Zehirli | Konular | Kitaplar

HZ. PEYGAMBER VE O’NA İTTİBA-2


1. Peygamberlere İtaat Gereklidir.

Peygamberlerin gönderiliş gayelerinden biri de Onların ümmetlerine güzel birer örnek olmalarıdır. Hz. Peygamber (s.a.v)'i örnek edinmek, her şeyden önce Allah'ın emridir. Zira, Kur'an-ı Kerim'de pek çok ayette Hz. Peygamber'e itaat etmek, Allah'a itaat etmekle denk tutulmuştur. Yüce Allah, Nisa suresinde şöyle buyuruyor: "Rasule itaat eden Allah 'a itaat etmiş olur."(8)

Bu ayette, Allah'ın elçisine itaat edenin Allah'a itaat etmiş olacağı belirtilmektedir. Diğer bir ayette de Allah'ın sevgisine ve mağfiretine nail olabilmek için, Hz. Peygamber (s.a.v)'e tabi olmak emredilmektedir:

"De ki: Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.”(9)

Bu ayetten de anlaşıldığı gibi Allah'ın rızası ve sevgisi Hz. Peygamber (s.a.v)'in sünnetine uymakla elde edilebilir. Bir mü'minin en büyük ideali, kendisini Allah'a sevdirmektir. Yani O'nun rızasını kazanmak, gazabından korunmaktır.

2. Asıl Hedef Allah'ın Rızasıdır.

Aslında kılınan namazlar, tutulan oruçlar, verilen sadakalar, işlenen her çeşit hayır, İslam yolunda tüketilen bütün nefesler tek gayeye bakar; o da Allah'ın sevgisini ve rızasını kazanmaktır. Bunun da tek yolu, Rasulullah (s.a.v)'in sünnetine uymak ve hayatımızı O’nun hayatına benzetmek ve onu örnek edinmektir.

Yüce Allah, küçük-büyük her meselede Hz. Peygamber (s.a.v)'e uymayı, O'nun verdiği hükme razı olup teslim olmayı, imanın gereği saymaktadır:

"Rabbin adına yemin olsun ki, onlar, aralarında ihtilaf ettikleri şeylerde seni hakem kılmadıkça, sonra da içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan senin verdiğin hükme tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe asla iman etmiş olmazlar."(10)

Yüce Allah, bu ayette şu üç noktaya dikkatimizi çekiyor:

1- Her meselede Rasulullah'ın hakemliğine başvurmak.

2- O'nun verdiği hükümden dolayı içimizde hiçbir sıkıntı ve rahatsızlık duymamak.

3- Tam bir teslimiyetle O'na boyun eğmek.

Kur'an-ı Kerim, mü'minlerin mutlak teslimiyetten başka bir tercih haklarının da olmadığını kesin bir ifade ile şöyle haber veriyor:

"Mü'min bir erkek ve kadın için, Allah ve Rasulü bir işe hüküm verdiği zaman, artık onlar için hiçbir tercih hakkı yoktur" (11)

Hz. Peygamber (s.a.v)'in emrine itaat etmemek, O'na sırt çevirmek, Allah'ın emrine isyandır. Hz. Peygamber (s.a.v)'e karşı ortaya konan her duygu ve hareket, aslında Allah'a karşı gösterilmiş demektir.

Kur'an'da bazı ayetlerde Hz. Peygamber (s.a.v)'e isyan, hüsran ve bedbahtlık sebebi olarak gösterilmektedir.

"Peygamberin emrine aykırı hareket edenler, başlarına büyük bir felaket gelmesinden veya kendilerine çok acıklı bir azabın isabet etmesinden sakınsınlar”(12)

Nisa suresinde ise aynı husus şöyle dile getirilir:

"Kim kendisine doğru yol belli olduktan sonra Peygambere karşı çıkar, mü'minlerin yolundan başka bir yola giderse, onu o yolda yapayalnız bırakırız ve onu cehenneme sokarız! Cehennem ne kötü bir yerdir.”(13)

Hz. Peygamber (s.a.v)'e tabi olup, O'nu örnek edinmek hususunda bizzat Rasulullah'ın söylediği birkaç hadisi de hatırlayalım. Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmaktadır:

"Kim bana itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur. Kim de bana isyan ederse, Allah'a isyan etmiş olur.”(14)

Buhârî'nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte ise, Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmaktadır:

"Bütün ümmetim cennete girecektir, ancak yüz çevirenler müstesna! Dediler ki:

- Ey Allah'ın Rasulü yüz çeviren kimdir?

