Zehirli | Konular | Kitaplar

Bazı isimler

Bir okuyucumun oldukça uzun sorusunu özüne dokunmadan aşağıya alıyorum:

Soru: “İhlas yayın grubu Seyyid Kutup, Efgani, Abduh, Elbani vs. gibilerini mezhebsizlikle itham ediyorlar. Delillerini de kaynaklarından vererek gösteriyorlar, biz de kabul ediyoruz.(...) Bakalım sıra kimde. Vallahi korkuyorum sizin aleyhinizde de Ehl-i Sünnet olmadığınıza dair bir iddia çıkacak diye. (...) grubunun sitesini tetkik ederken bir de ne göreyim, Muhammed Ebu Zehra, Ebul Hasan Ali en-Nedvi, Seyyid Sabık, Mustafa İslamoğlu v.s. gibileri mezhebsiz ilan edilmiş. (...) Biz kimi okuyacağız, kimden ilim ahzedeceğiz?

Seyyid Kutup’la beraber zikrettiklerimi ilmimin kıtlığından zaten cesaret edip okumam. (...) Ebu Zehra ve onu müteakip saydıklarımı okuyordum. Lakin şüpheye düştüm. Bunlar da mı sakıncalıdır? İhlas internet sitesi “Ömer Nasuhi okunur lakin onda bile hata vardır. Çünkü öşür farzdır. Öşre fetva vermediği için birçok müslümanın bu farzı terkine sebebiyet vermiştir” diyorlar. İkinci grupta saydığım zevatın kütüb-i diniyyeleri okunur mu? Bu site varsa yoksa biz Saadet-i Ebediyye namındaki ilmihali okuruz diyorlar. Said Nursi’nin risalelerini bile yanlışlıkla itham ediyorlar. Başka cemaat de bilakis Saadet-i Ebediyye’nin muteber bir kitap olmadığını, fetvaları muvafık olmadığını söylüyor...”

Cevap: Soruda zikredilen internet sitesini (dinibilgiler.org) ziyaret ettim ve liste halinde verilen 31 isim ile en sonda yer alan karışık listeyi inceledim. (Soruda M. İslamoğlu’nun da “mezhepsizler” arasında sayıldığı söylendiği halde mezkûr iki listede onun ismi yok.)

İcmali olarak şunu söyleyebilirim: Zikredilen isimler hakkında dile getirilen tenkitlerin bir kısmı doğru ve yerinde iken, bir kısmı da yanlış anlamadan ve daha başka sebeplerden kaynaklanan hatalı tesbitler içeriyor. Ancak tenkitlerin genel havası, ilmî titizlikten uzak bir tavırla kaleme alındıkları intibaını veriyor. Üslup bana hiç yabancı gelmedi. Bu köşede geçen yıl bir süre devam eden ve Irak’ın işgali ile yarım kalan “Ehl-i Sünnet” tartışmasını izleyenler de siteyi ziyaret ederlerse aynı kanaate varacaklardır.

(Yeri gelmişken bir istitrat yapayım: Bahse konu sitede, işaret ettiğim tartışmaya gönderme yapılarak, “Yazarın birisi, “Evet Hamidullah bid’at ehlidir, ama hizmeti çoktur” dedi. Ben de, bid’at ehlinin ameline sevap verilmez dedim. O da, bid’at ile ilgili hadislerin, kiminin zayıf, kiminin ise uydurma olduğunu söyledi. Kaynaklar verdi. Diğerleri gibi bu yazarın da bilmediği husus, ictihad ictihadla nakzedilmediği gibi, bir âlim başka bir âlimin kitabındaki hadise uydurma demekle o hadis öteki âlime göre de uydurma olmaz...” deniyor.

