Zehirli | Konular | Kitaplar

Allah'ı Sevmede Peygambere İtaatin Yeri


İnsanoğlunda çok çeşitli duygular vardır. Bunların en soylusu ve üstünü "sevgi duygusu"dur. Gerçekten, sevmek ve sevebilmek çok zordur. Bundan daha zor olanı ise sevilmektir. İnsan, sevmekten çok sevilmeye muhtaçtır. En üstün sevgi seviyesinde şunu diyebiliriz: Kulun Allah tarafından sevilmesi her çeşit sevginin üstündedir. Bu ise, iyi bir kul olmakla mümkündür. Bundan sonra kulun Allah'ı sevmesi gelir.

ALLAH'ın kulunu sevmesinin bir takım belirtileri olduğu gibi, kulun Allah'ı sevmesinin de belirtileri vardır. Allah'a inandığını söyleyenlerin en kolay iddialarından biri de, Allah'ı sevdikleri yönündeki sözleridir. Ancak bunun bir takım belirtilerle ispatının gerektiği Kur'an ve Sünnetin öğrettiği gerçeklerdendir. Sevdiğini iddia eden her insanın, sevdiğine karşı bir davranış biçiminin olacağı bilinen bir hakikattir.

YARATILIŞ itibariyle üstün olan, hakikat bilgisinde, güzel ahlak ve kemalde ilerlemeyi arzu edip, bayağılıklardan uzak duran nefisler, Allah sevgisini gaye edinen kişilerde bulunur. Böyle kimseler, melek tabiatlı insanlar olarak nitelendirilebilir. Kur'an-ı Kerim, böylelerini şöyle tanıtmaktadır: "Rabbimiz Allah'tır deyip, dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner, onlara: Korkmayın, mahzun olmayın, size vaad olunan cennetle sevinin. Dünya hayatında da, ahirette de sizin dostlarınız biziz, derler" (Fussilet, 41/30-31). Doğruluk yolunu seçenleri Hz. Ebu Bekir, "sözlerinde olduğu gibi, işlerinde ve davranışlarında da istikamet üzere olanlar" diye açıklamıştır. Hz. Ömer, "münafıklık etmeyenlerdir" derken, Hz. Osman, "amellerinde ihlas sahibi olanlar"; Hz. Ali ise, "farzları yerine getirenler" şeklinde izah etmişlerdir. Bunların her biri aynı mahiyeti kapsamaktadır.

SEVEN, sevdiğinin emir ve yasaklarına uymak ve onun arzularını yerine getirmek zorundadır. Sevenle, sevilenin istekleri bir ve beraber olmalıdır. Bu durum, sevenle sevilenin bir olması anlamına gelmez. Hristiyanların Allah için Hz. İsa'yı bir kabul etmeleri, sevgi ile açıklanamaz. Bu yanlış inançları sebebiyle Hristiyanlar sapıklığa düşmüşlerdir. Sevgide sevenle sevilenin birliği değil, onların arzu ve isteklerinin birliği söz konusudur.

Yahûdîler, "biz Allah'ın oğulları ve dostlarıyız", Hristiyanlar da, "Biz İsa'yı Allah'ı sevdiğimiz için ta'zîm ediyoruz" demişlerdi. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu: "De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın" (Al-i İmran, 3/31). Bu ayette, Allah'ın kulu sevmesi, Hz. Peygamber (s.a.v.)'e itaat şartına bağlanmıştır.

KUR'AN-I Kerim'de, Hz. Peygamber'e itaat müsavî tutularak şöyle buyurulmuştur: "Kim Allah'ın Rasûlü ne itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur." (en-Nisa, 4/80). Bu ayet, Hz. Peygamber'in bütün emir ve yasaklarda, Allah'tan tebliğ ettiği her şeyde masum olduğunun önemli delillerinden biridir. Şayet Peygamber, herhangi bir konuda isabetsiz bir davranışta bulunmuş olsaydı, O'na itaat Allah'a itaat sayılmazdı. Bütün fiillerinde de günahlardan uzak olduğunu kabul etmemiz gerekmektedir. Çünkü Allah, "O'na uyun ki doğru yolu bulasınız" (el-A'raf, 7/158) buyurmuştur. Peygamberin üzerine düşen görevin sadece tebliğ, mü'minlere düşenin de O'na itaat olduğu hatırlatılarak, "eğer O'na itaat ederseniz doğru yolu bulursunuz" (en-Nûr, 24/54) buyurulmuştur. Kur'an'ın pek çok ayetinde, Allah'a itaatle Hz. Peygamber'e itaat birlikte zikredilmiştir.

PEYGAMBER'e itaat ve O'na uymaktan maksat, Kur'an ve Sünnet çizgisinde bir müslüman olabilmektir. Mü'min olduğunu söyleyen herkes, Allah'ın ve Peygamberin doğru sözlü olduğuna inanmak zorundadır. Bundan sonra da, Kur'an'ın pratik hayata uygulanması demek olan Sünnet-i Seniyye'ye sımsıkı sarılmak gelmektedir.

SAHABE-İ Kiram, Hz. Peygamber'in söylediklerini aynen yapmış, işlediği fiillere de eksiksiz uyma cabası içinde olmuşlardır. Çünkü onlar, böyle davranmanın Allah'ın emrinin gereği olduğunun şuuru içinde yaşamışlardır. Hz. Peygamber'in bir emrini aynen uygulayan, bir davranışını aynen taklit eden bir sahabe için "niçin böyle yapıyorsun?" sorusunun cevabı en kolay cevaptır: "Çünkü Allah Rasûlü böyle emretti, çünkü Allah Rasûlü böyle yaptı". Ve bilmektedir ki, Peygamber günah işlemez, yanlış bir şey emretmez veya kötü bir davranış sergilemez.

HEMEN ifade etmeliyiz ki, sahabeye olan emir ve talimatlar bütün ümmete şamildir. Sahabenin tutum ve davranışları da bütün ümmetin Peygamber'e karşı nasıl davranılması, emrinin ve yasaklarının nasıl algılanması gerektiğinin şaşmaz örneğidir. Hiç kimsenin kendine göre bir itaat kavramı ortaya koyması veya yeni sünnetler icad etmesi söz konusu olamayacağı gibi, Peygamber'i sadece Kur'an'ı tebliğ eden, başka hiçbir fonksiyonu olmayan bir vasıta olarak görmesi de mü'minlik anlayışıyla bağdaştırılamaz.

Kaynak:ATINOLUK DERGİSİ


Konular