- Kim bana itaat ederse cennete girer. Bana isyan edene gelince o, yüz çevirmiştir."(15)

Peygambere ve getirdiği esas ve prensiplere uymamız, yaratılışımızdaki amaca, kainat planındaki belirlenen yerimize uygun bir yol tutmamız ve ona göre hayatımızı düzenleyip yaşamamız demektir. Zira bizi ilim ve kudretiyle yaratan Yüce Allah, en uygun biçimde yaşamamızı da planlamış ve bu planını da bizlere gönderdiği peygamber ve indirdiği kitap vasıtasıyla bildirmiştir.

Bu dünyada Peygambere itaat etmenin, O'nu örnek edinmenin önemini anlamayıp, O'na itaat etmeyen kişi ahirette pişmanlık duyacaktır. Nitekim Yüce Allah, ahirette bu pişmanlığı duyanların halini bize şöyle açıklamaktadır:

"O gün, zalim, ellerini ısırıp diyecek ki: Keşke ben de O Peygamberle aynı yola girseydim!... Vay başıma! Keşke falancayı dost edinmesem, onu örnek almasaydım"(16)

3. Hz. Peygamber'in Sünnetine Uymak Gerekmektedir:

Müslümanların, her sahada Hz. Peygamber (s.a.v)'i örnek edinmeleri gerekir. Hz. Peygamber (s.a.v)'i örnek edinmek demek, O'nun sünnetine uymak demektir.

Arapça bir kelime olan sünnet; "yol, birinin devamlı gittiği yol, adet, gidişat, hayat tarzı" gibi anlamlara gelir. Terim anlamıyla "sünnet" deyince; "Peygamberimiz (s.a.v)'in söz, fiil ve takrirleri" anlaşılır. Takrir, Arapça'da onay demektir. Peygamberimiz (s.a.v), bilgisi dahilinde yapılan bir davranışa veya söylenen bir söze, karşı çıkmamışsa, bu, O'nun o davranış veya sözü onayladığı, en azından mübah saydığı anlamına gelir. Çünkü insanları, Allah'ın rızasına ters olan her şeyden uzaklaştırmak için görevli olan bir peygamberin üstelik kendisinin her davranışının ashabınca takip ve taklit edildiğini bile bile Allah'ın rızasına ve dine muhalif bir davranış karşısında susması düşünülemez.

Kısaca söylemek gerekirse sünnet; "Peygamber (s.a.v)'in hayat tarzı" demektir. Hayat tarzı, kişinin hayat anlayışının dışa vurmuş şekli demektir. Şu halde Peygamber (s.a.v)'in sünnetinin temelinde O'nun hayat anlayışı vardır. İnsanlar, tarih boyunca, "Ben kimim, nereden geldim, niçin geldim, nereye gidiyorum?" gibi sorulara daima cevap aramışlar ve bu sorulara verdikleri cevaplara göre hayata anlam vermişler, hayat gayelerini buna göre tespit etmişlerdir. İşte Cenab-ı Hakk, gönderdiği peygamberler vasıtasıyla bu soruların doğru cevabını insanlara bildirmiş ve ona göre hayat sürmelerini istemiştir. Sünnet, bir hayat tarzı ise -ki öyledir- bu hayat tarzını gerçek manasıyla idrak etmek, onun arkasındaki hayat anlayışını bilmeye bağlıdır. Bu hayat anlayışını kavrayabilen kişi, şuurlu bir şekilde Hz. Peygamber'in sünnetini yaşayabilir. İşte sünnetin temelindeki bu hayat, bizim itikad, yani iman dediğimiz şeydir. Bu noktada sünnetin inanç ve zihniyet boyutu söz konusudur. Yani Peygamber (s.a.v)'in hayat gayesi ne ise, hayata verdiği anlam nasılsa, O, nasıl bir imana sahipse, müslüman da öyle bir imana sahip olmaya gayret etmelidir. O'nun değer yargılarını aynen benimsemelidir. Müslüman, her şeyden önce Hz. Peygamber (s.a.v)'in iman dünyasını, gönül dünyasını, fikir dünyasını kavramaya ve O'nu örnek almaya çalışmalıdır. Müslüman, Peygamber (s.a.v)'in tevhid anlayışını, nefis ve arzular dahil her türlü maddî ve manevî puta gönülde yer vermeyişini, Allah'a rağmen hiçbir otorite kabul etmeyişini, kulluk şuurunu, Allah sevgisini ve korkusunu, kader ve tevekkül anlayışını, kainatın her yerinde Allah'ın tecellilerini ibretle seyredişini, sebeb-müsebbib anlayışını, uluhiyet anlayışını, değer yargılarını iyi tespit edip, sünneti yaşarken bunları işin temeline koymak ve içine sindirmek zorundadır. (17)