Oysa bu satırları yazan “allame”, Vehbe ez-Zuhaylî’yi ve Muhammed Yusuf el-Kandehlevî’yi, (ayrıntısını burada veremeyeceğim bir rivayeti eserlerine aldıkları için) Hz. Ömer (r.a)’e iftira atmakla suçlarken aslında kendi kendini nakz ettiğinin farkında değil. Zira ez-Zuhaylî ve el-Kandehlevî, Hz. Ömer (r.a) hakkındaki o rivayeti kendi kafalarından uydurmuş değiller. Kaynakları Abdürrezzâk b. Hemmâm’ın “el-Musannef”i ve Sa’îd b. Mansûr’un “es-Sünen”i... Şimdi eğer “bir âlim başka bir âlimin kitabındaki hadise uydurma demekle o hadis öteki âlime göre de uydurma olmaz” tarzındaki işbu “keşif” doğruysa allamemizin “iftira” demesiyle söz konusu rivayet uydurma olmaz. Değilse “ne bu şiddet, bu celal”?..) Konuya dönecek olursak, Ömer Nasuhi Bilmen ve Ali Fikri Yavuz (Allah ikisine de rahmet eylesin) gibi isimlerin bile cüz’î yanılgılarını –haklarında yazılan birkaç satır içinde– öne çıkarmak tasvip edilebilecek bir tavır değil...

Bunun yanında, söz konusu listelerde bilgi hataları ihtiva eden ifadeler bulunduğunu da belirtmem gerekiyor. Söz gelimi Sahabe’nin tamamının müçtehid olduğunun söylenmesi, Takiyyüddîn es-Sübkî’ye ait olan –ve el-Kevserî’nin üzerine ta’likler yazarak neşrettiği “es-Seyfu’s-Sakîl”in el-Kevserî’ye ait gösterilmesi... böyledir.

Cemaleddin Efgânî, Muhammed Abduh, Reşid Rıza, Seyyid Sâbık, Nâsıruddîn el-Albânî gibi isimlere gelince, mezheplerle başlarının pek hoş olmadığı, hatta mezhep uleması hakkında yer yer ölçüsüz ifadeler kullandıkları malum. Dolayısıyla hakkaniyet icabı bu zevat hakkındaki tenkitlerin yerinde olduğunu söylemek gerekiyor.

Seyyid Kutub ve Muhammed İkbal’in de Ehl-i Sünnet itikadı ile bağdaşmayan bazı görüşlere sahip bulunduğu doğrudur...

Tek tek isimler üzerinde ayrıntılı olarak durmak yerine –aynı bağlamdaki diğer okuyucu sorularına da icmalî cevap vermiş olmak bakımından– “ilke” üzerinde durmanın daha uygun olacağını belirtmek durumundayım. O ilke şudur: Dilimizde Ehl-i Sünnet çizgide kaleme alınmış –gerek telif, gerekse çeviri– birçok Kelam/İtikad kitabı mevcuttur. Bunlardan istifadeyle kimin hangi görüşünün Ehl-i Sünnet mihengine vurulduğunda alınması veya atılması gerektiğini anlamak zor değildir. Yeter ki başka meselelerle uğraştığımız kadar Ehl-i Sünnet itikadını öğrenmeye de zaman ve enerji ayıralım...

Sorunun sonunda zikredilen “Saadet-i Ebediye” isimli kitap üzerinde ise bir sonraki yazıda duralım.

Ebubekir Sifil / Milli Gazete


6 yorum

ihlas mı ???

evet oradaki bütün hocalar okunabilir.bizim ne haddimize okunamaz diye fetva vermek onları suçlamak.bir SEYYİD KUTUP ki canını vermiştir islam için.bize öğrettikleri çok doğrudur.ve en önemlisi dini hurafelerden bidatlerden arındırmıştır.mezhep zorunlu değil.çünkü kaynak KURAN ve HADİS tir.(sahih olanlar.bir mezhep uygulayacaksın diye bişey yoktur.imamlar ayrı ayrı hüküm çıkarmışlar.fakat kaynak bir dir.ayrı ayrı hüküm çıkarma sebepleri şudur.peygamber bir seferinde farklı bir uygulama yapmış,diğer seferde farklı bir uygulama yapmıştır.bu bir itikat konusu değildir.

sevgili okuyucu bence siz okuyun bol bol seyyid kutup,mustafa islamoğlu,hamidullah hocalarımızı.muhakkak istifade etmelisiniz.çok başka bakış açıları açacaktır size.ufkunuzu genişletecektir.okuyup görün.bazıları gibi at gözlüğüyle bakmayacaksınız.ihlas grubuna gelince onların zaten ne olduğu meydana çıktı.

