından bilinen, fakat birilerinin ısrarla gizlemeye çalıştığı “şartlara uydurulmuş misyonerlik” olan Dinlerarası diyalogun gerçek yüzünü dünyaya haykırmıştır. Ama maalesef ülkemizdeki diyalog severler, Papalarını incitmemeye gayret ederek, “yüzeysel tepki" seviyesinde kalmaya özen göstermektedirler.

YAMAN TAKIYYECI!..(4)

Baris Gurusu ve Yaman Takiyyecinin Ümmet-i Muhammed'in evladina dinini, diyânetini ögretilmesi hususunda hiç bir çabasi, gayreti olmamistir. Hâlen de böyle bir gayret ve çaba içinde degildir.

Referans olarak aldigi zât'in da böyle bir gayreti yoktu.

Kendisinin de aralarinda bulundugu; "Hürriyet, musâvat, adalet isteriz", diye diye, Selânik yahudi-mason'larinin öncülük ettigi yikici hareketler neticesi, Devlet-i Aliyye'miz yikilmis, yeni idâre pespese kararlarla eski ile yeni arasindaki bütün köprüleri yikmisti.

Bilen bilir, bilmeyen bir tutam mercimek zanneder

Herhangi bir şey göründüğü gibi değil de başka türlüyse, yani işin içinde başka iş varsa. Orta Anadolular böyle durumlarda şöyle derler: “Onu bilen bilir, bilmeyen bir tutam mercimek zanneder.” Yalnız, bunu herkes söyler de hikâyesini çoğu kimse bilmez. Halbuki, bu sözün enteresan bir hikâyesi vardır. Hikâye şöyle:

Adamın biri, komşusunun hanımına göz koyar. Kadıncağıza, tarlada, bağda, bahçede, nerede rastlarsa ya söz veya hareketleriyle rahatsızlık vermektedir. Kadın, adamdan kurtulamayacağını anlayınca vaziyeti kocasına haber vermiş. Kocası da adamı geriden geriye kollamaya başlamış. Kocanın gayesi, suçüstü yapıp adama iyi bir ders vermek...

Rus Emine ve Müslüman falanlar

Hayret ve dehşetle okuyacağınız aşağıdaki hadise, Sovyetlerin dağılmasından sonra Rusya’ya giden ve şu anda Nijninograt şehrinde ticarethane işleten bir arkadaşımın ağzından.

Hadise, arkadaşımın Müslüman arkadaşıyla onun sonradan Müslüman olan, 20-22 yaşlarında Emine ismindeki hanımıyla ilgili. Emine ismini, Peygamberimiz’in annesinin ismi olduğu için özellikle seçmiş. Emine’nin kocası Tataristan’ın Kazan şehrinden ve Moskova müftülüğüne bağlı Moskova (İslâmî) İlahiyat okulundan mezunmuş.
Arkadaşımın anlattıkları:

Kapalı yerde söylenen sözler

Alman Adenauer Vakfı’nın tertip ettiği dinî konferanstan bahsettiğim geçen haftaki yazımda, bu vakıfla ilgili bir davadan da bahsetmiş, “Mahkemenin şimdiki safâhatını bilmiyorum” demiştim. Kendileriyle ilgili meseleleri çok iyi takip ediyorlar ki, yazının çıktığı gün, aynı vakıftan arayıp mahkemenin beraat kararını göndererek beni bilgilendirdiler. Takdir edilecek bir tavır.

Bahse konu dava, 2002 senesinde doğrudan bu vakfa yönelik değil, bazı Alman kurumlarının temsilcileriyle, bazı Türk vatandaşları aleyhine açılmış. Dördüncü duruşmadan sonra ise, oybirliğiyle beraat kararı verilmiş...

Bu bilgiden sonra konferanstaki konuşmalara geçelim.

İslam'ı sevdiriyoruz derken yapılanlar

Şimdi hayatta olmayan sözüm ona bir şeyh, eski Hıristiyan, yeni Müslüman müridleri hakkında, “İslâm’dan soğumasınlar diye onlardan namaz ibadetini kaldırıverdim” demişti.

Zamanımızdaki bazı arkadaşların söz ve tavırları bana bunu hatırlatıyor. Bu arkadaşlarım diyorlar ki, “Yahu kardeşim, bize müsaade edin de şu Yahudi ve Hıristiyanlara İslâm’ı biraz sevdirelim.”

Bunların İslâm’ı sevdirmeleri de şeyhin yaptığına benziyor. Şöyle diyerek sevdiriyorlar:

- Cennete sadece biz Müslümanlar girmeyeceğiz ki! Siz Yahudi ve Hıristiyanlar da cennete gireceksiniz.

ABD ve Almanya’nın yeni savaş yöntemleri

1982 yılına kadar Amerika Birleşik Devletleri dış ülkelere doğrudan müdahale
ediyordu.
1. ve 2. Dünya Savaşlarında ve son olarak da Vietnam Savaşı’nda olduğu
gibi ülke dışına kendi askerini göndererek, “yeni dünya düzeni”ni
yürütüyordu.
Bu savaşların bedeli ise binlerce askerin ölümü olduğundan kendi toplumu
için yıkıcı oluyordu.
1982 yılında Amerika Birleşik Devletleri dış ülkelere karşı düzenlerini
daha zahmetsiz sürdürebilmek için son yılların en önemli yapılanmasına
geçti.
Şöyle ki:1982’de NED (MiLLÎ DEMOKRASi FONU) adında sivil toplum
örgütlenmesinin ana yapısına ait kanun ABD kongresinden geçti ve böylece
yeni bir yapı kurulmuş oldu. Federal hükûmet dışında her şahıs ve