Kur'an'ın beyanına göre yaratılış gayemiz ibadet, yani kulluktur. (18) Peygamberimiz (s.a.v) de hep kulluğunu vurgulayarak ümmetine bu konuda yeterli mesajı vermiştir. Hz. Peygamber (s.a.v) ibadeti, sadece belli zamanlarda yapılan görevler olarak değil, hayatın her anını içine alan bir kulluk ve mesuliyet anlayışı olarak anlayarak, hayatının tamamını ibadete dönüştürmüştür. Müslüman da, dar çerçevede ibadetlerinde; geniş çerçevede bütün davranışlarında kulluk şuuru içinde olarak ihlas, huşû, huzur, ihsan, hamd, marifetullah gibi kulluğun özünü teşkil eden manevî değerlerde Peygamber (s.a.v)'e benzemeye çalışmalıdır.

Rasulullah'ın siyaset, ekonomi, hukuk, ahlak, adab, eğitim, aile hayatı gibi konulardaki uygulamaları, O'nun sünnetinin sosyal boyutunu teşkil eder. Bu yönüyle Hz. Peygamber (s.a.v), hem toplumun lideri, hem de toplumun üyesi olarak, mükemmel bir İslam toplumunun nasıl olması gerektiğini pratik olarak bizlere göstermiştir.

Biz müslümanlar, Peygamberimizin kul hakkına karşı hassasiyetini; kuvvetin değil hakkın hakim olduğu hukuk anlayışını; "Komşusu aç iken tok uyuyan bizden değildir"(19) buyruğundaki sosyal adalet anlayışını; ferdi topluma, toplumu ferde feda etmeyen idare anlayışını; yeryüzünde adaleti hakim kılmayı esas alan i'lây-ı kelimetullah anlayışını; her türlü sömürüyü bertaraf eden ve eşref-i mahlukat olan insanın, insanca yaşamasını hedef alan ekonomi anlayışını; insanın ruh-beden bütünlüğünü bozmadan insan-ı kamil yetiştirmeyi esas alan eğitim anlayışını, kısaca söylemek gerekirse, O'nun toplum hayatında amaçladığı hedefleri ve esas aldığı ilkeleri sosyal hayatımızın temeli haline getirmeliyiz.

Hz. Peygamber (s.a.v)'in örnek ahlakını, ferdî ve sosyal hayatımızın temeline koymalıyız. O'nun şefkatini, merhametini, affediciliğini, müsamahasını, kolaylaştırıcılığını, yardımseverliğini, alçak gönüllülüğünü, dürüstlüğünü, sözüne sadakatini, hilmini, cesaretini, iktisadını, dünyanın geçici menfaatlerine değer vermeyişini, zühdünü, şükrünü, sabrını, azmini, sebatını, tevekkülünü, teslimiyetini, cana yakınlığını, tatlı dilliliğini, inceliğini, zarafetini, vakarını, izzetini, teennisini, yiğitliğini, emanete riayetini, elhasıl burada sayamayacağımız bütün güzel hasletlerini içimize sindirip, karakter haline getirmeyi hayat gayesi edinmeliyiz. Çünkü O Yüce Peygamber (s.a.v), "Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.”(20) buyurarak ebedî risaletin gayesinin ahlakî kemale ulaşmış insan-ı kamil yetiştirmek olduğunu vurgulamaktadır.

Hz. Peygamber (s.a.v)'i gerçekten seven bir müminde bulunması gereken bazı vasıflar vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

1. Hz. Peygamber (s.a.v)'in sünnet-i seniyyesine uymak; O'nun hayat tarzına hayatımızı uydurmak. Nitekim Cenab-ı Allah:

"Andolsun ki Allah'ın Rasulünde sizin için, Allah 'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnek vardır.”(21) buyurmaktadır.