sayın arif çavikel in şu yazısına bir bakınız ve araştırma yapınız lütfen.
Bu kaçıncı ihanet!
03/09/2005

Bu yazının başlığı, şöyle de olabilirdi: “Hazreti Seda ‘Mösyö Hamidullah’a Karşı”

Telaş buyurmayın, birazdan anlatacağım. Fakat önce, Cuma günkü manşetinden dolayı Vakit’i tebrik etmem gerek. Hatırlayalım o manşeti: “Allah’tan Kork Enver, Ölüyorum!”

Bu çığlık 71 yaşındaki Bursalı Rıdvan Dedenin çığlığı. Parasını “ihlaslı” ellere kaptıran onbinlerce mağdurdan sadece biri. “İhlas” gibi Kur’anî bir kavramı kirletenler, faize bulaşmamak için varını yoğunu kendilerine emanet edenlerin emanetine ihanet ettiler.

Bu ihanetin hikâyesi, “ibret-i âlem bir hikâye”dir.

Dile gelen bu ihanet, bu tayfanın en son ihanetidir, fakat ilk değildir. Keşke sadece servete ihanet etselerdi. Fakat bu tayfa önce kendi kendisine ihanet etti. Nasıl mı?

Bu tayfanın “biz anlayamayız” diye bir kenara attığı Kur’an’ın yerine koyduğu “Saadet-i Ebediyye” adlı Felaket-i Ebediyye’de (1994, 58. bs.) şöyle yazıyor:
“Her çeşit çalgı dinlemek haramdır.” (s. 583)
Bu tayfanın “Sizin de bir televizyonunuz olsun” kampanyasını hatırlayın. İnançlı insanları gazetelerine bir yıllık peşin abone etmek için dökülen dilleri hatırlayın. Verilen sözleri hatırlayın. İki yakası bir araya gelmeyen memur bir yakınım “Ekmeğimden kesip ben de vermiştim, ilk yayın günü ağlamıştım” diyor. Başka şeyler de diyor ama, onlar kalsın.
Ve hatırlayın sarıklı cübbeli “falan efendi hazretleri” filmlerini.

Fakat o da nesi! Birden bir “ihlas” bir “ihlas” ki, sormayın. Hepsi de etini teşhir ederek geçimini temin eden üryan bayanların arz-ı endam ettiği bir pavyona dönmüş bizim ihlaslı TV’miz. Bir de kampanya “Gör bak neler olacak!”

Gördük baktık ki, kerameti kendinden menkul “big brother/büyük ağabey” doğum gününde televizyonunda ihlaslı ihlaslı soyunan kadınları etrafına almış pasta kesiyor... Faizden sakınan müminlerin paraları malum bayanların boyunlarına bileklerine takı olarak tasadduk ediliyor. Birine yüz küsur milyarlık jeep, diğerine bilmem kaç yüz milyarlık villa...

“İhlas”tan “iflas”a nasıl geldik?” demeyin. Siz daha önce “saadet-i ebediyye”den “felaket-i ebediyye”ye nasıl geldiğimize bakın. Bakın Saadet-i Ebediyye yazarı, Tekbir’imize ölümsüz bir beste yapan Itri’mize nasıl çamur atıyor:

“Itri Efendi bir din âlimi değildi. Meşhur Beethoven gibi bir musiki üstadı idi. İslâm tekbirini segâh makamında bestelemekle İslâmiyyet’e bir hizmet yapmamış, dine bir bid’at karıştırmıştır. (...) İnsanlar nağmenin kulaklara ve nefse olan tesirine kapılıp tekbirin manası ve kalbe ve ruha olan tesiri kaybolmuştur.”

Breh, breh, breh... Ya, işte böyle. İhlasın bu kadarına da pes doğrusu. Adama sormazlar mı bu nasıl perhiz böyle; “Tekbir”le başlayıp da “oynama şıkıdım şıkıdım”la bitiyor, diye?

Felaket-i Ebediyye’nin çamurundan, yüzyılın yüzakı Mehmed Âkif’imiz de payını alıyor. O, bazı şiirleriyle “imanlı kalplerde nefret hasıl etmekte” imiş (s. 1115), iyi mi?

Bu tayfa kimlere hakaret etmiyor ki; İbn Teymiyye, Aliyyü’l-Kari, İbn Kayyım, Birgivi, Cemaleddin Efgani, Abduh, Seyyid Kutub, Mevdudi ve daha birçok İslâm âlimi...

Hani şu Evliyalar Ansiklopedisi isimli “âlimlere küfür ansiklopedisi”ni hatırlayın (Evliya’nın çoğul olduğunu, çoğulun “lar” eki almayacağını bir İmam-Hatipli de bilir ya, geçelim). Müslümanların paralarından önce tarihî değerlerine ihanet ettiklerinin belgesidir o.
Haline bakmadan hâlâ İslâm’ın yüz aklarına çamur atan bu tayfanın son marifeti “Mösyö Hamidullah” tekfirine gelelim. Gazetelerinin 17 Şubat Pazar günkü bir köşe başlığı bu: “Mösyö Hamidullah Kimdir?” (Bu sorunun doğrusu “Mistir Mücahid Kimdir?” olmalıydı?) Verdiği cevaba göre Hamidullah (haşa, binlerce haşa) Müslüman değilmiş.

Evet, Müslümanların parası, bu tayfanın en son ihanet ettiği şeydir.

Ey Vakit, sen son ihanete yetiştin, bunun peşini bırakmamalısın.

28.04.2007 - intifada

ihlas 2.....!!!

arif çavikel

“İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helak eder misin Allah’ım!”
28/07/2006

Geçenlerde bu köşede kaleme aldığım “Allah’ın yardımı duaya duran ellerde gizlidir” başlıklı yazımda şöyle demiştim: “İsrail mi, tefrika mı daha büyük düşman? İsrail mi, yoksa tefrika mı daha kafir? İsrail mi, tefrika mı daha yıkıcı?”

“İti an taşı eline al” derler ya? Bu kez de benzer bir durum oldu. İslam ümmetinin en büyük düşmanı olan “tefrika” itini anmaz olaydık. Anışımızla kapının önünde belirmesi bir oldu. Ajanslara düşen bir haberle irkildik. Habere göre, Suudi Arabistan’da resmi makamlar nezdinde itibarlı bir ‘alim’ (‘alim’i tırnak içinde yazdım, zira gerçek alim olsaydı Allah’tan haşyet duyar, tefrikaya yol açan fetva vermezdi) olan Abdullah ibn Cibrîn, tüm Sünnilerden, Şii olduğu için Hizbullah’ı desteklememelerini, sempati beslememelerini, aksine kınamalarını isteyen bir fetva yayınlamış. Fetvasında, Hizbullah’ın İran adına çalıştığı, İran’ın yayılmacı emellerinin bir uzantısı olduğu yollu strateji incileri de var.

Vahhabi alimimiz Abdullah ibn Cibrîn’in fetvası alanında tek değil. Benzer bir fetva da Kuveyt’te yayımlanmış.

Ağza bak ağza! Tam İsrail’in, ABD’nin dümen suyunda bir ağız. Şeytan’a sevinçten takla attıracak bir ağız. Yahudi din devleti İsrail’in, Filistin’de laisizmi temsil eden el-Fetih’e 400 silah gönderme kararı dahi bu kadar vahim değildir. İsrail, bu haince tavrıyla, seçim hezimetini hala içine sindiremeyen el-Fetih’i “truva atı” olarak kullanacak aklı sıra. Ama, Filistin’in acı çeken evlatları buna izin verir mi? Vermediler nitekim. Eğer o silahlar geldiyse, İsrail’i tongaya düşürmüş olmanın keyfini sürmüştür Filistinli örgütler.

İsrail’in haince taktiği tutmadı. Suudi allamesinin fetvası tutar mı dersiniz?