Allah'ın rızası ve sevgisi Hz. Peygamber (s.a.v)'in sünnetine uymakla elde edilebilir. Bir müminin en büyük ideali, kendisini Allah'a sevdirmektir. Yani O'nun rızasını kazanmak, gazabından korunmaktır.

Allah'ı sevenler, "Ben özümü Allah'a teslim ettim, bana uyanlar da öyle”(22) diyen ve bu ilahî emri tebliğ eyleyen Rasulullah’a karşı gelmemek ve onun gibi ihlas ve samimiyetle, "Ben özümü Allah 'a teslim ettim" deyip dininde ve şeriatında O’na ve O’nun öğretim ve bildirilerine uymak ve O’nu örnek almak lazım gelir. Bunun zıddı, "Ben Allah'ı severim, ama emrini dinlemem, O'nun sevdiğini sevmem, O'nu sevenleri, O'nun yolunu gösterenleri, O'nun seçip gönderdiklerini sevmem, onlara benzemek istemem" demektir ki, bu da, "Ben kendimden başka bir şey sevmem, tevhid yolunda yürümek istemem" demektir. Allah'ın Rasulüne uymak istememek, Allah'ı sevmemek ve rahmetinden mahrum olmaktır.

Allah'ın veli kullarından olan Sehl b. Abdullah et-Tüsteri şöyle demektedir:

"Allah'ı sevmenin alameti, Kur'an'ı sevip anlamaktır. Kur'an'ı sevmenin alameti, Rasulullah Efendimizi sevmektir. Rasulullah'ı sevmenin alameti, O'nun sünnetini severek yerine getirmektir."

"Allah'ı, Kur'an'ı, Peygamberi ve sünnetini sevmenin alameti ise, ahireti sevmek ve ona hazırlanmaktır. Ahireti sevmenin alameti, kendini bilip sevmektir. Kendini sevmenin alameti, dünyanın aldatıcı, oyalayıcı yanlarını sevmemektir. Bunun da alameti, insanı amaca ulaştıracak kadar rızkı helal yoldan elde etmektir.”(23)

2. Hz. Peygamber (s.a.v)'in sözünü kabul edip, hükmüne razı olmak. Bir ayet-i kerimede Yüce Allah şöyle buyuruyor:

"Hayır; Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp, sonra da verdiğin hükme karşı, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olamazlar.”(24)

Yüce Allah bu ayette şu üç noktaya dikkatimizi çekiyor:

a. Her meselede Rasulullah'ın hakemliğine başvurmak.

b. O'nun verdiği hükümden dolayı içimizde hiçbir sıkıntı ve rahatsızlık duymamak.

c. Tam bir teslimiyetle O'na boyun eğmek. Kur'an-ı Kerim, müminlerin mutlak teslimiyetten öte başka bir tercih haklarının da olmadığını kesin bir ifade ile haber veriyor:

"Mü’min bir erkek ve kadın için, Allah ve Rasulü bir işe hüküm verdiği zaman, artık onlar için hiç bir tercih hakkı yoktur...”(25)

3. İnsanlar arasında O'nun dini olan İslam'ı yaymak, tevhid bayrağını yükseltmek ve Yüce Allah'ın kesinlikle izin vermediği putperestliği ortadan kaldırmak.

4. İyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak, Allah için, kitabı için, Peygamberi için ve bütün müslümanlar için nasihatte bulunmak. Nitekim Ümmet-i Muhammed'in en hayırlı ümmet olmasının sebeplerinden birinin, iyiliği emretmeleri ve kötülükten sakındırmaları olduğunu Yüce Allah şöyle açıklamaktadır:

"Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten sakındırır ve Allah 'a iman edersiniz...”(26)

5. Hz. Peygamber (s.a.v)'in güzel ahlakıyla ahlaklanmak ve bütün kötü ahlak ve davranışlardan sakınmak.

Çünkü sevgili Peygamberimiz;

"Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim" buyurmaktadır. (27)

Hz. Peygamber'in yolundan gitmek, onun ahlakıyla ahlaklanmakla olacağına göre, herkesin kendisini, yaptıklarını ve kimin yolundan gittiğini ve kimin ahlakıyla ahlaklandığını bilmesi ve kontrol etmesi lazımdır.