İçimizdeki beyinsiz sayısına bağlı. Kur’an bize sordurduğu şu suali, bu durumda hep birlikte haykırmak gerekiyor: “İçimizdeki beyinsizler yüzünde bizi helak eder misin Allah’ım!”

Şaşmaz bir tarihi gerçek var: İçimizden çıkan her beyinsiz tefrikacının bizzat kendisi tefrikanın kurbanı haline gelir. Nasıl mı? İşte şöyle: Bu fetvayı veren Suudi allame Cibrîn, Sünni’lere fetva yayınlayıp çağrıda bulunuyor. Peki, onun bizdeki mezhepçi türdeşleri, onun fetvasını dinler mi? Dinlemez. Çünkü, bizim mezhepçilere göre o bir “Vahhabi”. Bizim mezhepçiler, Vahhabi lafını küfreder gibi kullanırlar ve canlarının sıkıldığına küfretmek yerine “Vahhabi” demeyi tercih ederler. Şimdi, kendini “en bi öz Sünni” gören bizim mezhepçilere göre, işbu Suudi allame de, en az Şiiler kadar “sapık” (!). Dolayısıyla, bu fetvanın anlamı da şu: “Bir sapık, kendi gibi sapık olan birileri hakkında demiş ki…”

Vahhabi lafını küfreder gibi kullanan bir cemaatimiz vardı. Pek ihlaslılardı. İhlasları o kadar ileri idi ki, etini teşhir ederek geçinen kamu malı bir bayana kanallarında yaptırdıkları şov programının her bölümü için o günün parasıyla tam 40 milyar tl. ödemişler. Yine etini teşhir eden bir başka bayana da, “müthiş abi”leri cip hediye etmiş. Ve dahi hepsi de etini teşhir eden bayanların arasında gülümseyerek poz vermiş, vs. vs…

İş bu kanalın parası, “Sizin de bir televizyonunuz olsun!” kampanyalarıyla, gariban Müslümanlardan toplanmıştı. Evine aldığı koltuğun taksitini ödemekte zorlanan dar gelirli Müslümanım, “Benim de bir televizyonum olsun” diye, malum holdingin gazetesine yıllık abone bedelini peşin yatırmıştı.

Şimdi o televizyon kimin oldu, biliyor musunuz? Bir rivayete göre ABD’deki Yahudi lobisinin, bir rivayete göre de İslam’ı terör, Müslüman’ı terörist ilan edip dünyanın her yerinde Müslüman avı başlatan Neo-Con’ların.

Bu holdingin gazetesinde “bir bilen” müstearıyla yazı yazan bir ‘rahmetli’ vardı. Orada, sadece ölen Müslüman önder ve alimleri değil, yaşayan Müslüman alimleri de “İngiliz ajanı” ilan eden yazılar döşenirdi. Hepsi de isabetsizdi. Çoğu iftira niteliğinde, bazısı da cehalet, gaflet ve hamakatten kaynaklanan yanlışlardı. Allah günahlarını affetsin. Dün “İngiliz ajanı” diye iftira ettiklerinin gittiği yere, Rabbin huzuruna gitti. Ama gariban müslümanın parasıyla kurdurduğu televizyonu, günümüzün İngiliz’i olan Amerika’nın “ajanlığına” soyundu. Torunu ise, Amerika’ya bağlılık yemini ederek ABD vatandaşı oldu.

Bu bir “büyük konuşma” mı idi, yoksa “herkesi kendisi gibi bilmek” mi, bilemiyorum. Ama olan ortada. İşte yukarıdaki Suudi allamesi gibi tefrika bezirganlarını bekleyen akıbet budur: Müslümanların arasına tefrika sokarken, bilerek ya da bilmeyerek İslam düşmanlarının ekmeğini yağlar böyleleri. Mezheplerini kurtarmak için, dinleri olan İslam’ı ve Müslümanları gözünün yaşına bakmadan düşmanın eline teslim ederler. Böylelerinin amelinden Allah razı değildir, peygamber razı değildir, melekler razı değildir, Müslümanlar razı değildir. Fakat İngiliz razıdır, İsrail razıdır, Amerikan razıdır, Şeytan razıdır.

Kur’an gerçek müminler için diyor ki: “Müminlere zilletli, kafirlere izzetlidirler.” Bu tipler ise, hep tam tersini yaparlar: Müminlere izzetli, kafirlere zilletlidirler. İzzeti zilletin içinde aradıkları için de, Allah burunlarını yerden kaldırmaz.

İsrail sana minnettardır ey ahmak Suudi allame, şeytan sana minnettardır!

Ve ey Allah’ım! İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helak etme!
*********************

28.04.2007 - intifada

Bana bakın! İslam edeptir.

Bana bakın! İslam edeptir. Edep ise haddini bilmektir. İhlas grubu sonradan 180 derece değişti diye yaptıkları fevkalade hayırlı hizmetler kötülenemez. Yorum yazan akılsız bize Arif Çevikel isimli sapık görüşlü şahsın makalesinden örnek veriyor. Güler misin ağlar mısın? Arif isimli bu zat cehennemin dibini boylamadan bozuk ve kokuşmuş itikadını düzeltsin önce.

( Hani şu Evliyalar Ansiklopedisi isimli "âlimlere küfür ansiklopedisi" ni hatırlayın. ) ŞİMDİ bu ne cüret! Ne demekmiş alimlere küfür ansiklopedisi ???? Bu yazıyı yazan beyinsizin bir defa dahi bu ansiklopediyi eline almadığı, aldıysa bile içini açıp okumadığı o kadar belli oluyor ki! Bu iddianın sahibi, 12 ciltlik ansiklopedinin tek bir yerinde dahi alimlere küfür edildiğini, alimlerin küçük görülüp dışlandığını ispatlasın bakalım. HODRİ MEYDAN! Aksine alimlere son derece hürmet gösterilmekte, üstünlükleri övülmekte olup, eseri hazırlayanların verdikleri kaynaklar ehl-i sünnet hocalarımız tarafından orjinallerine bakılarak doğrulanmıştır.

( Evliya’nın çoğul olduğunu, çoğulun "lar" eki almayacağını bir İmam-Hatipli de bilir ya, geçelim. ) Halbuki Enver Ören, ansiklopediye bu ismi neden verdiklerini 1. cildin başındaki " Takdim " bölümünde izah etmiş:
" Velî; Allahü teâlânın rızâsını kazanmış, sevdiğini Allahü teâlâ için seven ve her işi O'nun rızâsı için yapan, her an Allahü teâlâ ile bulunan, gafletten uzak kimse demektir. Evliyâ ise bu kelimenin çokluk şeklidir. Yâni evliyâ "velîler" demektir. Ancak kelime halk arasında teklik mânâda kullanıldığından biz de ansiklopedimizin adını Evliyâlar Ansiklopedisi olarak düşündük..." Buyrun bakalım.

SON SÖZ: Bizlere Allah dostlarının örnek hayatları hakkında bilgiler vererek onları sevmemizi sağlayan, veciz sözlerinden alıntılar yaparak ihlasımızı arttıran bu ansiklopediyi hazırlayanlardan Allah razı olsun. Bu esere haksız itham ve leş ağızlarından hakaretler yağdıranlara bu ansiklopedide geçen bütün evliya-i kiram hazeratı lanet etsin inşallah...!

23.05.2007 - Yavuz Han

siir

28 - FEYZİN YOLU, SEVGİDİR

Tam ilmihal Saadeti Ebediyye

Sülale-i Resulden Ahmet Mekki Efendi,

Gece gündüz, islama hizmet edenlerdendi.

İmam-ı Rabbani'den sık sık bahsediyordu.

(Mektubat kitabını çok okuyun!) diyordu.

Ayrıca (Tam İlmihal) kitabını da yine,

Tavsiye ediyordu sık sık sevdiklerine.

Hatta kendi yanında hep bulunduruyordu.

Ve genç müslümanlara hediye ediyordu.

Bir gün, akrabasından Faruk bey geldi yine.

Bir kitap yazdığını arz etti kendisine.

O kitabı, matbaya verip bastırmak için,

İstedi kendisinden buna rıza ve izin.

Ben dahi merak ettim ne buyuracağını.