İstiklal Marşı Şairimiz:

Ey dipdiri meyyit! İki el bir baş içindir,

Davransana eller de senin, baş da senindir.

demektedir. Gerçekten, eller bizim elimizse ve taşıdığımız baş da bizim diyebiliyorsak, başımızı iki elimizin arasına alıp, biz neyiz ve kimin yolundayız diye düşünmemiz lazımdır.

6. Hz. Peygamber (s.a.v)'e saygı ve hürmet göstermek. Sahabiler (Allah onlardan razı olsun) Hz. Peygamber (s.a.v)'e saygılarından dolayı seslerini O'nun sesinden fazla yükseltmezlerdi. Hz. Peygamber (s.a.v)'e bu derece saygı ve hürmet gösterirlerdi. Nitekim Yüce Allah:

"Ey inananlar, seslerinizi, Peygamberin sesinin üstüne çıkarmayın, birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi onunla da öyle yüksek sesle konuşmayın, yoksa siz farkında olmadan, amelleriniz boşa gider.”(28) buyurmaktadır.

7. Hz. Peygamber (s.a.v)'e daima salat ve selamda bulunmak. Zira Yüce Allah bu hususta şöyle buyurmaktadır:

"Allah ve melekleri, Peygambere salat etmekte (onun şerefini gözetmeye, şanını yüceltmeye özen göstermekte)dir. Ey inananlar! Siz de O'na salat edin, (O'nun şanını yüceltmeye özen gösterin) içtenlikle selam edin (O'na esenlik dileyin)”(29)

Yüce Allah, bu ayet-i kerimede bütün müminlere Peygamberine salat ve selam etmelerini emretmekte ve O'na saygı göstermelerini istemektedir. "Allahümme Salli alâ Muhammed" demek salat, "Esselâmü aleyke eyyühen-nebiy" demek selamdır. Hz. Peygamber (s.a.v)'den rivayet edilen çok sayıda salavat-ı şerife vardır. Bunları okumak, mümkün olduğu kadar çok salat ve selam getirmek, Peygamber (s.a.v)'in sevgisini celb eder, şefaatine sebep olur.

İşte Hz. Peygamber (s.a.v)'i gerçekten seven her müslümanda bu vasıfların bulunması gerekir. Aksi halde insan tam manasıyla imanın meyvesinden istifade edemez ve Hz. Peygamber (s.a.v)'in şefaatine nail olamaz.

*Fırat Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi. msoysaldi@hotmail.com

1- Buhari, İman: 8; Müslim, İman: 69, 70.

2- Buhari, Muhtasar-ı Tecrid-i Sarih Terc, l,31.

3- Al-i İmran 3/31.

4- Müslim, Hac 147.

5- Ahzab 33/21.

6- Haşr 59/7.

7- Necm 53/3-4.

8- Nisa 4/80.

9- Al-i İmran 3/31.

10- Nisa 4/65.

11- Ahzab 33/36.

12- Nur 24/63.

13- Nisa 4/115.

14- Buhari, Cihad 109. İ'tisam. 3; Müslim, İmaret 32-33: Nesai, Biat 27.

15- Buhari İ'tisam, 2. .

16- Furkan 25/27-28.

17- Polat, Selahaddin, "Hz. Peygamberin Sünnetini Anlama ve Sünnete Uyma". İslam’da İnsan Modeli ve Hz. Peygamber Örneği. T.D.V. Yay., Ankara 1995. s. 32.

18- Bkz., Zariyat 51/56.

19- Hakim, el-Müstedrek IV, 167.

20- Malik b.Enes, el-Muvatta, Hüsnü'l-Huluk, 8.

21- Ahzab 33/21.

22- Al-i İmran 3/20.

23- Yıldırım, Celal, İlmin Işığında Asrın Kur'an Tefsiri, Anadolu Yay., İzmir, trs, II, 884.

24- Nisa 4/65.

25- Ahzab 33/36.

26- Âl-i İmran 3/110.

27- Tirmizi, Hüsnü'l-Huluk 8.

28- Hucurat 49/2.

29- Ahzab 33/56.

Kaynak:İlkadım Dergisi


Konular