Aynen hatırlıyorum o günkü cevabını.

Buyurdu: (Saadet-i Ebediyye var iken,

Başka kitap yazmaya lüzum yoktur katiyen.)

(Peki efendim!) dedi Faruk bey cevabında.

Kitabın baskısından vazgeçmişti anında.

(Tam İlmihal) hakkında, buyurdu ki bir zaman:

Bu kitabı okuyan talihli bir müslüman,

Hem din bilgilerini öğrenir daha iyi.

Hem de, tanır ve sever İmam-ı Rabbani’yi.

Kalbi Ona meyleder, yani ona bağlanır.

Her tarafa saçtığı nurları o da alır.

Sonra, olgunlaşmaya başlar o, bu feyz ile.

Ve kemale gelir de, haberi olmaz bile.

Ham bir karpuz, güneşin karşısında nasıl ki,

Zamanla olgunlaşıp, tatlılaştığı gibi,

O da, feyizleriyle İmam-ı Rabbani’nin,

Yetişip olgunlaşır, olur kâmil bir mümin.

Değişiklik hisseder dünya görüşlerinde.

Velileri görmeğe başlar hem düşlerinde.

İmam-ı Rabbani’yi ve başka evliyayı,

Görür hem rüyasında Resul-i kibriyayı.

Sonra, uyanık iken evinde, işyerinde,

Onların ruhlarını görür insan şeklinde.

Konuşur, sohbet eder o ruhlar ile her gah.

Nefsi dahi gafletten kurtulup olur agah.

Kolay ve tatlı gelir ona abdest ve namaz.

Hatta her ibadetten alır bir lezzet ve haz.

Günah olan şeylerden hoşlanmaz, nefret eder.

Ve kötü huylarını bırakır teker teker.

Cemiyete, millete faydalı kişi olur.

Dünya ve ahirette saadete kavuşur.

Evliyanın ruhları, öldükten sonra dahi,

Talebeye görünüp, feyz verir bizatihi.

Fakat evliyalardan, bu yolla istifade,

Diri iken olandan, azdır daha ziyade.

Hepsi, (ehl-i sünnet)tir tasavvuf büyükleri.

Bid’at sahiplerinden gelmemiştir bir veli.

Vilayetin nurları, girmez böyle kalplere.

Buna, bid’at zulmeti mani olur ilk kere.

Bid’at pisliklerinden olmadıkça tam halas,

O kalp, yakin nuruyla asla aydınlanamaz.

25.09.2007 - seyhmuz

meshebsiz ne demektir

Meshebsiz denince sanki namussuz gibi anlaşılıyor.Hemen itiraz ediliyor.Yok canım daha neler falan kimseye,falancılar meshebsiz demiş,o meshebsiz deyildir diye başlanır savunulmaya.Ama o kimsenin kitabında önsözünde;Ben bir meseleyle karşılaştığımda herhangi bir mesebin görüşünü değil Kuran ve Sünnetten cıkardığıma uyarım,veya hangisinin görüşü daha doğruysa onu kabul ederim,diyorsa;Biz bunu nasıl anlarız bu kimse herhangi bir mesebe tabi değil diye anlamazmıyız.Herhangi bir meshebe tabi olmayana da meshebsiz denmezmi.Yani adam ben bir meshebe tabi değilim demek isterken,biz ona yok yok sen falan meshebdensin mi diğelim

26.09.2007 - misafir

İhlas

selefiye itikadlı zındıkların ağzıyla konuşmayı bırak, hiç değilse beğenmiyorsan bile ebu cehil kadar mert ol inkar etme.Eğer Tam İlmihal olmasaydı bu milletin senin sarıldığın sapıkları dahi çoğu din ilminden haberi olmayacaktı.Enver Ören de veya İhlas camiasından değişme yok, değişme çevrelerinde var. Yaptıkları hizmetler ortada cia,mossad ajanı, şu ajanı bu ajanı adamları kötülersiniz ortak iş yapıyor diye daha sonra iki dakika millet arkasını döner dönmez aynı adamlarla milletin dinini çalarsınız.

21.04.2009 - ins

Konular